-
- izledim
- izlemek istiyorum
-
youreads puanı (8.65)
zonguldak'ta yaşayan, iki genç şair rüştü onur ve muzaffer tayyip uslu, yeni yeni modernleşen bu madenci kentinde memuriyet hayatlarını sürdürürken, bir yandan da sanatla, edebiyatla ve en çok da şiirle iç içe yaşamaktadırlar. ayakları üzerine yeni kalkan genç cumhuriyet, bir yandan modernleşme çabasındayken, aynı yıllarda avrupa'da da çetin bir savaş yaşanmaktadır. belediye başkanı'nın kızı suzan'ın zonguldak'a geri gelmesiyle rüştü ve muzaffer'in şiire olan inancı daha da artar. henüz lise öğrencisi olan suzan, çevrenin istememesine rağmen iki gençle yakın arkadaş olur. fakat 1940'lı yılların vebası olan verem, iki genç insanın da sağlığını git gide tehdit etmektedir.
-
konu çok güzel işlenmiştir. iyi bir biyografi bilmidir. türk sinema kültürünü geliştirmiştir bile diyebilirim. kıvanç tatlıtuğ'un oyunculuğu, kuzey güney dizisinden sonra, bu fimle birlikte üst seviyelere çıkmıştır. mert fırat'ın, filmde oynadığı karakterin hastalığının arttığı anlardaki oyunculuğu takdire şayandır. çok fazla hissettirmiştir o acıyı. muzaffer tayyip uslu ve rüştü onur gibi şairlerin, şair olana kadar ki olan sıkıntılarını, şair olduktan sonra da peşlerini bırakmayan sıkıntılarını çok iyi anlatmışlar. fazla duyulmamış, ama çok önemli şairlerimizin olduklarını öğrendik bu filmle. o kadar şiiri seven biri olarak, "nasıl bu zamana kadar isimlerini duymamışım" diye kendime kızdım. ayrıca bu film; zonguldak'ın güzelliklerini gösteriyor, madencilerin zorlu iş hayatını ve şiiri bir kez daha sevdiriyor. iyiki edebiyat var!
önce öksürüverdim
öksürüverdim hafiften,
derken ağzımdan kan geldi
bir ikindi üstü durup dururken
meseleyi o saat anladım
anladım ama, iş işten geçmiş ola
şöyle bir etrafıma baktım,
baktım ki yaşamak güzeldi hâlâ
mesela gökyüzü
maviydi alabildiğine
insanlar dalıp gitmişti
kendi âlemine
(muzaffer tayyip uslu)
ben ölsem be anacığım
nem var ki sana kalacak
ceketimi kasap alacak,
pardösömü bakkal
borcuma mahsuben...
ya aşklarım
ya şiirlerim ne olacak
ya sen ele güne karşı
nasıl bakacaksın insan yüzüne
hulasa anacığım
ne ambarda darım
ne evde karım var.
çıplak doğurdun beni
çıplak gideceğim
(rüştü onur) -
çekim kalitesiyle,diyaloglarıyla,anlatım üslubuyla yılmaz erdoğan'ı takdir ettiğim film. belçim bilgin konusunda kesinlikle affedemeyeceğim kendisini. hani kadın o kadar kabiliyetsiz ki kocan yılmaz erdoğan nasıl olurda oyunculuğu öğrenemezsin diye feryat etmiştim filmin sonunda. onun dışında biyografi niteliği taşıyan hep görmek istediğimiz türden bir film kendisi. kim bilir unutulan,bilmediğimiz daha kimler kimleer vardır.
şu şiir de paylaşılmadan geçilmez;
"tanrım açamadık içimizi
artık buluşmak mahşere kaldı.
ne yelken ne gemi var limanda
kaçmak bir uzun sefere kaldı.
mercan bir sahildeymiş gemiler
bulmak kasvetli günlere kaldı."
nedamet - rüştü onur -
bazi sahneleriyle seyirciyi tokatlamistir. biz kalemin kagidin kiymetini bilmezken ,burusturup atarken bir kalem ve bir kagidin ne kadar onemli seyler oldugunu hissettirmistir (elindekilerin degerini bilemeyen bizlere) -
iki kere bizzat sinemaya giderek izlediğim film. normalde şiirle içli dışlı olmayan beni çok etkilemişti. filmin geçtiği heybeliada sanatoryumuna gitmek, görmek, o yaşanmışlığı hissetmek filmin zaten olan etkisini beş katına çıkartmıştı. acıtan bir film, acıtmasında yaşanmışığın payı var tabi ama senaryo tamamen kurmaca olsa dahi acıtırdı, kıvanç tatlıtuğ ve mert fırat'ın oyunculuklarına denebilecek tek bir söz yok, belçim bilgin filmin tek kötü yanı ama o bile filmin olan atmosferi içinde kaybolup gidiyor. türk sineması böyle filmlere aç azizim, siz yapın biz gerekirse beş kere de izleriz biz. -
"kız şiirden anlıyorsa beni seçer, anlamıyorsa zaten al senin olsun."