1. trampa ekonomisinin geldiği nokta budur. gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerin kaliteli gıda maddelerini ithal eder ve buna karşılık gelişmekte olan ülke vatandaşlarının lüks tüketim mallarını almasını ister. bunlar teknoloji ve enerji sektörlerinin ürünleridir. kaliteli cep telefonu, kaliteli araba, elektronik eşya, enerji ile kolay yaşam ürünleri hepsini ithal ediyoruz. karşılık olarak da en güzel domateslerimizi, en güzel peynirlerimizi vs her gıdanın en güzelini ya ihraç ediyoruz ya da üretimini yaygınlaştırmıyoruz.

    hayatın içinden kısa örnekler vereyim, köy tavuğu ulaşılmaz vaziyette ve muhtemelen birkaç on yıl sonra imkansıza ulaşacak tamamen fabrikasyon tavuklar yiyeceğiz. yumurta da benzer şekilde. muhtemelen birçoğumuz market peynirlerine çoktan entegre olduk bile tamamı fabrikasyon. pazar mallarının bizim gördüklerimizin tamamı elemine edilmiş olanlardır. rusya ile kriz yaşayınca kısa bir süre yiyebildiğimiz domatesler aslında esas domatesler, belki fark eden olmuştur. kısacası gıda tüketimimiz tamamen fabrikasyona ve kanserojene dönmüş durumda. 20 yıl sonra kanserli insan sayısı arttığında da medikal ürünleri elbette ithal edeceğiz.

    işin aslı şu ki bizi lükse alıştırdılar, birçok yerde doğalgaz sistemleri kuruldu. herkese üst model cep telefonu ve araba dağıtıldı. kombiler, tvler, çamaşır bulaşık makineleri, lüks araçlar hepsi dağıtıldı ve yaşam biçimimiz haline geldi. buna karşılık ise seri üretim gıda maddeleri tüketmeye başladık. şimdilik şikayetçi değiliz ve buna alıştık. hayatın ya da mevsimlerin zorlukları ile mücadele etmek istemiyoruz, iletişimimiz son model olamamasını kabullenemiyoruz.

    herkesin hatılaması gereken tek bir gerçek var. lüks yaşam eşyayla olmaz, yediğimiz gıdalarla olur. cevizle bademle, köy peyniri ve yumurtası ile tereyağ ile lüks beslenebiliyor muyuz? asıl soru budur.
    abi