• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
Yazar Demir Özlü
kendi evine varamamak - demir özlü
“geceyarısına doğru odama döndüğümde, yere, döşemenin üzerindeki halıya uzanarak yazmıyorsam, mutlaka o geniş, kiremit rengi masanın üzerinde yazıyordum: gençlik yazıları... korkulu düşler, kişinin derinden tatmadığı tensel aşkın verdiği ürperti imgeleri... anadolu kasabalarında dolaşırken çok uzak hayallerini gördüğüm gölgeli caddeleri, gri yüzlü yapılarıyla bazen sisler altında kalan, bazen de güneşin çıplak yüzüne, tepelerde ardarda sıralanmış evlerine vurduğu istanbul’daydım artık. bu gri kentte. burada, başka bir yükseltide boş arsaların ortasına inşa edilmiş bir yerde. rahat, sessiz bir zemin katta.”



kendi evine varamamak değerlendirme, yorumlama, algılama biçimiyle özgün bir yazarın tanıklıklarından beslenerek öykülere yansıyan ve hiç bitmeyen bir iç yolculuk...


  1. geçmişin bırakıldığı mekanlara sonralarda gelerek düşüncelere dalmanın gri havası oluşuyor kitabı okurken. otellerde geçirilen bir yaşamın yer yer güzel kadınlarla birlikte olunarak: bölünerek devam ettiği bir devinim.

    seyahat haliyle bütünlenmiş kelimelerle gitmek isteyen öykülerle doluydu kitap.

    !---- spoiler ----!

    & "kuşkusuz gençlik geleceğini bilmemenin ölümcül sıkıntısıyla doludur. düşünülemez bile bu yarı karanlık gelecek" diye mırıldanıp durarak.

    & amaçsız bir geziydi çıktığım. güneş altında yürümek istiyordum. evdeki yazı masasını terk etmedikçe gün daha zor geçiyor. öğleden sonra yapılan bu yürüyüşler günün daha kedersiz geçmesine yardım ediyor. çok derin olmasa da bir kedere dalıp gitmek hiç de iyi değil. oysa " hiçbir keder yok işte" diye düşünürüm. ama büsbütün amaçsız değil bu gezintiler. açıkça anlaşılıyor ki günün kederinden uzaklaşmak amacını taşıyor. güneş de bu amacı kolaylaştırıyor; kederden uzaklaşmaya yardım ediyor. böylece derin sorunlara, ikilemlere düşmeksizin yaşıyorum.

    "sessiz sokak" gibi (bkz: tysta gatan) bir yere rastlayınca öz-varlığımı bulduğumu hissediyorum diye not etmeyeceğim buraya. çok kullanılmış bir deyimdir bu öz-varlığını ya da "kendini bulmak." birşey bulmuş değilim. amacım o değil. insan eğreti dokunuşlarla yaşadığı kendine büsbütün yabancı bir ülkede kendi varlığını nasıl bulabilir? o güne kadar görmediği bir sokağa rastlamaktan mutluluk duysa da. düşlerimde kendi evimi arıyorum. kendi evime varmak amacım. o ev artık yokluğa karışmış olsa da.

    & kuşkum yok, benim kadar hızlı koşuyor. beni yakalama olasılığı çok fazla. bütün gücümle ondan kaçıyorum. yüzü benim yüzüme benziyor. sadece yanaklarında bir biçim değiştirme var. bu peltemsi yanaklar, sadece yanlarda bırakılmış uzun bir sakal gibi aşağılara sarkıyor. boyu benim boyum kadar. soyunsa öyle sanıyorum ki, tıpkı benim gövdem gibi bir gövde çıkacak giysilerinin altından. benle benzerliği var, hem de benden çok uzak acaip bir yaratık bu. durmam, onu beklemem için bağırıyor. durmazsam kucağında tuttuğu bebeği çevredeki hendeklere savuracağını söylüyor. kuşkusuz bu durumda bebeğin ölümünden beni sorumlu tutacak. durup da ona yakalanmadığım için bu korkutucu cinayetten ben sorumlu olacağım. beni yakalayınca ne olacak? kesin olarak biliyorum: gövdesi beni gövdemin içine girecek. böylece ben değişmiş olacağım. sanırım iğrenti duyduğum onunla birleşmiş olacağım. düşünceleri de benim düşüncelerimin üzerinde yuvarlanacak. ( biçim değiştirme öyküsünden.)

    & "uzaktalar... uzaktalar... çok uzaktalar da ondan. renksiz bir ortamda süzülüyor gibiler. ben de susturamadığım kaygılar içindeyim. pusulası olmayan bir tekne gibiyim. evimin sakin balkonundan ağaçlıklı bahçeye bakarak, çıplak derimi okşayan serin hava içinde her şeyi zamanın geçmesine bırakıyorum. ama tedirgin bilinç-altım artık beni rahat bırakmıyor. hayır! bir bıçak kullanarak karnımı deşmeyeceğim, yinimi demiryolunun ötesindeki kanala da savurmayacağım. başkalarına kötü örnek olmak istemiyorum. bu yalnızlık hiç de kötü bir şey değil. zamanın kollarında uçup gidiyorum" dedi falmer.

    & “kendi kentime döndüğümde değişen hiçbir şey olmadığını hayal meyal hatırlıyorum. gençlik yıllarında aklımı dolduran sorular kimi zaman kafamın içinde silikleşti; kimi zaman da yeniden belleğime baskın vermek istediler. fakat bulabildiğim karşılıklar hemen hemen hep aynıydı. orada ya da burada bulunmak insana sınırlı olmayan sonsuz bir genişlikle olanaklar sunuyormuş gibiydi; öte yandansa başınızı biraz çevirip baktığınızda duvarlarla çevrili dar bir alanda dönüp durduğunuzu görüyordunuz:
    kendi hapishanenizdeydiniz.
    böylece yıllar geçti. her şey hemen hemen aynı kaldı.”

    !---- spoiler ----!