1. annem kızar diye değil de annem üzülür diye gerçekleştirmekten kaçtığım eylemler olduğu zaman
  2. okul çıkışı pederin dükkana gidilir ve cadde üstünde oyuncaklarla oynayan benden yaşça küçük çocuklar görülür. ne güzelmiş oyuncakları diye düşünürken onların bana ait oldukları fark edilir. anlık bir şaşkınlık ve sinirle çocuklara oyuncakları nereden buldukları sorulur. onlar da şuradaki amca verdi diyerek bizim dükkanı gösterirler. bu sefer aynı sinirle dükkana girilir ve pedere niye böyle bir şey yaptığı sorulur. o da oğlum sen zaten oynamıyorsun ki artık, hem kaç yaşına geldin diye cevap verir. ve anlattım bozukluğu uzun bir süredir onlarla oynamadığını ve artık o yaşları geride bıraktığını fark eder. uzaktan çocuklara bakıp ne de güzel oynuyor keratalar diye düşünür ve oyuncakların onlarda kalmasına karar verir. ne de olsa o artık abi sayılır. demek sonunda büyüdüm ha diye düşünüp bundan sonra nasıl davranması gerektiğini sorgular. artık büyük olduğuna göre bir sandalye çekip kenarda uslu bir şekilde oturmaya karar verir. ve orada otururken dışarıda oynayan çocukları seyreder bir süre. büyümenin çok sıkıcı bir şey olduğunu da o sandalyede otururken anlar. anlar ama artık çok geçtir ve o gün bu gün katlanmaya çalışmaktadır hayata.
  3. 6 yaşımdayken falandı sanırım evin havalandırmasından tuvalete baykuş yavruları düşmüştü.iki tane dünya tatlısı yavru. biri klozetin içine denk gelmiş boğularak can vermiş zavallı. diğeri ise yalnızca ayağındaki incinmeyle kurtulmuş. gece biz uyurken gerçekleşen bu hadise epey korkutmuştu beni. zaten o sıralar karanlıktan ve görmediğim hemen herşeyden ince bir korku duymaktayım. tuvaletten gelen "şıpada şıpada" sesleri vs oldukça korkutmuştu beni gece vakti.
    her neyse mesele bu değil. ölmemiş olan baykuş yavrusuna uzunca bir süre annelik eğledik ailecek. sanırım annem ve babamla geçirdiğim en güzel zamanlardı bunlar. baykuş daha sonradan palazlandı ve uçup gitti balkondaki asmaya kurduğumuz güzel yuvasından...
    e tabi bende bi üzgünlük hali. günlerce bekledim belki tekrar gelir diye. sonra babam bi fikir buldu ve her akşam o balkondaki asmaya bir parça tavuk eti asmaya başladık. babam geleceği iddia ediyordu. hiç görmedim bi daha baykuşu. ama her sabah uyandığımda et kaybolmuş oluyordu. babam da baykuşumuzun gece gelip onu yediğini söyledi. epey kafa yormuştum o zamanlar neden bana kendini göstermiyor diye. ama yine de her akşam tavuk asmaya devam ettim. sonra bu tavuk asmalar seyreldi ve ben farkında olmadan bitti.
    gel zaman git ben 22 yaşına geldim. uykusun dergisini takip edenler bilir orda bir alpay erdem vardır. köşesinde bazen eve giren kuş hikayelerine yer verir. bi gün "yollasanıza hikayeler" dedi ben de bunu yolladım.o gece bir parça tavuk astım balkona ve dedim ki büyümüşüm ben. çocukluğuma dair tamamen iyilikle düşünerek, amaçsızca ama sevinerek yaptığım şeyleri kaybetmişim. ne yazık ki büyümüşüm ben...
  4. artık birçok olayı, durumu, saygısızlığı... olgunlukla karşıladığın andır. sinirlerinin büyük bir kısmının alınarak, öfkeyle kalkmayıp, zararla oturmamanın keyfine vardığın zamandır.
    ozumm
  5. bayramda harçlık isteyen küçük kuzenler sağ olsunlar hatırlatıyorlar.
  6. denize gidildiğinde sabahtan akşama suda oynamak yerine bir dalıp çıkılan andır.

    önce dedemde fark etmiştim bunu. iyi yüzerdi rahmetli, sahilden yüzlerce metre açılır biraz dinlenir geri dönerdi. sonra bir de eve dönmeye yakın yapardı aynısını. ben tabii suda debeleniyordum o sırada. arada çağırırdım dedemi, madem denize geldik yüz değil mi?

    işin ironik tarafı dedem ne çocuklarına ne torunlarına yüzme öğretmedi. öğretseydi belki babam bugün hayatta olurdu.

    ben de hala yüzemem.
  7. küçüklüğünde seni omuzlarında taşıyan insanları, bir süre sonra tabutla omzunda taşımaya başladığın an.
  8. yağmur/kar yağdığında sevinerek dışarı çıkıp oynamayı düşünmek yerine, "iş çıkışı yollar nasıl olacak acaba :/" diye düşündüğünü fark ettiğin an(*:acıklı olanlar bana kalsın ;))
  9. ailemden kilometrelerce uzakta gecenin bilmem kaçında sahur hazırlamak için mutfağa girdiğim an.
  10. uzun uzun yazabilecek birçok şey olmasına rağmen en basitinden hasta olduğunda evdeki kimsenin bunun farkında olmayıp kendi ıhlamurunu kendin yapmak zorunda kaldığın andır.
    anna