• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.90)
kış uykusu - nuri bilge ceylan
aydın (bilginer) emekli bir oyuncudur; aktörlüğü bıraktıktan sonra orta anadolu'da kendi halinde küçük bir otelde çalışarak günlerini geçirir. hayatında ise iki kadın vardır: kendisine her anlamda uzak ve soğuk olan genç karısı nihal (sözen) ve boşanmış olan kız kardeşi necla (akbağ). kışın bastırması ve kar yağışının artması bu küçük taşrada en çok aydın'ın sinirlerine dokunur ve onu uzaklara gitmeye teşvik eder.


  1. filmdeki en iyi karakterlerden biri de imam hamdi'ydi. teşekkürler serhat kılıç bu karakteri bize aktardığın için. imam hamdi, entellektüel beyefendi imajını veren aydın bey'in ikiyüzlülüğünü göstermek adına var olan bir karakter benim için. kendini geliştirmediği için, sarhoş kardeşinin sorumsuzluğunu üstlendiği için arada kızıyordum ona ama aydın'ın ezici, küçümser bakışlarını görünce de ruhum eziliyordu.
    !---- spoiler ----!
    aydın'la ilgili en tiksindiğim sahne, hamdi'nin aydın'dan özür dilemesi için getirdiği ilyas'la oldukları sahneydi.küçücük bir çocuk özür dilemek için ayağına kadar getirilip, el öpmesi için zorlanmakta. bu durumun entellektüel aydın'ı rahatsız etmesi gerekirken aksine onun egosunu bir güzel okşamakta. eli havada öpülmesini beklerken attığı kibirli kahkahalarla aydın artık itici biriydi benim için. işte böyle aydın karakterinin iç yüzünü gösteren hep hamdi oldu. ondan hamdi filmin olmazsa olmazı benim için.

    !---- spoiler ----!.
    severek izledim kış uykusu'nu hatta filmin bitiminde ayakta alkışlayasım geldi.
  2. inceden inceye sanki canımıza paslı bir demir batırıyormuş gibi hissetiren ama aslında o demirin batması değilde pasının rengi korkuturmuş insanı. bu fikri yıllar yılı bir türlü akıl edemeyen bünyelere bir çırpıda aşı olmuş filmdir.

    hani söylüyor ya şair o hesap. kolaydı gitmek, sevmek kadar sebebin olmasaydı. ben yoruldum, bıraktım, tükenmiştim. sürekli bsmv faizi gibi hiç anlayamadığım duygularla dolu yolumdan.

    izleyin izleyin belki kazanamayabilirsiniz ama kesinlikle kayberdesiniz.
  3. filmdeki diyaloglardan büyük hayat dersleri çıkarabileceğimiz ve en güzel kısmıda bu diyalogları altyazı takip etmeden ana dilimizde dinleyebiliyor olmamız şahane bir şey .
  4. yeni izledim bu filmi. zaten senaryosunun çehov'dan esinlenilerek yazıldığını biliyordum, aslına bakarsanız çehov'dan esinlenilmemiş nuri bilge ceylan filmi yoktur bana göre, film esnasında hissettiğim şeyse çehov hikayelerini okurken hissettiklerimle aynı oldu : muazzam bir iç sıkıntısı. sanat filmlerinin kendilerinden kaynaklanan sıkıntı değil bahsettiğim. filmin içerisinde adlı adınca tamamen kendisiyle varolan bir sıkıntı, obje olarak var orada. bunun sebebi, daha doğrusu kaynağı, nbc'nin yaşamın resmini filmine çekmesidir. kurgu olarak düşünebileceğiniz belki bir ya da iki sahne var, geriye kalan tamamı doğal olarak içinde bulunduğunuz sahneler, öyle ki çoğu zaman içinden çıkmak istiyorsunuz - aynı hayatta çoğu ortamdan sıkılıp çıkmak istediğimiz gibi-. bundan dolayıdır, filmi birkaç kere kapatmaya yeltendim. bence tam da bu yüzden başarılıdır ve zaten hakkı da verilmiştir.

    daha da ötesinde, tabi bunlar durum hikayeleridir; tek bir mesaj/ders/sonuç çıkartılamaz ama en göz önünde bulunanı, hiçbir karakterin birbirine dokunmayışıdır, yani bariz bir sevgi eksikliği var. yüksek irtifalarda dönen bütün o felsefi konuşmaların, tartışmaların birbirine ulaşmak yerine bir tip galibiyet elde etme gayesi ve bundan kaynaklanan ego problemleri, tabi öncesinde iki tarafın da çıktığını iddia ettiği radikal nesnellik zemini, bunla bağlantılı bir mekanizm, hemen sonra kendileriyle çelişmeleri vs.

    hayatta da böyle değil midir? en sevdiğini bile insan, egosu söz konusu olunca -ki karşılıklı bir durumdur bence bu- birtakım evrensel kriterlerin arkasına saklandığını iddia ederek, ama bu zeminden 2 dakika içinde ayrılarak (ve aslında tam da bu yüzden) kırıp dökmüyor mu? filmdeki polyanna muhabbetine bir de bu yönden bakmalı bence, kötülüğe karşı kayıtsızlık, kötülüğün ego olarak değerlendirilmesi durumunda o üçlüyü birbirine kenetleyip çok daha güzel bir hayat yaşamalarını sağlayabilirdi. yani demek istediğim, egoların çarpıştığı bir noktada, uzlaşı zemininden bahsetmek hayal olur.
  5. nbc nin `şaheser`lerinden biridir.

    sürekli tekrar edip durduğumuz bir laf varya hani "gerçek eşsiz ve tekdir" diye. doğrudur fakat tek ve eşsiz olan bu gerçek, o gerçeğe bakan kafanın içinde çok farklı algılara bürünürek başkalaşmaya ve olduğundan farklı şeylere dönüşmeye başlar. gerçeğin, gerçeğe bakan öznenin gözlerine ve kafasına göre farklılık göstermesi, gerçeği, gerçek olmaktan çıkarmaz. gene de bizi gerçeğin kendisinden uzaklaştırıp, onu çarpıtmamıza ve o gerçekliğin yerine kendi gerçekliğimizi koymamıza yol açar.

    herkesin kendi gördüğünü kendi gerçeği olarak okuyacak ve bize de gerçek sanki onun gösterdiğiymiş gibi aktaracak olması kültürel zenginliktir deyip şimdilik geçiştirelim. bu minvalde biz sadece gördüğümüze odaklanalım ve kendi bağlamımız içinde kendi şerhimizi aktaralım.

    öncelikle bizim bağlam bu: http://youreads.net/yorum/212552

    dolayısı ile işin beni ilgilendiren kısmı nbc filmlerini yılmaz güney ekolünün göstergeleri ışığında değerlendirmek.

    önceki yazı kış uykusu izlenmeden yazılmıştı. filmi seyrettikten sonra bu filmin, önceki yazımda anlatmaya çalıştığım, nbc ile yılmaz güney in kıyaslanamazlığı / karşılaştırılamazlığı üzerine olan hususları kanıtlamaya yönelik çok şahane malzemeler sunduğunu gördüm. şöyleki bu filmdeki gerçeği yılmaz güney filme çekseydi küçük burjuva aydın ın `trajedi`sini değil yoksul kamu emekçisi imam ın `dram`ını anlatacaktı. yılmaz güney in kamerası elit bir mekan olan, içinde küçük burjuva sancılarının, çalkantılarının, bireysel psikolojik kavgaların döndüğü butik otelin içine değil, ahırdan hallice, içinde yoksulluktan öte sefaletin, yokluğun ve açlığın ve mahrumiyetin hüküm sürdüğü hamdi ve ismail kardeşlerin evine zoom yapacaktı ve biz bu filmde bir burjuva trajedisi değil hayatları bir burjuva tarafından sikilip atılmış emekçi dramı görecektik. bu örnek sadece yılmaz güney değil, `şerif gören`, `zeki ökten`, `zeki demirkubuz`, hatta `erden kral` için de geçerlidir. bu her biri birbirinden kaliteli yönetmenlerin nbc ile kıyaslanmasının imkansızlığının nedeni işte bu kış uykusu filminde akıp giden gerçekliğin kimin gözünden anlatıldığı problematiğinde yatar.

    örneğin `yeraltı` nı ele alalım. kamera zeki demirkubuz un değil de nbc nin elinde olsaydı engin günaydın ın oynadığı roldeki adamın değil diğer yazar kişisinin açmazlarının ve çelişkilerinin başat olduğu bir gösterim izleyecektik. dolayısı ile aynı gerçeği aynı bağlam içinde anlatmayı tercih etmeyen, kendi algılarına göre kendi gerçekliklerini farklı zeminlerde oluşturmuş farklı sanatçıları mukayese edemeyiz.

    tüm bu yazdıklarım spekülatif gibi gelebilir. farkındayım. ama bu varsayımsal örnekleri vermekteki yagene amacım ilk yazımda ortaya koyduğum argümanları desteklemek sadece. yoksa yılmaz güney de pekala kamerasını bir burjuvanın dünyasına sokabilir `arkadaş` da olduğu gibi. nbc de `üç maymun` da patronun değil emekçi olanın dünyasını gösterdi neticede. benim anlatmak istediğim neyi gösterirlerse göstersinler, gösterdikleri şeyi kimin gözüyle gösterdikleri noktasında ayrılmaları ve bu ayrılmanın birbirlerin aynı kulvarda karşılaştırma olanağı vermediğidir. esinlenme mevzusunda, tabi ki nbc nin yılmaz güney den etkilenmediği, bir şeyler öğrenmediği iddia edilemez. üç maymun başlı başına bir film olarak bir yılmaz güney esinlenmesi olması ( (bkz: baba) ) ve senaristi `ercan kesal` ın yılmaz güney ekolüne yatkın bir abimiz olması da bunu kanıtlar zaten.

    son söz olarak espri babında şunu söylemek istiyorum.
    yolun kimin filmi olduğunu hala tartışırız.
    yılmaz güney in mi şerif gören in mi?
    madem öyle ben de soruyorum şimdi
    kış uykusu kimin filmi?
    nuri bilge ceylan ın mı? çehov un mu?
    yol un kazandığı ödülü yılmaz güney aldığına göre kış uykusunun hak ettiği ödülün asıl sahibi çehov değil mi?
  6. (bkz: can sıkıntısı bir lükstür)

    evet bu cümleyle hayatımın özetini geçti haluk bilginer. özellikle abla kardeş konuştukları hatta tartıştıkları o gergin sahnede ikisinin de dediği birçok cümlede kendimden bir şeyler gördüm. ama tek bir tarafın düşünceleri değil her ikisinden de hatta her ikisinin belki de kötü yanlarından izler var. bence filmi izleyen herkes bu şekilde düşünmüş olmalı. o tartışma sahnesinden fazlasıyla etkilenmiş "evet aslında burda çok doğru söylüyor bu konuda ben de yanlış yapıyorum." demiş olmalı.

    kısacası düşünmemi sağlamış, 3 saat kendimi irdelememe, insanların farklılıkları üstüne kafa yormama vakit ayırmamı ve bunu en kaliteli düşüncelerle yapmamı sağlamış bir film. kendi insanımızdan izler görebildiğimiz ve karakterleri kendi anadilimizle anlayabildiğimiz bir sanat filmi izlediğim için çok mutluyum. nuri bilge ceylan iyi ki var, iyi ki bu filmi yapmış.
  7. aydın insan eleştirisi evet kesinlikle katılıyorum. bir arkadaş vicdan demiş evet doğruluk payı vardır. bana göre de filmde işlenen bir diğer konu insan ve makine yani teknoloji diyebilirim neden? çünkü prolog bölümünde aydın'ın(yanılmıyorsam ağlıyordu.) arkadan çekilmiş bir görüntüsüyle kamera kafasına yaklaşır yaklaşır ve film başlıyor. yani diyebilirim ki bu aydın'ın hikayesidir hem karakterimiz aydın'ın hem de gerçek "aydınlarımızın" . otelde karşımıza çıkan kişinin at olup olmadığını sorması aydın'ın yok bu otelde at diyince internetteki resimlerde vardı demesi teknolojinin bizi yanılttığına örnektir daha sonra aydın ve hidayet ilyasların evinden dönerken arabaları çalışmıyor ve bozuluyor (yani bir nevi yolda kalıyorlar). bu iki örnekte de teknolojinin ve makinenin insanı kandırabileceği ve yarı yolda bırakabileceğine vurgu yapıldığını düşünüyorum. en son yine yanılmıyorsam film aydının laptopu başında yazacağı kitaba başlamasıyla bitiyor. burada şu konu da ele alınmış olabilir insanın yine internette makineleşmeye ve teknolojiye mahkumluğu hissettirilmiş yani bence öyle
  8. izledikten sonra çalışma masamın yönünü odaya dönük olarak -aydın'ın masası gibi- değiştirdiğim film. artık boş duvara bakmayayım diye...
  9. filmin bana göre en güzel tarafı gerçekten gerçekleri anlatıyor olmasıdır. entelektüel kesimin anlattığı sahte gerçeklere yapılan göndermelerden anladığım kadarıyla yönetmen gören gözlere duyan kulaklara ve objektif düşünebilen bir beyine sahip olabilmiş.
    abi
  10. nuri bilge'nin fotoğrafçılık geçmişi olmasının yararını çok çok gördüğü film.