• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.16)
kör baykuş - sadık hidayet
kör baykuş 1977'de behçet necatigil'in unutulmaz çevirisiyle varlık yayınları'ndan çıkmıştı. philippe soupault'nun "yirminci yüzyılın düşlemsel edebiyatında bir başyapıt", andre breton'un ise "başyapıt diye bir şey varsa o da budur" sözleriyle nitelediği bu kült romanı, yine necatigil'in çevirisinden, necatigil'in "önsöz"ü ("türkçede iran edebiyatı ve doğumunun 75. yılında sadık hidayet") ve bozorg alevi'nin "sonsöz"ü ("sadık hidayet'in biyografisi") ile sunuyoruz.


  1. hayatı yaşıyor olmaktan kaynaklı buhranı, arzuları, nefreti ölüm bilinmezliğiyle, zamanı ve mekanı eğerek bükerek, yok ederek anlatmış edebi yönü zirvede sadık hidayet eseri.

    felsefi yönü ağır, psikolojik tahlillemeye müsait, şifrelenmiş denecek kadar kapalı bir anlatıma sahip. yoğun metaforları, imgeleri ile sindirmesi güç. görünüşte 72 sayfa, verdiği hisle epey kalın, okunması gereken kitap.

    3 kere belki 5 kere tekrarlanan bölümleri var. iç içe geçen karakterler, gerçeği kapsayan hayaller, hayalleri kapsayan rüyalar... epey karanlık, yorucu ve boğucu. okudum, anladım, sindirdim diyip kenara koymak zor.

    felsefi ve psikolojik derinliğinden ziyade kitabın edebi dili, insanı yazarın zamansız ve mekansız evrenine çeken üst düzey betimlemeleri beni etkiledi.

    "kapıyı bir ölü ağzı gibi açık bırakmıştı."

    "bir salatalık gibi serinletici, hoş, buruk bir tat veren bacaklarını öptüm."

    "suya düşmüş de çamaşırları değiştirilen bir kız vücudunun diri eti gibiydi kum."

    "yalnızlık ve inziva sonsuz, koyu yoğun gecelere benziyordu. koyu, yapışkan, bulaşıcı karanlıkları olan ve boş kentlere çökerek şehvet ve kin uykuları yaymayı bekleyen gecelere benziyordu."

    "bazı kimselerin ölümle savaşı daha yirmisinde başlar, birçokları da yağı bitmiş lambalar gibi, sessiz yavaş, ecelleriyle sönerler."

    ''bir rüya gören, rüya gördüğünü bilen, uyanmak isteyip de uyanamayan biri gibi afallamış, kalakaldım.''

    bozorg alevi tarafından kaleme alınan biyografisinde yazarın intiharı, iran rejim değişikliğiyle; ülkesinin tükenmek bilmeyen siyasi çalkantılarıyla ve eniştesinin katliyle açıklanmış. bu açıklamayı fazlaca zorlama ve gerçek dışı bulduğumu da söylemeden geçemeyeceğim.
  2. " binlerce yıl önce aynı sözler konuşuldu, aynı çiftleşmeler oldu, aynı çocukluk acıları yaşandı. acaba bir baştan bir başa hayat, gülünç bir kıssa, inanılmaz ve ahmakça bir masal değil midir? acaba ben kendi masalımı yazmıyor muyum? fakat masal, her anlatanın, miras aldığı ruh durumunun sınırları içinde, tasarlayıp da eremediği dilekler için bir çözüm, bir kaçış yolu ancak. "
  3. youreads'te bol övgü alınca okumamak olmaz deyip zaman ayırdım. halimden çok da memnunum, teşekkürler. yazarın karanlığı, deliliği çok keyif veriyor edebi açıdan. her şeyden önce kendi ya da yarattığı karakterin ruh halini o kadar güzel yansıtıyor ki korkuya kapılabiliyor insan okurken. gündelik hayata dair hiç duymadığım tasvirler, olay anlatımları ciddi anlamda çok başarılıydı. bazı noktalarda karşıdaki kişinin durumu daha iyi nasıl ifade edilir diye düşündüm. örneğin: "omuzlarını sallaya sallaya gülmek" bu tip bir korkunçluğu tek tük sakalları olan yaşlı, çirkin bir adamın gerçekleştirdiği anı betimlemek okuyucuya zevk veriyor." salatalık gibi serin bir ağız" kitabın her yerinde bu tatta anlatımlar var. felsefi açıdan da tahminime göre hallacı mansur(enel hak), ibni arabi benzeri görüşlerine rastladım. doğu felsefesi de kitaba bazı noktalarda yedirilmiş. okunması gerekir diye düşünüyorum, illa ki zaman ayırın.
    abi
  4. dumanlı kitap, bu kitap için benim en uygun sıfatım. gerçeklik, rüya, hayal, sarhoşluk hepsinin arasında bir yerde duran gerçekten "iyi" kitap.
  5. ince ama sindirmesi zor kitap. yazarın kitabı yazarken bulunduğu depresif ruh hali tüm kasvetiyle kitaba aktarılmış. bir alıntı da benden

    "kendimi bütün ruhumla unutmanın uykusuna bırakmak istiyordum. unutmam mümkün olsaydı, unutmak sürekli olsaydı, gözlerim kapansaydı da azar azar uykunun ötesine, mutlak hiçliğe gömülebilseydim, varlığımı artık hissedemez olacağım noktaya varsaydım, bir mürekkep damlasında, bir musiki ahenginde ya da renkli bir ışında erir giderdim ve sonunda dalgalar ve şekiller öyle büyürlerdi ki, hissedilmezin içinde silinir, yok olurlardı. o zaman dileğime kavuşurdum."
  6. okuduğum en soyut kitaplardan bir tanesi idi kuşkusuz sıklıkla düşündürdü. "butimar bir kuştur, deniz kıyısına çöker, denizin bir gün kuruyacağını düşünür, bu tasa yüzünden de su içmez hiç."
  7. sonuna kadar okuyup, anlayamadığım kitap. ya yanlış zamanda okudum içine giremedim ya da üslup ağır geldi. kitaplığımda okunması en zor kitap olarak yerini kazandı. ilerleyen dönemlerde tekrar deneriz belki.
  8. yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar

    der sadık hidayet içeriye girerken. o buz gibi ve soğuk bedenine dokunduğunda simsiyah saçlarını aralayıp gözlerine bakar. kurtlarla kaplıdır gözleri. ölmüş beden böyle kokar der sadık hidayet. kokmayan kokuşmayı başaramayan bir cesedi ısıtmaya yeltenir. onu okurken ruhunuzun bütün sıcaklığı o cesede geçer. deliler gibi kahkahalar atan yaşlıyı duyuverirsiniz. çıldırmış gibi duvarları yoklar pencere ararken onunla göz göze gelirsiniz. duvardan indirdiğin şarabın tadı daha damağından inmemişken bir rüyaymış gibi anımsarsın.

    sadık hidayet inanılmaz bir insan. bir baykuş hikayesi. bir topal roman. her anından her paragfından haz duyumsardım. o kadar çok okudum ki bu kitabı artık her seferinde başka kokular alıyorum. o ürkütücü kahkahaların tınısı her seferinde biraz daha yakından geliyor.

    alevlerin yaktığı sayfalardan bir roman hayal ederim. işte kör baykuş okunması zor o sayifelerden çıkmıştır benim için. büyülü sözcüklerdir.
  9. Kitap, ilk bakışta birbiri ile alakasız görünen, sonrasında tamamen ilişkili olduğu anlaşılan iki hikâyeden oluşuyor. Hikâyeler öyle ilişkilendirilmiş ki; ilk hikâye, ikinci hikayedeki adamın gördüğü bir kabus mu, yoksa ikinci hikaye ilk hikayedeki kalemdan ressamının yazdığı bir öykü mü birbirinden ayırmak mümkün değil.

    Çeviri tek kelime ile mükemmel. Türkçenin, noktalama işaretlerinin kullanılışı inanılmaz, kusursuz, muhteşem. Orijinal dilinde nasıldır bilmiyorum ama Necatigil, şairane bir anlatımı tercih etmiş. (bakınız en üstteki, aynı zamanda kitabın ilk cümlesi olan alıntı) Acaba elden geçirildi mi bilmiyorum (ki kapak içinde böyle bir bilgi yok) 1977 yılında yapılan bir çeviri olmasına rağmen, bugün ki pek çok kitabın çevirisinden çok daha akıcı ve anlaşılır bil dil ile hazırlanmış. http://ucalisan.blogspot.com.tr/...us-sadk-hidayet.html
    vega
  10. kitaptaki olay akisinin zaman ve mekanin disinda kalmasi kitabi okurken kah simdiki zamanin kah gecmis zamanin surekli olarak icice gecmesi yazarin kendi ruhunu kitaba ve karakterlere katmasi .... tek kelimeyle harikulade bir kitap.ortadogudaki yazarlarin mekani ve karakterleri ortadoguya ozgu bir sekilde tasvir etmesi gercekten takdire sayan (bkz: necip mahfuz) .saglam bir psikoloji kitabidir.cevirmeninde hakkini vermek lazim ayrica.ancak kitabin bir bolumunde sala yerine ezan yazilmasi kitabin asil dilinden bagimsiz olmus .hos cevirmen (bkz: behçet necatigil) almancadan cevirdigini soylemis ama kitabin dokusuna gore kanaatimci asil kelimesi olan seda-yi ezan daha uygun olurdu.