• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.33)
into the wild - sean penn
genç christopher mccandless’ın (emile hirsch) ilham veren gerçek hikayesinden uyarlanan into the wild, rahat ve konforlu yaşamını terk ederek alaska’nın kırsalında hayatının en büyük meydan okumasını gerçekleştirmek ve özgürlüğü yaşamak için yollara düşen christopher’ın hikayesini anlatıyor. filmin senaryo yazarı ve yönetmeni sean penn’e yıldız oyuncular william hurt, marcia gay harden, vince vaughn, catherine keener ve hal holbrook eşlik ediyor.


  1. bir film sayesinde yıllar içindeki değişiminizi farketmek istiyorsanız izlemeniz gereken bir film şöyle ki;

    filmi ilk kez üniversiteyi kazandığım yaz izlemiştim. sene 2010. aradan 6 sene geçti. 3 ay önce okuldan eve geldiğimde (evet biraz okulu uzattım^:swh^) film ararken gözüme ilişti ve tekrar izlemeye karar verdim. filmi izlemeye başladıktan sonra içten içe alexander supertrump olmak istediğimi farkettim. o cesareti aradım kendimde. çıkmak istedim yola kendimi bulup öyle dönmek istedim evime. evime döndüğümde eğer kendimi evde hissetmezsem tekrar çıkabilirdim belki. evet 6 yıl önceki benle alakası yoktu bu düşüncelerimin. ne yaşamıştım? neden bıkmıştım bu kadar insanlardan? inanın ki bilmiyorum. stüdyo olarak adlandırılan o kıç kadar dairelerden birinde oturuyorum. üniversitenin ilk yıllarında okula gittiğim zaman selam vermediğim kimse yoktu. abartmadan söylüyorum, gerçekten. çok sosyal bir insandım ama şu anki halimi gelin görün. evden çıkmaktan nefret ediyorum. sosyalleştiğim tek yer mahallenin bakkalı ömer abinin yanı. hiçbir arkadaşımı aramadım filmi izlediğimden beri arayanlara geri dönmedim. sosyal ağlardaki hesaplarımı kapattım. sürekli kendimi sorguluyorum. doğada hayatta kalmakta nelere ihtiyacım olur diye düşünürken buluyorum kendimi. içsel yolculuğum başlayalı çok fazla oldu. yeni değil ama kendimi zorlamadan sınırlarımı bilmeden içsel yolculuğumda bir yere varabilir miyim? bilmiyorum. sürekli bir karamsallığın içerisindeyim.
    6 yıl önceki ben ne kadar hayat doluysa bugün o kadar boşum.
    film bittiğinden beri bunları düşünüyorum. tekrar eski ben olabilmem için benim de uzun bir yolculuğa çıkmam gerektiğini düşünüyorum.

    ama var olan hayatımı bırakamıyorum..

    yorumum filmle pek ilgili görünmüyor biliyorum. sanki gelip bu başlık altında derdimi anlatmışım, youread itiraf olarak kullanmışım gibi görünüyor fakat gerçekten öyle değil. yorumum direk filmle ilgili.
    kendi içsel yolculuğunda, cevaplar arayan chriss mccandless’ın gerçek hayat hikayesinin sinemaya uyarlanması olan film. herkesi kendi içsel yolculuğuna çıkarmayı başarıyor. beni de..
  2. bir çoğunun "hadi, tüm bu tek düze ve yozlaşmış hayatımızı bırakıp kendimizi doğaya ve kendi benliğimize atalım." gibi yorumlamasına rağmen benim çok farklı yorumladığım biyografik kitap ve film. bana göre her şeye ve herkese rağmen, bu ister yozlaşmış toplumumuz olsun ister çevremizdeki sahte insanlar, kendimiz olmamızı, kendi hayatımızı yaşamaya çalışmamızı ve mutlu olduğumuz insanlarla birlikte olmamız gerektiğini anlatan bir yaşam öyküsü. bir şeylerden kaçarak bu mutluluğa ve huzura ulaşamayız. bu düşüncemi de filmin sonundaki uzun replik bence çok iyi özetliyor. şuanki toplumumuza bakıldığında bu saydıklarım pek de mümkün gibi gözükmüyor olabilir ama işte asıl olay da bu, ne olursa olsun denemek.

    belki de böyle yorumlamamın sebebi bu filmle ilk karşılaştığım zamanda psikolojik olarak bir çöküşte olmam ve christopher mccandless gibi her şey ve herkesden kaçmak istediğim, sadece böyle düzelebileceğimi ve mutlu olabilceğimi düşündüğüm bir döneme denk gelmiş olmasındandır. sadece şunu söyleyebilirim bu yaşam öyküsü psikolojik çöküşümü, depresyonumu atlatmamı sağlayan en büyük etkenlerden biri. hayatından sıkılmış, istediği hayatı yaşayamıyormuş gibi hisseden biriyken aslında bu durumun en büyük nedeninin kendim olduğunu anlamamı sağladı. ne o insanlar ne de o devlet, tek suçlu sadece kendimdim. bunu anladıktan sonra toplum içindeki açıkların arasından kendime yavaş yavaş istediğim hayatı kurmaya başladım. derseniz ki 'peki şuan istediğin hayatı yaşıyabiliyor musun ?' hayır ama yavaş da olsa o noktaya doğru ilerlemeye başladım. her şeyden önce çok daha mutluyum. sizi mutlu eden her şeyden kaçmaksa kaçın, kalıp bir şeyleri değiştirmekse değiştirin. sadece gerçekten istediğiniz şeyleri yapın.

    hala ismini duyduğumda, bir yerlerde denk geldiğimde veya bir şekilde aklıma düştüğünde hüzünleniyorum, hatta ağlıyorum. işte böyle bir etkisi var.
  3. bana insanlığın saçma sapan bir kısır döngü içinde bulunduğunu öğreten film.

    çağlar boyu medeniyette şu noktaya gelebilmek için ne canlar ihtilallerde, dünya savaşlarında öldü. ne insanlar kendini bilim yoluna adadı ve belki değeri anlaşılmadan fakirlik içinde öldü (*:nikola tesla). kollektif şekilde inşa edilen günümüz dünyası -kusurları olsa da- bugün insan yaşamı için çok büyük standartlar vaad eden bir yer haline geldi onlar sayesinde.

    sonra ne mi oldu? insanlar bu kadar rahatlığı beğenmediler. kışın soğuk nefesinden bizi koruyan beton binaları sıkıcı ve kötü görmeye başladılar. toplum haline gelemeden yaşayamayan bir varlık olan homo sapiens şehrin kalabalığından nankörce sıkıldı. kendini ondan soyutlamak istedi. vahşileşmek, ilkel çağları yaşamak, özüne dönmek istedi. bu, bugün için çok popüler bir düşünce olmaya başladı. bazı noktalarda da haklı olmayı başardı.

    çağlar boyu pozitif yönde ilerleyen moderniteyi artırma isteği bir anda tam tersine döndü ve kırsal yaşama geri dönmek istiyor artık insanlar. sakin, hiçbir şey yapmadan, kendine yetmek ve öyle devam etmek istiyorlar artık. neden sonraki nesillere daha iyi bir dünya bırakmak yerine şu anda var olanı böylece bırakıp, sabit bir düzene gitmek istiyor insanlar? bizden öncekiler böyle mi yapmışlardı? bunu yapmak için uğraşan insanları da sistemin kölesi olarak ezmek, bunun yanında kendini inzivaya çekip öylece yaşayan insanları kahraman ilan etmek adil mi? bugün bu telefonlardan mesaj yollayabiliyorsak bunun ödülünü alması gereken kişi inzivada yaşayan çok tatlı, çok özenilesi insanlar mıdır?

    ben bu insanların düşüncelerini, onlara göre, haklı bulsam da desteklemiyorum. bu yüzden bu film bende biraz negatif etki yaratmıştı.

    yorumu agresif algılayabilirsiniz, aslında değil. burada sadece bir noktaya dikkat çekmek istedim. filmi beğendim, ama barındırdığı fikri beğenmedim.
  4. her şeyi geride bırakıp kendini doğayla uyum içerisinde bırakma filmi. sizde bu duyguyu uyandırıyor. bu yönden başarılı.

    başımdan geçen bir hadiseyi anlatayım. öğrencilik zamanlarımızda çok yakın bir arkadaşımla bu filmi izledik. zaten serde gezmek, tırmanmak, yürüyüş gibi aktiviteler mevcut. tabi derinden etkilendik. neyse bendeki etkisi 1 hafta sürdü ve gerçeklikle çarpışmaya kaldığım yerden devam ettim. ancak bu arkadaşım için işler hiç de öyle olmamış. ara ara kafası bozulduğunda bu filmi baştan sona izliyormuş. sürekli kafada güncel yani. gel zaman git zaman mezun olduk. bok varmış gibi askere gittik hemen. tabi bu iyice bunalmış askerde. geldik tekrar iş güç kovalıyoruz. bilen bilir çok zor bir süreçtir. neyse bu arkadaş bir şekilde bir holdinge girdi ama kafa hep bi into the wild. fazla uzatmayayım, aradan bir hafta geçti. telefon açtı bana "olm istifayı verdim çıktım işten". noldu niye demeye kalmadan "bileti aldım, gidiyorum" dedi. yahu noluyor dedim. "giresun'a yerleşiyorum bizimkilerin yanına" dedi. gitti adam. valla gitti, yerleşti. 1,5 yıldır orada yaşıyor. sonra uzun uzun konuştuğumuz vakitlerin birinde "en büyük etken bu film oldu" dedi bana.

    işte böyle etkileri olabiliyor.
    (bkz: bir film izledim hayatım değişti)
  5. uykumun olmadığı bir gece rastgele açtığım ve beni şu ana kadar en çok etkileyen film. işin garibi, filmin sonuna kadar gerçek hikaye olduğunu bilmemem. filmin sonunda orijinal fotoğrafı görünce anladım gerçek hikaye olduğunu ve tutamadım kendimi ağladım. izlediğim sırada aynı yaşlardaydık sevgili christopher ile belki de ondan dolayı çok etkilendim. hala gelir ara ara aklıma yine etkisi altına alır beni bu harika insanın hayat hikayesi. tek bir söz hiç çıkmıyor aklımdan filmde geçen. happiness only real when shared