1. ankaraya ilk geldigimde benden birkac sinif ustte olan oda arkadaslarim hadi kugulu parka gidelim demisti bir gun. nasi yani demistim ben de, parka mi gidicez biz simdi ? şaka maka resmen hazirlanip parka gidiyoruz yani öyle mi diye sasirmistim. baya da gülmüstum. kugulu'ya gelince de hic etkilenmemistim. kucucuk bir parkti. bir de etrafta bir suru insanlar vardi. herkes toplanmis kugulara bakiyor. sanki dunyanin en ilginc canlisi. sevgililer resmen buraya gezmeye gelmisler fotograf falan cekiyorlardi surekli. bense cok sıkılmıstım. annemi arayip 'anne merak etme biz parkta takiliyoruz arkadaslarla' diye de dalga gecmistim ustune.

    o zamanlar yeniydim anlamiyordum tabi ankara kafasini. kugulu parki'nin bu şehir icin degerini de kavrayamiyordum. simdi 5 yil oldu buralardayim. sevgilimle kugulu park'a gidip fotograf da cektiriyoruz artik. kugulari da izliyoruz. yasasin kugulu park ve kugulari.

    sonlara yaklastikca hic sevemedigim cirkin ankarayi daha gitmeden özlemeye bile basladim sanirim. zaten sevemiyormussun buralari hep özlüyormussun. öyle diyorlar.
  2. doğma büyüme ankaralıyım, o grinin ne olduğunu, denize hasreti iyi biliyorum. ankara benim için bir bütün, semtleri stabil, bir dikmen yokuşunu çıkarırsak cetvel ile çiz yollarını, yüksek binalarını. bu bütünlükte bir yıldız gibi parlar kuğulu park. adıyla müstesna, keçinin olmadığı yerde kendini abdurrahman çelebi sanmaz, mütevazi kişiliğini bırakmaz, yıllara meydan okur. yanındakilerin aurasını da yukarı çeker, bir karum bile avm kimliğine bürünmemiş, bir tunalı ile kıtır ona komşu olmaktan mutluluk duymuştur. belliki benim ankaram gelmiş. o soğuk da ilgi çekmiştir, vardır kuru havanın bir bildiği...
  3. bundan bir tane de zonguldak'ta vardı. kuğu alalım, kuğulu bir parkımız olsun diye özel bir çabanın ürünü değildi. kuğular yollarını kaybedip zonguldak'a inmiş. valilik de üzerlerine bir file kapatıp inönü'nün at üzerinde bir heykelinin bulunduğu sahilde limanın oradaki parktaki havuza koymuş. park olmuş kuğulu park.