1. inanca değil, inanma hakkına saygı duyulur. "istersen bir taşa bile tapabilirsin ama tek istediğim onu bana fırlatmaman".
  2. insanlara saygı duyulur, saygı önemlidir insan ilişkilerinde.

    ama memlekette inanca saygı talep etmek aslında 'büyüklere saygı' talep etmektir. bildiğiniz gibi küçüklere sevgi gösterilir, saygı duyulmaz. çünkü küçük, küçüktür. saygı talebi, 'büyüğün' 'küçüğe' yönelttiği bir tehdittir aslında.

    ne zaman küçüklere saygı duyulması gerektiğini öğrenirsek o zaman inanca saygıyı tartışalım bence.
  3. kendinden olmayan insanları öldürmek veya insanları bilgisiz bırakmaya sebep olursa, bırak saygıyı yok olmasını temenni ederim.

    dinlerin geneline bakacak olursak dünya barışı ve huzuru sağlamak için var olduğu söylenir. ancak hiçbir zaman dinle yönetilen ülkeler de bir bilgelik veya barış görülmemiştir. ortaçağ da avrupa, şimdiler de ortadoğu

    edit: imla
  4. genelleme olarak bakıldığında "evet, saygı duymalıyız." diye verilebilecek bir cevap, son dönem algıda seçicilik örnekleriyle birlikte geldiğinde "kesinlikle hayır." diye cevaplanabiliyor. adamın birinin bir yeri patlatarak, yoldaki sivili öldürürken inandığı şeye ben nasıl saygı duyayım ki!
  5. saygısızlık etmemek zorundayız, ne var ki saygı duymak gibi bir mecburiyetimiz de bulunmuyor.

    Demek istediğim 1. anlamda bir zorunluluğumuz yok, ancak 2. anlamda var ki bu da hoşgörüye tekabul ediyor...

    saygı (anlam ayrımı):

    1. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram

    2. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu

    (bkz: tdk)

    edit: bu arada ugo isimli arkadaş da tdk'ya atıfta bulunmuş...
    (bkz: aklın yolu bir) : )
  6. herkes her şeye inanmak zorunda değildir.

    herkes herkese saygı "duymak" zorunda da değildir.

    ama "herkes" "herkese" saygı "göstermek" zorundadır.

    nasıl ki, dindar ya da ateist iki insan da maymun olmadığını düşünüyor, o halde saygı göstermeli.
  7. günümüzde inanca saygı mekanizması türkiye'de aynen şöyle çalışmaktadır:

    ateist: allah yok.
    müslüman: ????. inanmıyosan da saygı duyacaksın. dini duygularım incindi. mahkemede görüşürüz.
    -------------------------------------------------
    müslüman: allah var, merhametli ve müthiş. ama ben hurilerle tersten gangbang yaparken sen sonsuza kadar yanacaksın.
    ateist: (ignore etmekten başka çaresi yoktur, zira mahkemeye giderse o zararlı çıkacaktır.)

    şu yukarıda gördüğünüz tablonun ana teması türkiye cumhuriyeti sınırları dahilinde her yerde aynıdır. sokaklarından mahkeme salonlarına kadar. "allah yok", "islamiyet aptalca ve çağ dışı", "hayatımı 1500 yıllık dogmalar ile şekillendiremeyiz" gibi söylemler düşünce özgürlüğünün ürünü olmalıdır ve inanca saygısızlık olarak değerlendirilmemelidir. lakin ülkemizde bunlardan birini halka açık bir platformda beyan eden kişi "dine hakaret" suçuyla ilişkili bir mahkeme tebligatını kapısında bulmazsa kendisini son derece şanslı saymalıdır. onun haricinde, bir müslüman istediği kadar kendi dinini her ortamda yüceltip, dayatabilir. nedense toplumumuzun azınlığı bu adaletsizliği bir skandal gibi görüyorlar. bunun nedeni, geçici bir süre için dinin radikalleştiği bir avrupa ülkesinde yaşadıkları zannetmelerinden kaynaklanmaktadır. türkiye bir avrupa, hukuk ülkesi değildir arkadaşlar. bunların kılıfına sokulmuş 5 yıldızlı bir orta doğu ülkesidir. onun dışında, inançlı insanlara saygı duyulmalıdır. bakın dikkat çekiyorum, insanlara saygı duyulmalıdır. dinin kendisinin nesine saygı duyacaksınız? insanların dini inançlarına saygı; insanlara dini inançlarından ötürü hakaret edilmemesi, makam sahibi kimselerin inançlılara pozitif veya negatif ayrımcılık yapmaması, inançlı kimselerin hiç bir haklarının ellerinden alınmaması örneklerindeki gibi olmalıdır. kendisine dini inançlar ile baskı kurulan bir inançsızın susması, onun inanca saygı duyulan bir coğrafyada yaşadığı anlamına gelmez. ülkesinde ilkel bir diktatorlüğün hüküm sürdüğü anlamına gelir. dinin diktatörlüğü.
  8. memleketimde "saygı duymak" ifadesi, bir fikrin, inancın önünde baş eğmek, diz çökmek, tabi olmak gibi anlaşılsa da işin aslı o değil. olay, o fikrin, inancın, yaşam tarzının varlığına ya da özetle "yaşama hakkı"na saygı duymak. bir kimseye 'budist' diye saygı duymazsınız. onun yaşam hakkına, ibadet hakkına, inancını anlatma özgürlüğüne saygı duyarsınız. bir insan gay diye ona saygı duymazsınız. duymak zorunda da değil kimse. ama onun yaşam hakkına, iş edinme, eğitim görme, kendini ifade hakkına saygı duymak zorundasınız. ve bu "yaşam haklarına saygı" da, bir başkasının hayatına müdahil olmaya başladığı anda biter. kişi inancı gereği ibadet etmek isteyebilir. ama ibadeti bir başkasının hayatına kastetmeye geldi mi o özgürlük orada biter.
    insanoğlu ateist olmayı seçebilir. ateizmi savunabilir, neden inanmadığını anlatabilir. onun ifade ve yaşam hakkına saygı duymak zorundasınızdır. ama aynı insanoğlu kendisi gibi düşünmeyen kişilere karşı şiddete başvurursa bu saygı hakkını da kaybeder.
    yani demem odur ki, bir insana ya da düşünceye saygı duymakla o insanın yaşam hakkına ya da o düşüncenin ifade edilme hakkına saygı duymak farklı şeylerdir. ilki seçimliktir, ikincisi ise olması gereken.
  9. hayır.

    öncelikle, her fikre saygı duyulmaz. ancak fikir özgürlüğüne saygı duyulur. bana çok saçma ya da komik gelen fikirler var, saygı mı duyayım? ama o kişinin o fikre sahip olup -insan hakları ve evrensel değerleri ihlal etmedikçe- ona göre yaşamasına saygı duyarım. hatta savunurum da.

    mesela bir insan -kendi inancı öyle emrediyor diye- her gece kendi bahçesine disko topu koyabilir. bence çok komik. ama gidip adama kaldır demem. hatta başka komşular bana gelip "lan bu gerizekalı da napıyor öyle, gelin bu gece bahçesindeki disko topunu çalalım" derse ben de gidin lan işinize der o adamı korurum. ama disko toplu adam adam bir gün bana gelir de "sen de koysana benim tanrım öyle emrediyo eheheh" diye bana baskı yaparsa topu alır ağzına vururum.

    benim kıstasım budur.