1. isim, tarih ve sehir yazarak kitaba yasanmislik ve mazi yuklemektir. tarih kitabin alindigi degil, okunup bitirildigi gun olmalidir. cunku bir kitaba tam anlamiyla sahip olunan, kitabin ozumsendigi tarih budur.
  2. Benim de gerçekleştirdiğim eylem, ek olarak yer ve tarih bilgisiyle birlikte. Güzel bir şeydir benim için, kitapla tokalaşmak gibi. Buna mülkiyetçilik olduğu ya da kitapların orijinalitesinin bozulduğu, kirletildiği ve hasar verildiği şeklinde yaklaşanlar olabiliyor, olabilir. Mülkiyetçilik diyenlere isim yazmak paylaşmanın önünde engel değildir diyorum. Kaldı ki sen ben toprak olunca o kitaplara yine bir koli, yeni bir raf, yine bir sahaf, yeni bir heyecan yolu görünecek illaki. Diyojen gibi elbiseyi tası tarağı atıp fıçıya mı girek? Diğer kesime de bak diğer kesim, sana iki çift lafım var diyorum. O kitaplara isminizi yazmaz, sayfaları çevirirken dokunduğunuz yerleri hafiften karartmazsanız o kitap okunduğunu anlamaz. Okunmayan bir kitabın haleti ruhiyesi de kanala verilen dereler gibidir; kimse sizi içmez, içemez; sonunda köyleri yutar, elektrik olur yitersiniz. O sebeple '63 baskı Kavel'e, '59 baskı Yılanların Öcü'ne isim yazarım, hiç gocunmam, onlar da çok mesut olurlar. Daha önce '82 mi yazılmış, ben de altına 2016 yazarım, 2035'te de bir başkası yazsın, o kitap da gururlansın beni ne doktorlar ne mühendisler okudu deyi. Ama bak ne kitapların ne de benim tahammül edemediğimiz bir şey varsa o da kapakların kırılması, köşelerin toz bezine çevrilmesi, sayfa kenarlarının ayraç olarak kullanılması ve satır altlarının hunharca çizilmesidir. Ne öyle bir kitabı alırım, ne de o hale getiririm. Kitapla kalemi buluştururken biraz zarafet gerekir; hunharca çizmeyin, hafif ve tatlı dokunuşlar bırakın. Sırt çantamda poşete koymadan kitap taşımam. "Kitaplara isim yazmam, onları kirletmem!" düşüncesi biraz arşivcilik, küçük burjuva davranışı oluyor. Esas ondan uzak duralım.
  3. okumayı öğrendiğimden beri yapıyorum bunu. hiç de atlamam.
    bu sene sevdiceğimle kütüphanelerimizi birleştirince bu kadarı yetmedi bir de kitap damgası yaptırdım "xx ve xy'nin kütüphanesi" diye. bir de küçük prens çizimi var üstünde, bir tatlı ki sorma.

    aman dokunulmasın, temiz kalsın diye düşünenleri de anlıyorum, bir kutsiyet yüklemek belki;
    ama ben yaşanmışlık katma taraftarıyım. isim de yazarım cümlelerin altını da çizerim, yetmez notlar alırım.
    çocuklara güzel hatıralar bırakırım belki belli mi olur.
  4. onu bilmiyorum da ismin içine kitap sığdırmak güzel bir şey olsa gerek.
  5. bu başlığı ben açmalıydım, çünkü yıllardır aldığım, bana ait kitaba o an bulunduğum yeri, o anki saati ve tarihi yazarım ve paraf atarım...

    benim derim bu kitap bana ait...

    sırf bu yüzden bile yaparım bu eylemi...
  6. "bu kitap dkare ye aittir"
    "tarih"

    alışkanlık.
    bir de kitabı okurken durup kenarlarına düşüncelerimi yazdığım çok oluyor, sahipleniyorum kitabı.

    bu yaptığımı başka biri yapıp prens bile olmuş vay amk.
    (bkz: harry potter ve melez prens) (bkz: severus snape)
    dkare
  7. bir keresinde anneannemin kitaplığından bir kitap almıştım. ilk sayfasında "1967 - semiha" yazıyor. yazıyı her gördüğümde düşünürdüm acaba kim diye. yakın geçmişte sordum,anneannem semiha isimli biriyle hiç tanışmadığını söyledi, ^:isim hafızası oldukça sağlamdır.^ ama kitabı nereden aldığını hatırlamıyormuş. en sevdiğim kitaplardan biri oldu yakın zaman zarfında. arada bir açıp sevdiğim bir kaç yerden birini tekrar tekrar okurum. her gördüğümde de "semiha" kişisi ile ilgili düşünürüm. kimdir, nedir, yaşıyor mudur diye.

    edit : her zamanki gibi imla^^
    bozuk
  8. elinde bulunan kitapları okumak isteyene verip sonra defalarca istemesine rağmen çeşitli bahanelerle geri alamayınca sırf kitabı elinde bulunduranın gözüne batması için bile yapmaya başladığım eylem.
  9. el yazım o kadar kötü ki kitabı kirletmemek için yapmıyorum. kaşe yaptırmayı bile düşünüyorum bu yüzden. bu kitap tatlısubalinası'na aittir. alıp iade etmeyenin allah belasını versin. şeklinde olabilir.
  10. bir arşivde kaybolduğunuzu düşünün. içeride tıka basa kitap var. hangisi sizi daha fazla heyecanlandırırdı? yazılı olanlar mı, olmayanlar mı? bir iz bırakmış olanlar, daha fazla merak uyandırmaz mıydı? açıkçası cahilliğim neticesinde ya da kullanmayı bilmediğimden ötürü, kitaplara yazı yazmak gibi bir durumum yok, tarih atmak dışında. ama not da alınsa, altı da çizilmiş olsa bu kitaba zarar vermek olamaz...

    çok alakasız bir teşbih yapmak istiyorum burada, hoş teşbihte hata olmazmış, sevdiğimiz şeyleri dokunup sevmekten çoook uzağız. sanıyoruz ki, bakmak yeter, sözler yeter.. dokunarak sevmek, iyileştirmektir, asıl içselleştirmedir. olumlu duyguların en güzel şekilde transfer edilmesidir. kitaba dokunmak nasıl olur derseniz de, bence tam da böyle olur; karalamadan ama düşüncelerin aktarılması, dahası yazıyla.