1. kitap okumayı üniversite öğrenciliği ile sınırlandırmak anlamsızdır. ortaokul ya da lise öğrencisi için 32 tl az bir ücret mi sanıyorsunuz? hayır aksine bazılarının haftalık harçlığına denk düşüyor bu. kütüphane olayı iyi hoş da hem kitap sayısı yetersizken hem de çeşitlilik azken korsan yerine kütüphane argümanını savunmak saçma geliyor. ayrıca beğendiğin bir kitabın evinde durması, sana ait olması, üzerine istediğin gibi not alabilmen veya altını çizebilmen gibi keyiflerden mahrum mu kalmalı insan?

    hem korsan alan insanların vergi falan umurlarında değil. pahalı arkadaşım pahalı. ölmüş gitmiş yazarların bile kitapları aşırı derecede pahalı. önceki entrydeki arkadaşın bahsettiği gibi kitap sektöründe herkes zengin, tam bir tekel haline getirilmiş, sermayesi olmayan yazarlara şans verilmiyor. e biz bu adamları daha da zengin etmek için mi korsana karşı çıkacağız?

    sonuç olarak parası olmayan gitsin korsan kitabı alsın, okusun, okuttursun. sırf korsana karşı olmak için insanlara hırsız muamelesi yapmak da ayrı bir saçma zaten.

    not: param olduğu sürece orjinal kitap almaya özen gösteren birisiyim fakat lise yıllarımda dibine kadar korsan kitap almış ve okumuşumdur. napsaydık cahil mi kalsaydık?
  2. bu konudaki "emek" vurgusunda sıkıntı yaşamaktayım şahsen. emek ise asıl kaygımız kitabın asıl gelirini hatta %90'ını yazara versinler.

    amma velakin çok saygıdeğer! yayınevlerimiz ve de bunların patronları %90 gibi bir pay alıyorlar diye biliyorum. *

    şimdi kitabın korsanını okumayalım elbette alakasız kimseler kazanmasın paraları ancak ortada emeği veren yazarların hakkını almasının ve de okuyucuların daha ucuza kitap alabilmesinin önünü de açsınlar.

    bunun çözümü biraz tok gözlü olmaktır. kitap basanlar delice para kazanmaktan vazgeçerse hem yazar hakkını alır, hem korsana gerek kalmadan sektör ölür.

    tarifeyi de vereyim tam olsun, bir kitap 5 ila 15 tl arası satılmalı, %50'si yazara verilmeli, %20'si işçilere verilmeli, %20 maddi maliyet, %10'da yayınevine kalmalı.
    abi
  3. kimseyi hedef almıyorum onu baştan söyleyim de, sadece şunu sormak istiyorum.

    korsan kitap alınmasının parayla ilgili olmadığı, isteniyorsa bütçe ayrılabileceğini iddia edenler acaba hayatlarında hiç parasız bir şey elde etmemişler mi? söz gelimi internetten şarkı indirmemiş veya film, dizi izlememişler mi? gerçekten merak ettiğim için soruyorum. eğer bir kere bile hayatında bunu yapmayıp her şeyin ücretini ödeyerek elde ediyorlarsa o kişileri yürekten tebrik ediyorum. aksi hali de bu durumun eleştirilmesini tabiki haklı kılmaz ama şunu demeye getiriyorum. kimse korsan almak istemez. kişi belki denildiği gibi bütçesini düzenleyerek ücretini ödeyerek kitap, film vb. alabilir ama herkes bunu yapamıyor işte. zaten herkes alabildiği kararları doğru uygulayabilse hepimiz bilge olurduk.

    açıkçası, türkiye gibi emeğinin karşılığını hak ettiğin gibi alamadığın bir ülkede yaşayan ve hayatta kalmaya çalışan insanları da fazla suçlayamıyorum. tepeden aşağı doğru herkes birbirinin emeğini sömürüyor. finlandiya, norveç gibi ülkelerde korsan alınıyor mu çok merak ettim şimdi. bilgisi olan beni de aydınlatır mı?
  4. ben de yazar olmak için uğraşıyorum ve hukuk fakültesinde okuyorum. ancak korsan kitaba bugüne kadar karşı çıkmadım. eğer şu anki çalışmama devam etme dirayetini gösterebilirsem kitabımı bir internet blogu üzerinden tefrika şeklinde yayınlayacağım. yazarlar para kazanmasın demiyorum tabi ki ancak bir kitaba 20 lira vererek kişisel bir altyapı sağlayabilmek nüfusun büyük çoğunluğu için mümkün değil.
    ayrıca sanat mal değildir.
  5. öğrenciyken alıyordum, denk gelirsem yine alıyorum, gelecekte de, yasal bir düzenleme vs. olmazsa, almaya devam edeceğim.

    emek/vicdan ekseninde benim de sıkıntılarım var. evet ortaya konan emeğin farkındayım ve bu emeğin korsan yollarla gasp edilmesi haksızlık. ancak etkin bir vergi sistemi olmayan ülkelerde gasp edilen sadece yazar/sanatçı'nın hakkı mı? devletin en büyük gelir kaynağı tabiatı itibariyle vergiler. 2014 yılı bütçe tasarısında vergi gelirleri tahmini, %20 gelir vergisi (yani çalışan bizlerden, işçiden, memurdan kesilenler), %30 kdv (herkes devreder son olarak kdv yükü nihai tüketiciye yani bize kalır) ve %26 ötv (nefes alma vergisidir) olarak hesaplanmış yaklaşık olarak. ortalama 15-20 tl'ye kitap satan yayın evlerinin dahil olduğu kurumlar vergisi'nin payı ise bütçede %9 olarak hesaplanmış. bu %9'a aklımıza gelen/gelebilecek tüm firmalar dahil. burada zaten bir saçmalık var.

    yayınevlerinin misyonu önemli. evet kültürel kalkınma evet insanların kültürel ihtiyaçlarına cevap verme gibi misyonları yerine getiriyor. ama son tahlilde hepsi bir ticari işletme. kimse zararına iş yapmaz. yapar ama devam ettirmez. rasyonellik bunu gerektirir. belirtildiği üzere belki de ülkemizin vergi uygulamaları dolayısıyla yayınevleri korsan işine kenarından köşesinden bulaşmıştır bilemeyiz. bulaştıysa kayıtdışı gelirle kaybını telafi ediyordur, bulaşmadıysa zaten vergi uygulamalarından sağladığı avantajla gelirini/karını koruyordur. dolayısıyla mevcut şartlarda korsan olsa da olmasa da yazarın/yayınevi'nin çok fazla kaybı olduğunu düşünmüyorum.

    özetle kaynakta kesinti yoluyla gelir vergisi ödeyerek, kdv ve ötv yükünün önemli kısmını yüklenen topluma birey olarak dahil olarak, korsan kitap kaynaklı emeğin karşılığını dolaylı yoldan peşin peşin ödüyorum. yayınevi korsancılık yapıyorsa zaten para gün sonunda kasasına giriyor. böyle düşünerek aldığım korsan kitabı da ayağımı uzatarak keyifle okuyorum.
  6. fikri sınai mülkiyet hakları; kişilerin harcadığı emeğin, ortaya koyduğu yaratıcılığın sonuçları üzerinde hak sahibi olması gerektiği, böylece ekonomik çıkarın temin edileceği ve fikri/sanatsal üretimin özendirileceği görüşüne yaslanır. burada unutturulan, gözden kaçırılan şey; bilginin/sanatsal üretimin salt bir kişinin/grubun çalışması, yaratması, eylemesi neticesinde oluşmadığı, toplumsal/kolektif birikim üzerine inşa edildiği, binlerce yıllık insanlık tarihinin ortak ürünü olduğu gerçeğidir.

    kitap alma davranışımı bu tespit üzerine temellendirmeye gayret ediyorum. yazara, yayınevine, yayın politikasına, toplumsal/kültürel işlevine bakarak ödeme yapıp yapmayacağıma, ne kadar ödeyeceğime dair bir seçicilik oluşturmaya çalışıyorum.

    vakti zamanında yapı kredi’nin yayıncılık şirketi; yayın haklarını ele geçirdiği şiirleri internette yayınlayan siteleri milyarlarca liralık davalar açmakla tehdit etmişti. nazım’ın dizelerini yayınlamak, okumak için yaşamı boyunca mücadele ettiği sermayeden, tekellerden izin alacak, onlara para ödeyecek değiliz diye düşünürüm, yapı kredi’den nazım almayı istemem, önermem. bununla beraber, karaköy altgeçitte sergi açan abiye nazım’ın eski baskıları için atıyorum 100 tl öderim. kitaba, edebiyata düşkünlüğünüzü, gönüldaşlığınızı esas alan bir abidir çünkü; tek tek kitapların fiyatını sormanızdan filan hoşlanmaz, içerikle ilgilenmenizi ister.

    neticede korsan’ın rasyoneli; yaygın biçimde basılıp dağıtılan, tanıtılan reklam edilen, çok satılan, popülerlik kazanmış kitaba, yazara ilişkin olmasıdır. arkasında sermaye grupları da olan büyük yayınevlerinin korsanını almayım diye kasmanın anlamı yoktur. baskı, kağıt, edit, telif, dağıtım her şey dahil 10-15 tl’ye mal ettikleri kitabı 30-35 tl’ye satmasınlar bir zahmet. bastıkları kitapların korsan ayağını da esasen onların kontrol ettiği, yönlendirdiği herkesin malumu. kimse yordam’ın, nota bene’nin, hatta imge’nin, ayrıntı’nınkorsanıyla uğraşmaz zaten.

    muharririn, müellifin emeği/hakkı yayıncılığın mevcut ekonomisi/pazarlama ağları dikkate alındığında esasen yazar ile okur değil, yazar ile yayınevi arasında bir mesele gibi görünmektedir. ülkedeki büyük medyayı geçtim uluslararası medyanın da pompaladığı ve dahi haklarında ciddi intihal tartışmaları bulunan orhan pamukların, elif şafakların korsanını aldık diye onlardan bir şey eksiltmiş olmayız sanırım; yapı krediyle, doğanla aralarında çözsünler artık.

    bu ahval ve şerait içinde orijinalmiş korsanmış düşünmek tartışmak güdüsüyle okuyan paylaşan insanın kimseye bir zararı dokunmaz bence. dediğim gibi bir kitabın korsanı varsa o zaten çok satan, reklamı yapılan, pompalanan, rantable bir kitaptır; öğrenci emekli dar gelirli korsanını aldı diye o kitabın ekonomisi pek fazla değişmez.
    mutlu
  7. birçok sahafı gezdim, birçok kitapçıyla tanışma fırsatım oldu ve bu kitapların hikayesini de öğrenmiş oldum.

    diyelim ki siz bir yazarsınız. 100 bin basılacak olan kitabınızın her birinden %10 pay almak üzere x yayınevi ile anlaşırsınız. x yayınevi taahhüt ettiği gibi 100 bin kitabı basar ve size hakkınız olan parayı verir. yalnız bundan sonra aynı yayınevi size telif hakkını ödememek için yine aynı kitabı korsan olarak basar ve piyasaya sürer.

    korsan kitabın biraz daha düşük kaliteli olması dışında orijinal kitapla aralarında çok fark yoktur. örneğin korsan kitabın kapak ve sayfaları daha ince, boyutları ise biraz daha küçük olabilir.
  8. yok
  9. başlıktaki bütün yorumları okudum. konu birkaç eksende dönmüş; yayınevi, kitap fiyatları, öğrenciyiz abi... misal deanmoriarty demişki pluton gibi bir yazar kaç yüz yılönce yaşamış pluton kitabı satın aldığımda param pluton'un torunana gitmeyeceğine göre yayınevine 30 tl kösülmek istemiyorum. yani bakış açısı direkt emeği veren yazar açısından nitelenmiş. okuyucu ekseriyetle emekçi olarak yazarı görüp yayınevi emekçisini pas geçiyor. o kadar çok parametre var ki hangisini tutsan elde kalır. korsan kitap yazara büyük saygısızlık desen bu ülkede binler değil milyonlar windows işletim sistemine para vermedi. bugün windows laptoplara gömülü satılıyor zira sistemdeki açık büyüdükçe devlet tedbirini alıyor. misal letgo; 2. el kitap alışveri yapmışlığım var ve reklamlarda letgo ile kolay sat diyor aleni vergisiz keş para, eğer kitap piyasasını sekteye uğratsa emin olun letgo ile kitap satışını geçtim okuduğun kitabı komşuna veremezsin. şahsi fikrim bu konu kişinin vicdanı ile ilgili eğer parası yok ise korsan kitap almayı kendine hak görüyor; tutunamayanlar gibi bir kitabı iletişim yayınevi 50 tl ye yakın fiyatı ile tutunanlara satıyor ise kişi korsan almayı kendine hak görüyor, yada arkadaşından ödünç alıyor vs vs. ben iki kez korsan kitap aldım birisi da vinci şifresi diğeri de 2002 yılı hiç unutmam buket uzuner'in gelibolu kitabı. benim aldığım korsanlar yayınevinin çaktırmadan çıkardığı bandrolsüz kitaplar değildi. 3. sınıf fotokopiydi. şimdi gelibolu için biraz tesadüftü, askerliğimi gelibolu'ya çıktığını öğrendiğim haftasonu cadde önünde korsan kitapçıda gelibolu kitabını görünce kayıtsız kalamadım. yoksa buket uzuner'i tanımam etmem gelibolu kitabını alıp kamil koç ile gelibolu yollarına düştüm. okuduğum en etkileyici kitaplardan biriydi üstelik gelibolu'da okumuştum. aradan uzun yıllar geçti youreads yazarı olduk, bir gün buket uzuner ile youreads üzerinden mesajlaşma şansı buldum. aklıma yıllar önce aldığım korsan gelibolu geldi tabii;) o gün vicdanım temizdi ama bu zaman içinde orjinal bir gelibolu kitabı almam gerektiğine kanaat getirdim. kitabı da hediye vermeliydim borcum bir şekilde kapanmalıydı.
  10. kitap ille de satın alınacak bir ürün olmasa gerek. eski türkiye'de tüm eksiğine gediğine karşın halk kütüphaneleri vardı. ilçelerdeki halk eğitim merkezlerinde dandik de olsa bir kitaplık olurdu. okumaya hevesli bebeler, emektar kütüphanecilerin gözetiminde, sobanın sıcaklığında ödevlerini yapar, kitap ansiklopedi karıştırmayı, ufaktan araştırma yapmayı öğrenirdi. ödünç kitap kartı olan kaç talebe var acaba bu günlerde? korsan tartışması kitabın metalaşmasından çıkıyor. oysaki kütüphane kültüründe elden ele dolaşan bir varlık idi. nerede o eşekli kütüphaneciler?
    mutlu