1. kieslowski kimilerine göre insan doğası ve modern yaşam ve çelişkileri üzerine fikir yürüten bir filozof. bazıları içinse sinema tarihinin en iyi hikaye anlatıcısı. bazılarına göre sinemanın şairi. bazılarına göre idealar dünyasının yönetmeni.

    insanı daha ilk kareden ele geçiren yoğun duygular silsilesi içinde müziği, kurgusu ve zekice örülmüş senaryolarıyla adeta büyüleyen bir yönetmen.

    rastlantılar ile biçimlenen yaşamlar, eş ruhların oyunları, kendilerini alışılmadık durumlar içinde bulan sıradan insanlar, özgürlük ve ahlak kavramlarını ve çelişkilerini sorgulayan senaryoları, görsel olarak etkileyici imgeler, detaylar, sesler, metaforlar ve semboller ve özellikle tercih ettiği az bütçeli ve amatör sinematografisiyle filmin içine çeken ve sorularla baş başa bırakan sinema dehası.

    kieslowski sineması insanın ve tanrının seçimleri arasındaki karşıtlıkların üzerine kuruludur ve senaryo ve filmlerindeki farklılığı besleyen de görüntünün hayata geçişinde bu ilişkilenmenin yarattığı gerilimdir.(bkz: dekalog)

    bulunduğu zaman kesitine göre, sahneler arasında; kullandığı filtrelerle, müziklerle ve mekanlarla inanılmaz bir bağ kurar ve kusursuz bir bütünlüğe sahip kendi görsel kafiyesini kullanır. hayattaki tüm aksilik ve güzelliklerin birbirlerine anlaşılmaz bir bağla bağlı olduğunu ve kendi aralarında onların da bir kafiyesi olduğunu bitişik sahnelerde gelişen ufak detaylarla kusursuzca verir.bütün filmlerinde çok önemli detaylar gizlidir.

    plan sekansın son dönemdeki en güzel uygulayıcısıdır...

    üç renk filmi diye anılan beyaz, kırmızı ve mavi filmlerinde fransız devriminin üç düşüncesi olan özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin günümüzdeki anlamlarını sorgulamıştır.

    kieslowski, filmlerinde karakterlerin içsel döngü ve ruh hallerini cam ve aynaların yansımalarıyla verir.

    görsel imgelerin yanında, müzikler ve sesler de kieslowski filmlerinde büyük önem taşır. belli sahnelerde kullanılan aynı sesler ya da filmin içinde yer alan farklı sesler arasında hem kendi içinde hem de filmin tamamıyla bir bütünlük ve bağ yaratır.

    kieslowski, filmlerinde samimiyetiyle izleyiciyi istediği gibi yönetir ve öyle bir empati yaratır ki karakter kabul edilemeyecek derecede kötü biri bile olsa artık seyirci onun gözünden bakabilir hale gelmiştir.

    üslubu mesafeli fakat bir o kadar da duyarlıdır...

    polonya’da sinema, 2.dünya savaşı’nın bitiminde itibaren sovyet modelini benimseyen bir propaganda aracı olarak algılanmış, yönetim sanatsal çıkışlara fazla prim vermemiş, daha çok konularını tarihten ve gündelik yaşamdan alan “sosyal-gerçekçi” filmlerin yapımı desteklenmişti. daha sonraları birkaç genç yönetmenle birlikte kieslowski ahlaki sorunları ele alan, birey ve toplum ilişkilerini irdeleyen ve sansür baskısının etkisiyle simgesel bir anlatım üslubunu benimseyen filmler üretmeye başlamışlardır. kieslowski ünlü lodz film okulunda andrej wajda, roman polanski, jerzy skolimowski ve kryzstof zanussi ile aynı sıralarda oturmuştur.

    fransız gazetesi liberation'ın kendisine yönelttiği " neden film yapıyorsunuz" sorusuna "başka bir şey yapmayı bilmediğim için " demiştir.

    "sanırım filmleri hırsım sayesinde yapıyorum. gerçekte herkes kendisi için film yapar. film kötü bir araç değil. edebiyattan daha ilkel bir araç ama hikaye anlatmak istediğiniz sürece kötü değil ve ben de ara sıra hikaye anlatmak istiyorum."

    "film bir şeyler elde etmek, bir şeyler başarmak anlamına geliyorsa -bu en azından benim için geçerli- bu, birisi filmde kendinden bir şeyler bulabildiğinde gerçekleşir."

    "sinema hiçbir şeyi değiştirmez; ama insanların birçok şeyi anlamalarını sağlar. dünyayı değiştirecek şeyler filmler değil, o filmleri izleyen insanlardır."

    "cesur yönetmenler olduğu sürece, onlar için seyirci de olacaktır."

    ''az bütçeli film yaparken yüksek bütçeli filmde olduğunuzdan daha özgürsünüzdür.’’

    “film yapmak seyirciler, festivaller, eleştiriler, söyleşiler demek değildir. film yapmak her gün sabahın altısında kalkmak demektir. soğuk, yağmur, çamur demek, ağır ışık malzemeleri taşımak demektir. her şeyden önce asap bozan bir meslektir ve her şey; ailen, duyguların, özel hayatın dahil olmak üzere ikinci plana atılır. ve hepsi bir yana film yapmak sabretmek demektir.”

    ”amerika hakkında sevmediğim şey, yüksek derecede kişisel tatminle karışık boş laf peşinde koşulması. amerikalı menajerime nasılsın desem, bana ‘son derece iyiyim.’ diye yanıt verir. ‘okey’ ya da ‘iyi’ değil. ‘son derece iyi’ olmalıdır. ben ‘son derece iyi’ değilim. ben hiç de ‘iyi’ değilim. ingilizce bir deyiş kullanmak gerekirse ‘i’m so-so’ ”

    ‘’- kendinizi avrupalı hissediyor musunuz?” diye sorulduğunda:
    “-hayır. kendimi polonyalı hissediyorum. daha doğrusu ben, polonya’nın kuzeydoğusundaki ufak bir köyde sahip olduğum eve ait hissediyorum kendimi, orada yaşamaktan mutluyum. ama orada çalışmıyorum, sadece odun topluyorum.”

    "politika ve politikacılar sinirimi bozuyor... bir insanın komünist ya da dayanışma yanlısı olmasından, dinsiz ya da dindar olmasından daha önemli şeyler bulunduğunu fark ettim: aşk, ölüm, yalnızlık, nefret, kaygı gibi. bunlar pek sözünü etmediğimiz ama birlikte yaşadığımız, hayatımıza yön veren şeyler."

    “insanlar hep aynı; yani umutsuz, yaşama uyum sağlayamayan, aşk acıları içinde kıvranan ve aynı şekilde doğan ve ölen yaratıklar…”

    ''içinizde sizi belli bir yere yönlendirecek kendi pusulanız yoksa, yolunuzu asla bulamazsınız.''

    ''bir şey, yanlış yaptığınızı söyleyip sürekli içinizi kemiriyorsa; bu, doğru olanı yapabilecekken yapmadığınızı biliyorsunuz demektir.''

    “sinemadan bıktım, artık yapamıyorum. film çevirmek benim için çok ağır bir stres, sağladığı tatminle ters orantılı, çok pahalı bir zevk… genç yönetmenlere seminerler vereceğim, senaryolar yazacağım. yaşayacağım işte!”

    ünlü üçlemesinden sonra sinemayı bıraktığını açıkladığında sebebini soranlara:

    ’’eve gidip sigara icmek istiyorum’’ dedi ve gitti...
  2. (d. 27 haziran 1941, varşova, polonya - ö. 13 mart 1996, varşova)

    polonyalı sinemacı, yönetmen, senaryo yazarı. en bilinen filmleri fransa bayrağının renkleri olan mavi (özgürlük), beyaz (eşitlik), kırmızı(kardeşlik) 'dan esinlenerek çektiği üç renk serisi^:three colors trilogy^, polonya televizyonu için on emir 'den esinlenerek çektiği dekalog serisi ve véronique’in ikili yaşamı^:le double vie de veronique^ adlı filmleridir.

    belgeselleri:
    ł (z miasta łodzi) (1969)
    ben bir askerdim (byłem żołnierzem) (1970)
    işçiler '71: bizsiz bizim hakkımızda hiçbir şey (robotnicy '71: nic o nas bez nas) (1971)
    altgeçit (przejście podziemne) (1973)
    ilk aşk (pierwsza miłość) (1974)
    özgeçmiş (życiorys) (1975)
    hastane (szpital) (1976)
    sakin (spokój) (1976)
    bilmiyorum (nie wiem) (1977)
    gece hamalının bakış açısından (z punktu widzenia nocnego portiera) (1978)
    konuşanlar (gadajace glowy) (1980)
    istasyon (dworzec) (1981)
    kısa iş günü (krótki dzień pracy) (1981)

    sinema filmleri:
    personel (1975)
    camera buff (1979) (moskova film festivali, büyük ödül)
    kör talih (blind chance) (1981)
    sonu yok (no end) (1984) (ilk siyasal filmi)
    dekalog (1988) (on kısa film)
    aşk üzerine kısa bir film (a short film about love) (krótki film o miłości) (1989)
    öldürme üzerine kısa bir film (a short film about killing) (krótki film o zabijaniu) (1988)
    véronique’in ikili yaşamı (la double vie de véronique) (1991)
    üç renk: mavi (1993)
    üç renk: beyaz (1994)
    üç renk: kırmızı (1994)

    senaryosunu yazdığı ve başka yönetmenler tarafından yönetilen filmler:
    nadzieja (2007) (araf)
    enfer, l' (2005) (cehennem)
    heaven (2002) (cennet)
    duze zwierze (2001)

    kendi hakkında yaptığı belgeseller:
    krzysztof kieślowski: a masterclass for young directors (1995) (tv)
    krzysztof kieślowski: i'm so-so... (1995) (keyfim şöyle böyle)
    a short film about decalogue: an interview with krzysztof kieślowski (1996)