1. ekmek aslanın ağzında. muhtemelen herkes birçok kez duymuştur bu sözü. hatta ekmek aslının ağzındaydı, şimdi midesinde şeklinde türevlerini de mevcut.

    kimse de çıkıp demiyor ki aslan etçil bir hayvan, ekmeğin aslanın ağzında ne işi var diye? kim koydu ekmeği aslanın ağzına?

    bu söz; biat kültürünü kuvvetlendirmek için söylenen bir söz. kapitalizm temeli.

    ekmek aslanın ağzında diye diye bize sevdiğimiz bir işi yapmak yerine, herhangi bir gelir elde edeceğimiz bir işe girmemiz öğretildi. dövseler de, sövseler de ne yapalım ekmek parası diye sineye çekmemiz ve boyun eğmemiz öğretildi.

    ekmek aslanın ağzında diye diye sevmediği işlerde ömrünü harcayan mutsuz kitleler yaratıldı. ilgi alanın olup olmaması önemli değil ya da hayatının sonuna kadar sevmediğin bir işi yapıp mutsuz olman da önemli değil. sonuçta ekmek aslanın ağzında.

    peki, ekmeği aslanın ağzına kim koydu? ekmeği aslanın ağzına insanları açlıkla, yoksullukla korkutarak kontrol etme, sömürme ve kendi çıkarları için kullanmak isteyenler koydu.

    insanlara yaptığı işi, sen yapmasan başkaları yapar, bu işi yapacak senden başka çok kişi var, ekmek kazanmak kolay değil, ben sana ekmek veriyorum mantosuyla insanları sömürmek için koydular ekmeği aslanın ağzına. sen onlara ekmek veriyorsun ama sana ekmeği kim veriyor?

    " + az önce o adama ne dedin?

    - daha hızlı çalışmasını söyledim!

    + ona ne kadar ücret veriyorsun?

    - günde 15 dolar!

    + ona vereceğin parayı nereden buluyorsun?

    - malları satıyorum!

    + bu malları kim üretiyor?

    - o yapıyor!

    + bir günde kaç tane mal üretiyor?

    - 50 dolarlık.

    + o halde, bırak ona ödeme yapmayı, kendisine daha hızlı çalış, demen için sana günde 35 dolar ödüyor!

    - ha? ama makineler bana ait!

    + peki, bu makineleri nasıl elde ettin?

    - malları satıp aldım!

    + iyi de o malları kim yaptı? "

    not: insanları fakir bırakarak ve yoksulluklar yaratarak; orta sınıfa, bak ben sana ekmek parası veriyorum, ben olmazsam sende diğerleri gibi açlıktan ölürsün diye gözdağı veriliyor. fakirliğin ortadan kalmamasının en önemli nedeni de bu bence. çünkü silah olarak kullanıyorlar.
  2. 2016'da dünya nüfusunun yüzde %1'ini oluşturan en zenginlerin toplam mal varlığının kalan yüzde 99’un toplam gelirine hemen hemen eşit hale geldiği, (oxfam araştırması)

    Türkiye’de bireyler arasında gelir dağılımı incelendiğinde, en zengin yüzde 20’nin, toplam 100 birimlik gelirin 46,6’sını almasına karşın, en fakir yüzde 20’nin toplam 100 birimlik gelirin 4,9’unu aldığı sistemdir. (globalpse)

    özgürlük, alırım bir dal.
  3. kapitalizm eleştirisinde karşıt görüş olarak "o halde siz de iphone almayın" borçlanmayın deniyor. belli noktalarda doğru evet savurganlık hiçbir sistemin çözemeyeceği bir sorun.

    fakat ortada bir devlet, devletin kuralları ile yaşayan bir halk, toplanan vergi ve sağlanan sosyal haklar konusu var.

    sanki devlet yokmuş da biz usturuplu yasarsak sorunlar puf olur uçar gibi algılamak da doğru değil.

    sistem her geçen gün daha çok sermayeye hizmet etmeye başlıyor, halbuki vatandaşlık hakkı herkesin eşit sahip olduğu bir şey. somut örneği şu; eğer bir evin varsa ikincisini almak için peşinat ödeme zorunluluğun yoktur ve vade 20 yıla çıkabilir. direkt gidip alabilirsin. ama eğer evin yoksa %25 peşinat götürmen gerek, en fazla 10 yıl taksit olur.

    şimdi bu çok net ve basit kuralı koyan devlettir.neden koyuyor bunu herkese kredi verilmesin çünkü herkes ev alır sonra da ödemezler, bankalar batar. işte şimdi sosyal devlet sermayeye yüzünü tam olarak dönmüş oldu.

    basit bir kural ve olaylar şöyle gelişir, ev kredisi ödemeyen kişiler yüksek oranda kira ödeyebilir. asgari ücret ele alsak ve bir ilçede yasasak makul oran %30 olur. işte kapitalizm burada başlar. madem ev alamıyorsunuz daha yüksek kira ödemek zorunda kalırsınız. çünkü kapitalizm arz talep meselesidir ayda 1000 tl ödeyerek ev alamazsın o halde kira değeri ayda 1000 tl olur.

    devlet yasaklamasa 20 yıl vadeyle peşinatsız şekilde ev alsak onun taksitini öderiz kira öder gibi. böylece yerleşik bi hayatımız olur ve bütçemizi ona göre ayarlarız. fakat hem kira ödeyip hem de peşinat biriktirmek imkansız gibi bir şey oluyor. kimse ev alamayınca herkes kirada oturmak istiyor, herkes kirada oturmak isteyince kiralar sürekli yükseliyor, kiralar yükseldikçe evlerin değeri dolayısıyla peşinat tutarı da artıyor ve pesinat biriktirmek imkansız hale geliyor.

    sonra ne oluyor? tek maaşla ev geçindirmek imkansız hale geliyor. bu sefer bütün kadınlar sisteme işçi memur olarak entegre ediliyor. başaran iyi bi maaşla işe giriyor 10 yıl içinde karı koca peşinat olayını çözüyor basaramayan ömür billah ailecek işçi kalıyor, hizmetçilik tabiri caizse kölelik yapıyor.

    şimdi madem serbest piyasa o zaman devletimiz bi zahmet bu yasağı kaldırsın, mortgage sistemini serbest bıraksın, isteyen gidip kira öder gibi ev alsın.

    kaldı ki bu sadece bir örnektir. bunun baska boyutları da var. mesela nakliye ücretini kara dönüştürmek için bütün şirketler istanbul çevresine kurulur. herkes istanbul'a gelir ve evler daha küçük ve sıkışık olur. huzurlu ev hayallere taşınır ve mutluluk evde değil eşyada aranır. halbuki o arsalar fabrikatörlere peşkeş çekilmezse hem anadoluda iş imkanı artardı hem de insanlar genis genis otururdu. bu da başka örnek.

    devletimiz o kadar da masum değil, kapitalizm o kadar da serbest piyasa değil. haklarımız dolaylı yollardan gasp ediliyor. mesele de bu zaten. ödediğimiz vergiler(bizden zorla alınan vergiler) bize eğitim, sağlık, barınma, güvenlik olarak yeterince geri dönmüyor, eksik gedik bir sosyal devlet var ve sizi sermayenin kucağına atıyor. hepi topu bir adet ev satın alıp içine oturmanın önünde bu kadar fazla engel olması size de tuhaf gelmiyor mu?
    abi
  4. mükemmel bir sistem. bireyciliği pompalar, özgürlüğü bireye indirger ve paraya endeksler. yeme içme, barınma, güvenlik, sağlık eğitim, ulaşım vs en temel insan haklarını da paraya endeksler. özgür olmak için paraya ihtiyaç duyarsın, para kazanmak için de özgürlüğünü satarsın. tek farkı birilerinin ya da toplumun değil parasal sınırların yasak koymasıdır. sıfırdan bir insanın ev sahibi olması için iyi bir eğitim alıp, başarılı olup iyi bir işe girip 10 sene kadar kıt kanaat geçinip taksit ödemesi gerekiyor. evet özgürsün kendine ev alabilirsin, parayı veren herkes alır, istediğin yerde yemek yer, istediği yere gidersin, her şeyi yapabilirsin, tamamen özgürsün. kapitalizm teoride bunu ispatlar aksini söylemek mümkün değildir. yapabiliyorsan yap sistemidir, en azından proletaryaya bunu söyler(utanmadan) halbuki zengin sınıfı denilen toplumun %1’ini oluşturan kesimin ortaçağdaki krallardan pek de bir farkı yoktur. bütün saraylar onlarındır, halk onlara hizmet eder. milyonlarca köleye sahiptirler.

    hatırlatmak isterim;

    güneşimizi satıyoruz.
    abi
  5. ekonomik bir sistem olarak gelişen ve artık bir toplumsal dizayn haline gelen ekonomik anlayıştır.

    eskiden hepimiz biliriz, osmanlı ve roma gibi tüm devletler yolları ve şehirleri su yolları ve çeşmeler ile donatırdı. şimdi o çeşmeler hala duruyor ama su akmıyor, onun yerine yanında mis gibi hazır su satılıyor.
    ayrıca o çeşmeler aynı zamanda turistik amaç için de kullanılıyor.

    işte kapitalizm budur, hizmet odaklı devletten vergi odaklı devlete; toplumcu ahlak anlayışından faydacı insan anlayışına kayışdır.
  6. bir dindir. toplulukları ıslah eder. eğer iyi bir çocuk olup çok çalışırsan sana şirinleri gösterir. seni borçlandırır. buna engel olamazsın. yiğit kamçısı bu borçlar nedeni ile patron taşağı yalarsın. bir telefon almak için birkaç ay çalışmak zorunda olmanda bi gariplik görmezsin. sonuçta hedefine kilitlenmişsindir. ülkede olup bitenler, ekonomik bir kriz olmadıkça seni ilgilendirmez. kredilerin ödendiği sürece, sözde "istikrar" için ardını bile dövdürür, sakso bile çekersin.
  7. kapitalizmin temel dayanağı sermaye birikimi; sermayenin yeniden üretilmesi ve emeğin yeniden üretilmesidir.

    sermayenin yeniden üretilmesi; belli bir sermaye birikimin halihazırda olması ile düzenli artı değerin sağlanması ile olanaklı olur.

    artı değer; göreli ve mutlak olarak ikiye ayrılır. göreli artı değer, insan gücünden tasarruf edebileceklerle sağlanır, çalışma süresi-işçi sayısı değiştirilmeden yani teknoloji ile. mutlak artı değer ise çalışma sürelerinin arttırılması, işçi sayısının arttırılması, çalışmanın yoğunlaştırılması ile sağlanır. bu noktada kapitalist sermayenin karşısına çıkan emeğin yeniden üretilmesi sorunu, çalışan kesimin mücadeleleri sonucunda özellikle göreli artı değerle çözülmeye çalışılmıştır. tabi bu da makineleşme ya da teknolojinin neden olduğu çalışan sayısının azaltılması gibi yeni bir soruna neden olmuştur.

    artı değer, bir metanın üretimini müteakip değişim değeri eksi kullanım değeridir. bu kaba olur böyle denmesi uygun düşmeyebilir ama kardır, sermaye sahibine kalandır, yapılan iş için harcanan emek ve zamanın ötesinde elde ettiği kazanımdır. yani sermayenin yeniden üretilmesi, emeğin yeniden üretilmesinin ötesinde elde edinilen, sermaye sahibinin cebine giren kazanımdır.

    burada devletin işlevi de vardır ona değinmeyeceğim. devlet de bir işverendir.

    yalnız, ya şunlar n'olacak

    -zengin olan kesimin çocukları sahip olduğu şartlar itibariyle gene ayrıcalıklı kalacak, en iyi dershanelerde okuyacak en iyi özel okullarda okuyacak hatta okumasına gerek kalmadan babasından hazır olan işin başına geçecektir.

    -seçme ve seçilme hakkı diyoruz, aylık kazancı 3000 tl (asgari ücretin 2,5 katı bu arada) olan bir insanın seçilme şansı, milletvekili aday adayı olabilme şansı nedir? kendisi gibileri temsil edebilme şansı nedir?

    -gelir düzeyi düşük olan kesim, bir ev, bir araba, çocuğuna bir düğün hadi en fazla bir yazlık için hayatı boyunca çalışacak, kredilerle, ödemelerle cebelleşecektir. bir yandan bir gecede bir araba parasını harcayanlar varken. ama o da yaratıcı olsaydı ama o da 'entellektüel sermaye' yaratsaydı denilirse, bu da imkan meselesidir, kaldı ki istisnalar olduğunda da "bakın isteyince, inanınca nasıl oluyormuş, fırsatlar dünyası" diye fantastik hikaye diye duyduğumuzdur.

    -ya da olağanüstü zeki, yetenekli, çalışkan ama zengin olmayan bir insanın bunu gösterebilmesi için sarfetmesi gereken emekten de bahsedebiliriz.

    -işin aslı çaba, emek, uğraş, zorluklara göğüs göstererek biraz da şansı yaver giderse 'başarılı' olanlar vardır ama bu ne kadardır? potansiyel yeteneği olanların oranında mıdır? ya kaybolanlar?

    -sen şunu almak zorunda değilsin. dürüstçe, peki, yaratılan algıyla oluşan düzende lisede android telefonu olmayan çocuk küçümsenmez mi? bence küçümsenmez deme bak genel konuşalım. ben ilkokulda izci üniformamın parasını geç yatıracağım endişesiyle günlerce ağladığımı hatırlıyorum. ya da modasına göre giyinemeyen bir kadın iş yerinde 'aman ne demodesin' eleştirilerine maruz kalmaz mı?

    -günümüzde şahin, doğan kullananların çoğu apaçi değil miydi?

    vb. birçok alanla ilgili sosyo-ekonomik örnek bulunabilir. sermaye, ürettiğini tükettirmek zorundadır. bu olmazsa var olamaz. bunun için de değerler, inançlar, ideolojiyi görünür/görünmez şekillerde yönlendirmek zorundadır.
  8. çökecektir. ve çöküşünü, kendisi hazırlayacaktır. yok olmaya mahkumdur. çünkü böyle acımasız, vahşi bir sistemin sonsuza değin sürmesine olanak yoktur.
  9. en önemli enstrümanlarından biri algı yönetimidir. insanları, olmak istedikleri kişi olduklarina gerçekten inandırmayı bir şekilde başararak, diğerlerine hükmetmeyi her zaman becerir.
    drunkard seesheaven bir örneğini güzel açıklamış (#32878)
    one
  10. karsitlarina uzerinde 'kahrolsun kapitalizm' yazili tisortler satip yine de yoluna bakacak akimdir. her seyin boktan olaninin tercih edildigi bir dunyada yasiyoruz, kapitalizm de ne kadar kotu olursa olsun populer.
    daha da kendisine bisey olmaz, ben demis olayim.