1. bu ekonomik sistemin birinci özelliği düzgün işleyen piyasa mekanızmasının varlığıdır.(piyasa için üretim, fiyatın piyasada belirlenmesi.) kapitalizmin varolması için ikinci gereklilik üretim araçlarının mülkiyetinin devlete değil kişilere ait olması gerekliliğidir.
    ilk olarak adam smith tarafından esasları belirtilen bu sisteme "serbest piyasa ekonomisi, hür teşebbüs sistemi" gibi isimler de verilir.
  2. zannedilenin (yahut iddia edilenin) aksine sanayi devrimi ile ortaya çıkmamıştır. insanlığın evrimleşip, şuur kazanıp da, yeteneklerini farkettiğinde otomatik olarak oluşagelmiştir.

    şimdi ilkel insanları düşünün; herkes her işi kendisi yapmaya çalışıyor. kişi hem avcı olmak zorunda ki beslenebilsin. aynı zamanda terzi olmak zorunda ki kıyafetlerini dikebilsin. ve aynı zamanda da inşaatçı olmak zorunda ki barınacağı bir ev inşa edebilsin. zamanla bireylerin farklı farklı alanlarda daha iyi olduğu farkediliyor. mesela bir kişi çok iyi avcı, tüm köyü doyurabilecek avı avlayabiliyor. ama inşaatçılığı o kadar da iyi değil. başka bir birey için de farklı bir senaryo geçerli.
    velhasıl bu kişiler bir müddet sonra şunu farkediyorlar; herkes iyi olduğu eşyi yapsın, kendisinden arta kalan ihtiyaç fazlasını da başka bireylerin ürettiği değerler ile takas etsin. böylece avcı en semiz geyiği avlamak istiyor, terzi en iyi kıyafeti dikiyor (ki en semiz geyiği elde edebilsin) ve inşaatcı da en güzel evi yapmaya çalışıyor, gibi gibi. anladınız yani, bireyler kendi refahları için yapabildiklerini en iyi şekilde yapmaya çalışırlarsa, herkes mutlu oluyor, herkes en iyi yemekleri yiyip, en iyi kıyafetleri giyip, en iyi evlerde oturuyor ve refah artıyor.

    işte bu refahın kaynağına kapitalizm diyoruz.
  3. kapitalizm'den anladığım, eskiden ağaçlar meyvelerini tam ve verimli olarak verdiklerinde pazarlarda yerini alır, mevsimi gelmiş olurdu. bugün 3'lü, 4'lü erik konmuş mini paketler hazırlayıp kilosu 40 tl'den itelenmeye çalışıyor. erikten sonra diğer meyveler için de aynı yol izlendi. misal kiraz için de geçerli. 1 ay sonra 20 tl, sonra 10 tl gibi gidiyor fiyatlar,
    kısaca işine gelirse alırsın işine gelmezse almazsın.

    uçak biletlerinde de anormal farklılıklar var, oteller de erken rezervasyon adı altında reklamlarını yapıyorlar. otobüs firmaları uzunca bir süre uyanmamıştı ama baktılar olmuyor onlar da yavaştan başladı. "ilk 5 koltuk 5 lira" gibisinden. yanında da puan sistemi ıvır zıvır. kısaca bir malın bir ederi yok, bir değişken mevcut ve hayatımızda artık korkunç derecede yeri var.

    tekstil sektörüne de değinmeli sezon başı ile sezon sonu indirim uçurumları gittikçe açıldı.
    hiç olmayan etiketlerle sezonu açıyorlar. hatırlarsanız 2000'li yılların başıydı ilk göz boyama 99,99 tl yazan etiketler ile başladı. 100 tl gibi sade ve anlaşılır bir sayının hükmü yok artık. işin kötü tarafı ne kadar hızlı uyum sağlamışız. hanım'a soruyorum kaça aldın? 99 tl'ye aldım diyor. ben inatla 100 liraya aldım demeye devam ediyorum ama ne kadar dayanırım bilmiyorum. pazarları bu yüzden seviyorum belki, kredi kartı yok ve 3 yeşillik 1 lira. 0.99 kuruş diyen bir pazarcı henüz görmedim.

    vaktiyle pazarlık vardı ve kapitalizm hayatımızın içinde hep vardı ve ben iyi pazarlık yapabilen biri olmadığım için mevcut düzen işime yarıyordur belki bilemedim.
  4. bir dindir. toplulukları ıslah eder. eğer iyi bir çocuk olup çok çalışırsan sana şirinleri gösterir. seni borçlandırır. buna engel olamazsın. yiğit kamçısı bu borçlar nedeni ile patron taşağı yalarsın. bir telefon almak için birkaç ay çalışmak zorunda olmanda bi gariplik görmezsin. sonuçta hedefine kilitlenmişsindir. ülkede olup bitenler, ekonomik bir kriz olmadıkça seni ilgilendirmez. kredilerin ödendiği sürece, sözde "istikrar" için ardını bile dövdürür, sakso bile çekersin.
  5. o kadar büyük bir karadeliktir ki, karşısında hiçbir kuvvet duramaz. ancak ne olursa olsun, sonu hep sosyalizme çıkar zira üretilenleri tüketmek için insanlarda yeterli sermaye olması gerekmektedir. sermaye olmazsa, tüketim olmaz. tüketim olmazsa kapitalizm olmaz.
  6. 2016'da dünya nüfusunun yüzde %1'ini oluşturan en zenginlerin toplam mal varlığının kalan yüzde 99’un toplam gelirine hemen hemen eşit hale geldiği, (oxfam araştırması)

    Türkiye’de bireyler arasında gelir dağılımı incelendiğinde, en zengin yüzde 20’nin, toplam 100 birimlik gelirin 46,6’sını almasına karşın, en fakir yüzde 20’nin toplam 100 birimlik gelirin 4,9’unu aldığı sistemdir. (globalpse)

    özgürlük, alırım bir dal.
  7. okuduğum, izlediğim, duyduğum, gördüğüm kadarıyla mağdurları mı diyeyim müptelaları mı diyeyim vicdanen rahatlamak amacıyla yerin dibine soktuğu, kötülediği sistem. ve bu öyle bi lanse ediyor ki kapitalizme boğun eğmekten başka çaresi yokmuş. yani şair burada beni sabahları zorla kaldırıp çalıştırıyorlar, ağzıma zorla bu yiyecekleri tıkayıp yediriyorlar, bunları gerek duymadığım halde allayıp pullayıp aldırıp giydiriyorlar, bana zorla bu sitelerde her gün saatlerce vakit harcatıyorlar ve tüm bunları cebime zorla soktukları faizi yüksek borçlarla yaptırıyorlar. evet evet bütün bunları benim emeğimi sömürmekten başka işi gücü olmayan şirketler aileler yaptırıyor diyor. kişi suçu kendi üzerinde aramak yerine zihnindeki kapitalizm imgesini vücut bulmuş bir güç gibi göstererek onun üzerine yıkıyor. kimse ümüğünüzü sıkıp bir şey dayatmıyor. olay insanın tutkularına, arzularına yenik düşmesi, boyun eğmesi ve bunun sonucunda kötü alarak nitelendirilen kapitalizm.
  8. kapitalizm eleştirisinde karşıt görüş olarak "o halde siz de iphone almayın" borçlanmayın deniyor. belli noktalarda doğru evet savurganlık hiçbir sistemin çözemeyeceği bir sorun.

    fakat ortada bir devlet, devletin kuralları ile yaşayan bir halk, toplanan vergi ve sağlanan sosyal haklar konusu var.

    sanki devlet yokmuş da biz usturuplu yasarsak sorunlar puf olur uçar gibi algılamak da doğru değil.

    sistem her geçen gün daha çok sermayeye hizmet etmeye başlıyor, halbuki vatandaşlık hakkı herkesin eşit sahip olduğu bir şey. somut örneği şu; eğer bir evin varsa ikincisini almak için peşinat ödeme zorunluluğun yoktur ve vade 20 yıla çıkabilir. direkt gidip alabilirsin. ama eğer evin yoksa %25 peşinat götürmen gerek, en fazla 10 yıl taksit olur.

    şimdi bu çok net ve basit kuralı koyan devlettir.neden koyuyor bunu herkese kredi verilmesin çünkü herkes ev alır sonra da ödemezler, bankalar batar. işte şimdi sosyal devlet sermayeye yüzünü tam olarak dönmüş oldu.

    basit bir kural ve olaylar şöyle gelişir, ev kredisi ödemeyen kişiler yüksek oranda kira ödeyebilir. asgari ücret ele alsak ve bir ilçede yasasak makul oran %30 olur. işte kapitalizm burada başlar. madem ev alamıyorsunuz daha yüksek kira ödemek zorunda kalırsınız. çünkü kapitalizm arz talep meselesidir ayda 1000 tl ödeyerek ev alamazsın o halde kira değeri ayda 1000 tl olur.

    devlet yasaklamasa 20 yıl vadeyle peşinatsız şekilde ev alsak onun taksitini öderiz kira öder gibi. böylece yerleşik bi hayatımız olur ve bütçemizi ona göre ayarlarız. fakat hem kira ödeyip hem de peşinat biriktirmek imkansız gibi bir şey oluyor. kimse ev alamayınca herkes kirada oturmak istiyor, herkes kirada oturmak isteyince kiralar sürekli yükseliyor, kiralar yükseldikçe evlerin değeri dolayısıyla peşinat tutarı da artıyor ve pesinat biriktirmek imkansız hale geliyor.

    sonra ne oluyor? tek maaşla ev geçindirmek imkansız hale geliyor. bu sefer bütün kadınlar sisteme işçi memur olarak entegre ediliyor. başaran iyi bi maaşla işe giriyor 10 yıl içinde karı koca peşinat olayını çözüyor basaramayan ömür billah ailecek işçi kalıyor, hizmetçilik tabiri caizse kölelik yapıyor.

    şimdi madem serbest piyasa o zaman devletimiz bi zahmet bu yasağı kaldırsın, mortgage sistemini serbest bıraksın, isteyen gidip kira öder gibi ev alsın.

    kaldı ki bu sadece bir örnektir. bunun baska boyutları da var. mesela nakliye ücretini kara dönüştürmek için bütün şirketler istanbul çevresine kurulur. herkes istanbul'a gelir ve evler daha küçük ve sıkışık olur. huzurlu ev hayallere taşınır ve mutluluk evde değil eşyada aranır. halbuki o arsalar fabrikatörlere peşkeş çekilmezse hem anadoluda iş imkanı artardı hem de insanlar genis genis otururdu. bu da başka örnek.

    devletimiz o kadar da masum değil, kapitalizm o kadar da serbest piyasa değil. haklarımız dolaylı yollardan gasp ediliyor. mesele de bu zaten. ödediğimiz vergiler(bizden zorla alınan vergiler) bize eğitim, sağlık, barınma, güvenlik olarak yeterince geri dönmüyor, eksik gedik bir sosyal devlet var ve sizi sermayenin kucağına atıyor. hepi topu bir adet ev satın alıp içine oturmanın önünde bu kadar fazla engel olması size de tuhaf gelmiyor mu?
    abi
  9. kapitalizmin temel dayanağı sermaye birikimi; sermayenin yeniden üretilmesi ve emeğin yeniden üretilmesidir.

    sermayenin yeniden üretilmesi; belli bir sermaye birikimin halihazırda olması ile düzenli artı değerin sağlanması ile olanaklı olur.

    artı değer; göreli ve mutlak olarak ikiye ayrılır. göreli artı değer, insan gücünden tasarruf edebileceklerle sağlanır, çalışma süresi-işçi sayısı değiştirilmeden yani teknoloji ile. mutlak artı değer ise çalışma sürelerinin arttırılması, işçi sayısının arttırılması, çalışmanın yoğunlaştırılması ile sağlanır. bu noktada kapitalist sermayenin karşısına çıkan emeğin yeniden üretilmesi sorunu, çalışan kesimin mücadeleleri sonucunda özellikle göreli artı değerle çözülmeye çalışılmıştır. tabi bu da makineleşme ya da teknolojinin neden olduğu çalışan sayısının azaltılması gibi yeni bir soruna neden olmuştur.

    artı değer, bir metanın üretimini müteakip değişim değeri eksi kullanım değeridir. bu kaba olur böyle denmesi uygun düşmeyebilir ama kardır, sermaye sahibine kalandır, yapılan iş için harcanan emek ve zamanın ötesinde elde ettiği kazanımdır. yani sermayenin yeniden üretilmesi, emeğin yeniden üretilmesinin ötesinde elde edinilen, sermaye sahibinin cebine giren kazanımdır.

    burada devletin işlevi de vardır ona değinmeyeceğim. devlet de bir işverendir.

    yalnız, ya şunlar n'olacak

    -zengin olan kesimin çocukları sahip olduğu şartlar itibariyle gene ayrıcalıklı kalacak, en iyi dershanelerde okuyacak en iyi özel okullarda okuyacak hatta okumasına gerek kalmadan babasından hazır olan işin başına geçecektir.

    -seçme ve seçilme hakkı diyoruz, aylık kazancı 3000 tl (asgari ücretin 2,5 katı bu arada) olan bir insanın seçilme şansı, milletvekili aday adayı olabilme şansı nedir? kendisi gibileri temsil edebilme şansı nedir?

    -gelir düzeyi düşük olan kesim, bir ev, bir araba, çocuğuna bir düğün hadi en fazla bir yazlık için hayatı boyunca çalışacak, kredilerle, ödemelerle cebelleşecektir. bir yandan bir gecede bir araba parasını harcayanlar varken. ama o da yaratıcı olsaydı ama o da 'entellektüel sermaye' yaratsaydı denilirse, bu da imkan meselesidir, kaldı ki istisnalar olduğunda da "bakın isteyince, inanınca nasıl oluyormuş, fırsatlar dünyası" diye fantastik hikaye diye duyduğumuzdur.

    -ya da olağanüstü zeki, yetenekli, çalışkan ama zengin olmayan bir insanın bunu gösterebilmesi için sarfetmesi gereken emekten de bahsedebiliriz.

    -işin aslı çaba, emek, uğraş, zorluklara göğüs göstererek biraz da şansı yaver giderse 'başarılı' olanlar vardır ama bu ne kadardır? potansiyel yeteneği olanların oranında mıdır? ya kaybolanlar?

    -sen şunu almak zorunda değilsin. dürüstçe, peki, yaratılan algıyla oluşan düzende lisede android telefonu olmayan çocuk küçümsenmez mi? bence küçümsenmez deme bak genel konuşalım. ben ilkokulda izci üniformamın parasını geç yatıracağım endişesiyle günlerce ağladığımı hatırlıyorum. ya da modasına göre giyinemeyen bir kadın iş yerinde 'aman ne demodesin' eleştirilerine maruz kalmaz mı?

    -günümüzde şahin, doğan kullananların çoğu apaçi değil miydi?

    vb. birçok alanla ilgili sosyo-ekonomik örnek bulunabilir. sermaye, ürettiğini tükettirmek zorundadır. bu olmazsa var olamaz. bunun için de değerler, inançlar, ideolojiyi görünür/görünmez şekillerde yönlendirmek zorundadır.
  10. çökecektir. ve çöküşünü, kendisi hazırlayacaktır. yok olmaya mahkumdur. çünkü böyle acımasız, vahşi bir sistemin sonsuza değin sürmesine olanak yoktur.