1. açıkçası çokta hoş olmayan görüntülere sahne oldu bu yürüyüş. izlemek isteyenler tıklasın (+18)

    ben de yürüyüşe katıldım. taksim , gezi parkı arası git-gel yaptık biz. bir köşeyi dönüyorsun polis çıkıyor , başka bir köşeye yine polis. yine de güzeldi. sloganlar atıldı , insanların yüzünde gülümseme , haklı bir eylemin verdiği gurur ile yürüdük.

    ne zaman ki eve geldim , interneti karıştırmaya başladım o zaman utandım. görüntüleri izledikten sonra " yuh amk napıyorsunuz siz " diye düşündüm. yani kurban olayım bir şeyi tadında bırakmak bu kadar mı zor ? haklı konumdayken , haksızlığa depar atmak niye. memeni götünü gösterdin de ne oldu ? kendini ve kendinin ait olduğun camiayı rezil etmekten öteye ne elde ettin. üzüldüm yemin ederim. aynı hissi gezi parkı eylemlerinde de yaşadım ben. nerede haşat hala gelmiş bir belediye otobüsü gördüm , nerede taş atan bir adam gördüm , üzüldüm ben. gezi yine iyiydi bir kişi taş atarken , on kişi " hayır atma " diye bağırıyordu. peki bu görüntülerde ? millet alkış tutuyor , tezahürat yapıyor. neyin kafası anlamadım ben.

    yurtdışın da bu tarz görüntüler olmuyor mu ? tabi ki oluyor. femen işine hiç girmeyelim onlar tamamen ayrı bir örgüt. karşılaştırması doğru değil. farklı ülkelerde "gay pride" yürüyüşlerine baktığın da bu şekilde görüntüler oluyor. genel de onlar da çıplağa yakın erkekler oluyor fakat polis müdahale ediyor. çünkü yasal değil bu. şimdi kalkıp bir polis oraya müdahale etseydi kim ne diyebilirdi ? nasıl savunabilirdi ?

    rengarenk giyinmişken , ellerinde mizah dolu pankartlar taşırken , bu saçmalık neden ?
  2. yapilmak istenen yuruyus ile ciplakligi bagdastirmak yanlis bence. herkesin yuruyus ve protesto hakki vardir dil, din, cinsiyet ayrimi yapmak gelismemis toplumlarin tutumlaridir. biz ne kadar gelismekte olan bir toplum imaji versekte geri kalmisligimiz bu tarz soylemlerde gizli.

    alperen ocaklari denilen topluluk lgbtq toplumunu elestirebilir ama tehdit edemez.

    lgbtq toplumu yuruyus hakkini kullanmasini istiyorum ama akla hemen teshircilik boyutunda ciplaklik geliyorsa bunun sorumlusu gecmis yillarda bu populasyonla ilgisi olmayan bir grubun yuruyusu firsat bilip bedenlerini sergilemesidir. lgbtq toplumu ile ilgili okumalar yapmis, ziyaretler gerceklestirmis ve toplumun onculeri ile konusmus biri olarak gecmis yillarda gordugumuz taskinliklari yapan kitleyi lutfen ayri tutun demek istiyorum. her gosteri protesto gibi toplumsal olayda bir grup taskin olaylari firsat bilip kotu imaj birakabiliyor. bunu gezi olaylarinda da gorduk ve o taskinlik yapan grubu hep gezi ruhundan ayri tuttuk. lutfen teshircilik yapan gruplari da lgbtq toplumundan ayri tutun.
  3. tüm dünyada "biz de varız ve buradayız" demek adına düzenlenen, şölen tadında geçen yürüyüşler.

    kesinlikle desteğim tam ve bulunduğum şehirlerde yapılsa kesinlikle katılırım.

    lakin türkiye'de onur yürüyüşlerinin formatının değiştirilmesi ve onur yürüyüşlerine ek olarak yeni etkinlikler ve oluşumlar düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum.

    türkiye'nin sahip olduğu bir statükoda bu tür radikal eylemler kendisine çok rahat çarpıtılacak bir ortam sağlıyor ve kendine bu çarpıtmalar ile anti radikal bir kitleyi giderek besliyor. türkiye'de lezbiyen gay transeksüel biseksüel ve interseksüellerin en büyük sorunu toplum tarafından kabul görememek ve zannımca ilk yapılması gereken ve üzerinde durulması gereken konu "kabullenme" konusu.

    onur yürüyüşlerinin haberlerini izleyen veya sokakta gören şimdiye kadar lgbti'lere karşı homofobik düşünceler besleyen bir insanın fikrinin değişmesi çok zor. aksine yine bilmem neler sokağa çıkmış diyerek sinirlenmeye başlıyor. bunu gidermek için öncelikle başka sosyal çalışmalar yapılmalı kanaatindeyim. buna ek olarak o yılın tüm bu çalışmalarını taçlandıracak ve anacak bir onur yürüyüşü olması daha gerekli bence.

    mesela neler olabilir?
    bu toplumun sahip olduğu ve sevdiği değerler üzerinden gidilebilir.
    galatasaray lgbti taraftar topluluğu ve lgbti çarşı gibi oluşumların ortaya çıkması
    lgbti eğitim topluluğu gibi tüm ülkenin geleceğini aydınlığa taşımaya çalışan bir topluluk
    kızılay gibi sosyal yardımlar için çalışabilecek bir lgbti yardımlaşma birliği
    şehirlerin kendi içindeki dertlerin peşine düşen yerel lgbti kalkınma birlikleri

    lakin burada şuna dikkat çekmek istiyorum.
    hem bu tür oluşumların oluşmasını ve mensubu olacakların kendini lgbti onur yürüyüşlerinde olduğu gibi gururlu ve onurlu hissettiği yapılar
    hem de çalışmalarının sadece lgbti'li bireyler için değil tüm toplum için olması gerektiğini savunuyorum.

    bu tür yapılara dahil olacak kişiler zaten gündelik hayatlarında böyle amaçlar taşımıyorsa bu tür oluşumlara dahil olmayacaklardır. bari bu tür oluşumlar altında yapmaya çalışsınlar ki hem bir grubun üyesi olarak hissetsinler, hem çevrelerine kümülatif olarak fayda sağlasınlar hem de topluma "bakın biz size düşman değiliz, biz de bu toplumun gelişmesi ve kalkınması için çalışıyoruz. hedeflerimiz, sevdiğimiz, üzüldüğümüz, gururlandığımız şeyler aynı"yı göstererek toplumda bu kabullenmeyi, sempati altyapısı ile kurmayı hedeflemelerini dilerim.

    onur yürüyüşlerinin taşıdığı homofobiyi destekler tarafının bu tür eylemlerle kırpılacağını düşünüyorum.

    çünkü yukarıda sözünü ettiğim çalışmaların ve oluşumların hayata geçmesi ile bu yürüyüşler daha farklı bir anlam kazanacak toplum için;
    - daha düne kadar sevmedikleri insanların, kendilerince garip garip insanların toplandığı bir gün olmayacak artık bu yürüyüş.
    + bundan sonra topluma ( yani bizatihi kendilerine ) faydası dokunan insanların özel günleri olmaya başlayacak.

    şu an onur yürüyüşlerinin göstermesi gereken etki böyle bir algı altyapısı kurulmadığı için kendini belli edemiyor ve tam tersi yönde çalışıyor.

    kendimce düşüncem budur. böyle uzun bir yazıyı okumaya değerli gördüğün için okuyan kişi sana teşekkür ederim
  4. geçmiş yıllarda katıldığım bir onur yürüyüşünde duyduğum şu slogan beni hem çok mutlu etmişti hem çok hüzünlendirmişti hem de epey düşündürmüştü açıkçası.

    "kimsenin askeri olmayacağız, ölmeyeceğiz, öldürmeyeceğiz!"

    böylesine ölmekten ve öldürmekten uzak, yaşama derinlemesine tutunan bir düşünceyi kendilerine slogan edinerek yürüyen bu insanlara yaşamın her alanında ölümü reva görüyoruz ya, vallahi yazık!
  5. bir gay olarak protesto edip gitmediğim yürüyüşlerdir.

    holybram’ın üstteki müthiş yorumuna ek olarak, 2015 yılındaki onur haftası etkinlikleri kampsamında el yapımı dildo atölyesi gibi aptalca bir etkinlik düzenleyen marjinal gruplar bulunduğu için protesto edip gitmemiştim. bu sene de duruma göre gitmeyebilirim.

    yine bu marjinaller “komün yaşam, çok eşlilik, açık ilişki” konulu toplantılar gibi esasında azgınlıklarına kılıf bulmaktan öte bir işlevi olmayan etkinlikler düzenlemişti.

    daha ötesi, “eve nasıl erkek atılır, partnerin eve gelmesine kadar geçen sürede ne yapılır, nasıl hazırlanılır? Kahve içmek için nerelere gidilir? Eve nasıl davet edilir?” konulu eğitimlerin verildiği seminerler (kendileri jargonlarında koli bulma) düzenlendi.

    lgbt'lerin hakları için mücadele etmek yerine sadece cinsel propagandanın yapıldığı ve her sene (tıpkı gezi'nin istismar edilmesi gibi) marjinal oluşumlarca istismar edilen bu yürüyüşe katılmıyorum.

    ama ne olursa olsun alperen ocakları veya bir başka sağcı oluşumun tehditleri karşısında da susulmamalı.
  6. valiliğin kararına cevap geldi elbette.

    yürüyoruz, alışın, burdayız, gitmiyoruz!
    istanbul lgbti+ onur haftası 1993 senesinden beri düzenlenmekte olup, 2002 senesinden beri istiklal caddesi'nde yapılan onur yürüyüşü ile sona ermektedir. bu sene 15.si düzenlenecek olan istanbul lgbti+ onur yürüyüşü'ne istanbul valiliği web siteleri üzerinden yaptığı açıklama ile izin verilmeyeceğini açıklamış bulunmaktadır. toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, en temel insan haklarından biri olan ifade özgürlüğünün bir parçasıdır ve gerek anayasal gerek uluslararası sözleşmelerce koruma altına alınmıştır. bu yasak gerek aihm içtihatları, gerek uluslararası sözleşmeler, gerek iç hukuktaki kanun ve anayasaya aykırıdır.
    ayrıca yapılan açıklamada valiliğe 2911 sayılı kanun hükümleri uyarınca usulüne uygun bir başvuru yapılmadığı söylenmiştir. istanbul lgbti+ onur haftası ekibi olarak 5 haziran 2017 tarihinde yazılı başvuru yaparak istanbul valiliği ile görüşme talebinde bulunmuş olduk. ayrıca verdiğimiz dilekçe ile onur haftası ve yürüyüş tarihleri ve yürüyüşün planlanan konumu da valiliğe bildirilmiştir.
    valilik açıklamasında "toplumun farklı kesimlerinden çok ciddi tepki gösterildiği" ifadesi lgbti+'ların da bu toplumun bir parçası olduğu gerçeğini göz ardı etmekte. bundan da önemlisi nefret suçu işleyen grupların ve kişilerin tehditlerini "hassasiyet" adı altında meşrulaştırmaktadır.
    “turistlerin güvenliği ve kamu düzeni" ifadeleri ise yıllardır on binlerce kişiyle kutlanan, yurt dışından katılımcıların da olduğu barışçıl yürüyüşü görmezden gelerek barışçıl yürüyüşümüz hakkında farklı bir algı yaratmaya çalışmaktadır.
    umuyoruz ki valilik barışçıl toplanma hakkının yeterli güvenlik önlemleri dahil devlete getirdiği yükümlülüklerin farkına vararak bu kararından vazgeçer ve 25 haziran pazar günü 15. istanbul lgbti+ onur yürüyüşü için bir kez daha saldırı kararı vermek yerine, toplumu birleştirici, sağduyulu ve insan haklarına saygılı bir tutum alarak, barışçıl ve güven içinde açıklama yapmamız için alan sağlar.
    altını bir kez daha çizmek istiyoruz ki bizler şehrin bir yerinde değil her yerindeyiz, bir gün değil her gün sesimiz çıksın istiyoruz. bir kez daha diyoruz ki "alışın, burdayız, gitmiyoruz!"


    yürüyüş sapkınlaştırılmadıkça en temel haktır. hafta sonu yürüyeceğiz, sesimizi bir kez daha duyuracağız ve gitmeyeceğiz. görüşmek üzere.
  7. hiç şaşırtmayan bir şekilde valilik tarafından yasaklanmış olan bir insan hakları yürüyüşüdür. yasaklanma sebebi de şöyle açıklanmış: "bu arada yine sosyal medya platformlarında bu çağrıya karşı toplumun farklı kesimlerinden çok ciddi tepki gösterildiği görülmektedir." bu nasıl mazarettir arkadaş ya. alperen zımbırtılarını konuşturup haberlere çıkartıyorlar sonra da halk huzursuz oldu diye gösteriyi yasaklıyorlar. öyle çürümüş o denli kokuşmuş bir ülkedeyiz ki hiç kimse sesini çıkartmıyor. en özgürlükçü geçinenler dahi eşcinseller için "yaşasınlar tabii onlar da insan. ama benden uzakta yaşasınlar." görüşünde.

    konu kürt meseleleri ya da ateizm gibi artık toplumda çok daha rahat konuşabildiğimiz meselelerde ahkam kesenler bu konuya gelince suspus oluyorlar. sokakta herhangi bir eylemde polisten (acab) gelebilecek hiç bir tehlikeden çekinmeyen adamlar, ki gerçekten de eylem sırasında ölümü dahi göze aldıklarına pek çok kez kendim şahid oldum. konu eşcinsellerle beraber mücadele edip haklarını savunmaya gelince sessiz kalıyorlar. travestilerle beraber yürümeyi onuruna yediremeyen bu insanların hayal ettiği özgür dünya artık midemi bulandırmaya başladı.

    dokuz-on yaşlarında çocuklar ailelerinden gördükleri baskı sonucunda, toplumdan gördükleri baskı sonucunda banyoda babalarının kemerleri ile kendilerini asarken hiç bir suçluluk duygusu hissetmeyecek kadar ölü bir toplum oluşmuş burada. ülkenin bir kısmı gökkuşağı renklerindeki bayraklardan bile rahatsız olabilecek kadar insanlıktan uzaklaşmışken diğer bir kısmı bu konuda sadece sessiz kalmayı tercih ediyorlar. ya da bir yerlerde muhabbeti geçtiğinde "tabii abi onlar da insan." dediklerinde sessiz kalmamış olduklarını. toplumun hep birlikte işlediği bu cinayetlere ortak olmamış olduklarını düşünüyorlar.

    öyle ruhsuz ve hareketsiz bir hale gelmişiz ki artık konuşmaktan başka hiç bir eylemsel dinamiğimiz kalmamış. herkes o denli liyakatten uzak kalmış ki, hiçkimse aslında hiçbir şey yapmadığının farkında değil. lgbti onur yürüyüşünü bir direnişten ziyade bir parti havası ile adeta kutluyor. kendi sosyal çevrelerinde asıp kesen feministler, kelimelerin etimolojisine kafayı takmış halde; boko haram yüzlerce kadını öldürüp toplu mezarlara gömerken merak dahi etmiyorlar neler oluyor diye. ateistler, veganlar vs. herkeste bu ölü sessizliği var artık.

    ne yapılabilirdi ya da bir şey yapılabilir mi ki diye sormak bile istemiyorum artık. sadece bu sessizlik kanıma dokunuyor.
  8. çıtayı biraz daha yukarı çekerek yürüyüşü geçtim, bireylerin çıplak gezme hakları olduğunu da söyleyebilirim, yürüyüşü fırsat bilip bedenlerini sergileyen grubu ayrı tutmuyorum bizatihi lgbt içinden olabilir, bu da beni rahatsız etmez, siz bir bireye üstünü giyin teşhir yapma derseniz kadınların turban takması gerektiğini savunan bakış açısından da pek farkınız kalmaz. çıplaklık ile ahlakı karıştırmamak gerekir, bugün bir yaprakla örtünen afrika kabileleri çok mu ahlaksız sorusu akla gelebilir, bizden çok daha mutlu, huzurlu olmaları ihtimal dahilinde. gelelim madolyonun diğer tarafına neden bu çıplaklık ile lgbt'yi bir tuttum, bunu yapabilecek kalibre var, hatta fazlası var. alsancak bornova sokağına gidin travestiler tarafından taciz edilerek (sözlü yada fiziksel) bireysel özgürlüğünüze nasıl dokunuluyormuş şahit olun. haa yazdıklarımdan da çıplaklığı savunuyormuşum gibi bir algı oluşmasın. kimse kıllı bir erkek görmek istemez bana göre değil ve üstelik estetik değil. ancak birisi çıplak geziyor diye aforozedilmez, alperen ülkü ocakları da ayrı bir paragraf konusu olabilir.
  9. yürüyüşten rahatsız olan varsa yallah arabistana.

    isteyen istediği yerde yürür.
  10. 13 yildir onur haftası kapsamında yapilan yuruyuslerin hepsi sorunsuz gecmisken bu yil ramazan ayi milletin cani g*t, meme çeker diyerek yasaklandigini tahmin ettigim, yerde oturan trans'a, elinde gökkuşağı bayrağını sallayan kişiye dahi tahammülü olmayan polislerden bir kez daha nefret etmemi saglamis olan ama her şeye rağmen "aşk kazanacak" dediğim yuruyus.