1. arturo ui'nin önlenebilir yükselişi adlı bertold brecht oyununda ortaköyde uzun süre oynanan tiyatroadam'ın sergilediği oyunda yabancılaştırma olarak kullandıkları sözlerden biridir. içerik olarak bize ui hakkında birçok nüans açıklıyor. brecht hitleri ui ve roma üzerinden seyirciye anlatırken ui'nin de bir süre bu fikir üzerinde durması elbette ki tesadüf değil. ui karnabahar tröstünü ele geçirmeden önce teker teker aslında ilerlemekteydi. doksboro ve yancıları ui'yi uzun süre desteklediler ta ki namlu onlara dönene kadar. doksboro vasiyetinde namuslu ve onurlu bir adam olarak (ki vasiyeti bile jiri tarafından yazılmıştı) servetini givolo ve jiri arasında bölüşülmekteydi.

    roma'nın satışa uğraması ve ui tarafında tahtalıköye gönderilmesi de benzer bir şekilde planlanmıştı. reichstag yangını bu oyunda çok belli belli dokundurulan meselelerden biridir. açık biçim ve epik olması dolayısıyla ajite olmanıza fırsat verilmeden teker teker parçalara ayrılan ve kontrolü kaybedilen tröst artık sadece işin minnak bir kısmı olarak kalır. arturo ui ki artık hedefin yalnızca tröst olmadığı namlunun ucunda herkesin bulunduğunu söylediği bir tiradı vardır. niyeti de tiradında gizlidir. brecht bize hitleri anlatırken bir yandan da dalga geçer.

    ui:cinayetler! bıçaklamalar! tehditler! soygunlar! başına buyruk bir sürü salak! sokak ortasında silah sesleri. işinde gücünde, kendi halinde bir vatandaş, tanıklık etmek için gittiği belediye’nin önünde güpegündüz öldürülüyor! peki, soruyorum şimdi buna karşı yöneticiler ne yapıyorlar? hiçbir şey! yaa! bu saygın kişiler anarşik ortama karşı önlem alacaklarına, birtakım karanlık işler çevirip çamur atmaya kalkıyorlar dürüst insanlara. givola : iyi açın kulaklarınızı! ui: her yerde karmaşa kısacası! herkes aklına estiği gibi davranıyor! sadece kendi çıkarını düşünüyor! yani herkes herkese karşı! bu bal gibi karmaşadır, beyler! akıllı uslu, manav dükkanımda otururken ya da ne bileyim, sürerken sebze yüklü kamyonumu, dümbüğün biri tabancasını dayayıp, “eller yukarı!” derse, ya da hiç çekinmeden lastiklerime ateş ederse! elbette huzur olmaz böyle bir yerde! insanların böyle davrandıklarını, kuzudan çok kurt olduklarını iyi bildiğim için, önlem almam gerekiyor benim de. önlem alacağım ki, isteyen herkes dükkanıma dalmasın “eller yukarı!” diye, ben de komşum geçerken onu ellerim havada selamlamayayım. benim işim elimi havada tutmak olmamalı, benim işim hıyarları, kabakları, karnabaharları saymaktır. ama insan doğası böyle. ekmek teknesindeyken, silah hazır tutulmalı, ayıp olur ya da meclis’teki bir hatip sizi övecek diye silah bırakılmamalı, ben vurmazsam, onlar beni vururlar da ondan! bu düpedüz mantıktır beyler. ya siz ne yapıyorsunuz sorarım size? şimdi iyi dinleyin beni! şurası apaçık ortada sizin gittiğiniz yol, yol değildir, beyler! dükkan kasası önünde tembel tembel pinekle her şeyin düzeleceğini enayice bekle. olmaz! aranızda birlik yok! her biriniz bir yanda. sahip değilsiniz sizi koruyacak, size siper olacak bir güvenlik örgütüne. silahını çeken her gangsterin önünde bu iş elbette yürümez ayılıp bayılmakla. bu durum nasıl mı düzelir? önce birlik olacaksınız, bu çok önemli! ikincisi, biraz özveri gerekli! “nasıl bir özveri bu?” diye düşünüyorsunuzdur. “korunmamız için para mı?” hayır, hayır. paramız bizim canımız, ciğerimiz. ne diye korunmamız için sokağa atalım, kazancımızın yüzde otuzunu?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. iyi ama, sevgili manavlarım, kabzımal kardeşlerim, bu o kadar basit değil. bu hayatta bedava olan tek şey ölüm. her şeyin bir bedeli var. korunmanın da. huzur, güvenlik ve barışın da bedeli var! hayat böyle! işte beyler, bu yüzden, ben ve buradakiler ile dışarıdaki mesai arkadaşlarım karar vermiş bulunuyoruz sizlerin güvenliğini sağlamaya. bu işlemin, ticari bir dürüstlükle yürütüleceğini anlatmak için.. isteseniz de, istemeseniz de, işçi artık çağdaş dünyamızın vazgeçilemeyecek bir elemanıdır. en azından tüketici olarak böyle. her zaman söylemişimdir, dürüst çalışma yapıcıdır, insana kazanç sağlar. gereklidir aynı zamanda. tek bir işçi için büyük sempatim vardır. ama bu işçiler birleşirlerse, hele bir de kazanç gibi, ücret gibi hiç anlamadıkları konulara burunlarını sokmaya kalkarlarsa, işte o zaman, “yavaş gel bakalım, arkadaş,” derim, “alttan aldıysak o kadar da uzun boylu değil!” sen işçisin, bu demektir ki iş yapacaksın. ama işini bırakıp grev yapmaya kalktın mı, haa, o zaman artık sen bir işçi olmaktan çıkar, topluma zararlı bir kişi olursun. işte o zaman ben de binerim senin ümüğüne! sizin gibi bir insanın, benim gibi bronxlu bir kenar mahalle çocuğunu bir dost hatta izin verirseniz bir evlat olarak seçmenizi hiç ama hiç unutmayacağım.

    kim okur bilmiyorum da üslup konusunda günümüzde bazılarının pek tabi bunlardan yararlandığından şüphem yok. bu konudaki başarı brecht'e mi ait promtera yazıyı hazırlayanlar mı bilemedim. zaten ne yaptıysa açık açık söylüyor adamlar. ya üstü kapalı şekilde ya da tam tersini iddia ediyorlar.

    tiyatroadam'a gelince her sahneyi ustaca işlemişler. brecht'in epik kırılımlarını boş geçmemişler fakat yabancılaştırma işi biraz askıda kalmış. hatırladığım kadarıyla izlediğimle metin arasında birkaç tane daha yer vardı. yapmamayı tercih ettiler belki de. onun dışında oyuncular grotesk karakter yapısını iyi kotarıyorlar. temponun düşmediği oyunları çok lezzetli. aynı oyun bornova belediyesi tiyatrosunda oynandığında küçük dilimi yutmuştum. ne naneler ne baharatlar bana o oyunun tadını vermemişti. izlediğim en iyi arturo ui idi. bunlar yıllar yıllar önce.

    tiyatroadam adam gibi oyun çıkarmış. tebrik ederim. 2 sene önce izlediğim oyunun bu şarkısını hala hatırlayabildiğim için..