1. eveeet, fark ettim ki bu başlığa hiç yorum yapmamışım. tutmayın beni ehe

    künefe... hatay yöremizin o şirin mi şirin, tatlı mı tatlı, kimi zaman üçgen, çoğu zaman yuvarlak, üzerinde antep fıstığı, yanında keçi sütlü dondurması ile adeta bizi bizden alan, kendisine bağlayan, tadını damağımıza işleyen lezzetimiz. my preciousss öhö öhöh

    ilk denemeden sonra sméagol'un yüzüğe bağlandığı gibi bağlanırsın künefeye. seni içten içe ele geçirir. beyin'in ventral striatum, dorsal singulat korteks, amigdala bölümlerini ölümüne çalıştırır, karşı koyamazsın garsonun "efendim künefe alır mıydınız?" sorusuna.
    ve o an gelir; çatala alırsın az önce çıtır çıtır kestiğin, üzerine bir parça dondurma kondurduğun dilimi, o dilim; önce dudaklarına değer, değer ki o damla yere düşmesin, sevdiğinin göz yaşlarını dudaklarınla siler gibi dokunursun merhametle ki gitmesin başka yere, uzağa. sonra hissedersin bütün sıcaklığını peynirin, yakar içini. tam o anda hissedersin tereyağının keskin kokusunu. antep fıstığının kıtırtıları ile kadayıfın çıtırtılarının ahengini. şerbetinin her yeri dolduruşunu.
    en son, soğumaya yüz tutmuş bakır tabağım içinde kalan parçaları toplarsın çatalına, sevgilinin son nefesi gibi, minnetle-özlemle, veda eder gibi. kıyamazsın ama götürürsün yanında.

    iste böyle bir tatlıdır künefe. özlem özlem. sevgiliye hasret midelere selam olsun.!
  2. günlerdir değil aylardır aklımdaydı, bugün büyük gün olacaktı ve işinin hakkını veren antakya il sınırı isimli restoran'a yolum düşecekti. hazırlıklarımı yaptım, çapraz çantama ünlü pisikatrist irvin d yalom'un neitzcshe ağladığında mı alayım, yoksa rus klasiklerinden gogol ile mi yoluma devam edeyim emin olamıyordum. amacım antakya mezeleri babagannuş, muhammara, humus ve topic denemekti, halep lahmacunu ile damakları şenlendirip, tepsi kebabı ile tokluğumu perçinleyecektim. bir elimde çatalım diğer elim kitabımdaydı. kavanozdipli kemik gözlüğümü taktım. garsonun şaşırması normaldi, abi mi desin bilader mi desin kestiremedi. yemeğini ye sonra okursun diyecekti diyemedi. bana yayık ayran getir dedim biraz da boğma rakı. psikiyatristlerin boş konuştuğunu bildiğim için irvin'den vazgeçtim. favori yazarım gogol'u çıkardım. palto'dan bir pasaj okuyacaktım. gözümün önüne genco erkal'ın o müstesna duruşu geldi. bir delinin hatıra defteri'ni behzat'ı oynayan mübdezelden ben daha iyiyim dediği seyirciyi gözüyle okşayan duruş. o duruş ile ilk pasajı bitirdiğimde benim de tepsi kebabım bitmişti. ve beklediğim an gelerek ayağa kalktım ve asker gibi dikkat çektim. esas duruşa geçtim, o an bütün restoran'ın kafalarını çevirip bana baktığını gördüm. kalbim hafiften gümlemeye başladı. eşime evlenme teklif ederken bile bu kadar hızlı çarpmıyordu. kızlar size bir sır vereyim, sms, mesaj, twitter üzerinden yürüyenlere yol verin, gerçek sevenler mutlaka kapı önünde bekler, durakta dikilir, kalpleri çarpar. benim çarpıntı boş değildi künefeye olan duygu selinin yüksek voltajıydı. bağıra bağıra bir künefe alabilir miyim dedim. bir kaç tane sataşan hırbo çıktı. sessiz olur musun kitap okuyup felsefe tartışıyoruz burda dedi. siktirip gidebilirsiniz dedim, bu bir hakaret değil öneriydi kütüphane mi lan burası dedim. bak ben de okuyom. hem dayım astsubay dedim. sonrasını anlatmayım. yumuldum künefeye, çayımı da şekersiz içtim.
  3. köfteci cemo'da köfte ile açılışı yaptıktan sonra bol köpüklü ayranın bıyık bölgesinde kalan kısmını da dille şöyle bir temizleyip ardından künefenin teşrif etmesi... paha biçilemez.
  4. efkarlıyım abiler.

    künefe nedir bilir misin sen abla? işte o benim. ömründe hiç bir işe yaramamış, bir baltaya sap olamamış, künefeden başka bir şeyden zevk almamış bir hergelenin heykelini dikseler; benim kalıbımı dökerlerdi.

    künefe demek, ölümü beklemek demektir. az çok hepimiz denizi, yıldızları, ağaçları işte; falanları filanları göreceğiz, künefenin tadına bakacağız, sonra da ister istemez 'gidiyorum elveda' şarkısını söyleyeceğiz. öyleyse yiyenin de yemeyenin de gönlü hoş olsun.
  5. şerbetiyle içimizi eriten, peynirle şey eden bla bla bla.
  6. ekşi sözlük için nutella neyse youreads için künefe odur.
  7. şimdi sizlere duygusal durumumuzun künefe yemeyi nasıl tetiklediğini anlatacağım.

    duygusal künefe yeme, en çok ‘kalbimiz aç’ olduğunda ortaya çıkmaktadır. kızgınlık, öfke, yalnızlık, güvensizlik, suçluluk, kıskançlık, kaygı, hayal kırıklığı, üzüntü, sıkıntı, sevgi boşluğu duygusal künefe yemeyi tetikler. duyguların yerini künefe ile doldurmak, kilo alma sürecini başlatacaktır. kilo aldıkça kendini beğenmeme ve bunun sonucu şok diyet uygulamaları ve sonrasında tekrar kilo alımı vücutta yo-yo sendromuna sebep olacaktır. mutsuz hisseden kişi kilo alır. hayal kırıklığı kişiye kendini yalnız ve gelecek hakkında umutsuz hissettirir. bu da kendine olan ilgisini kaybetmesine ve belki de kilosunu umursamamasına yol açar. bastırılmış üzüntü fark edilip, başa çıkılmadığı sürece, binge eating olarak adlandırdığımız tıkınırcasına künefe yeme sendromuna yol açabilir. depresyon yüzünden yiyen kişiler, genellikle süt ürünlerine yönelirler (dondurmalı künefe, kaymaklı künefe gibi). çünkü süt ürünleri kimyasal yapıları nedeniyle antidepresan ilaçlarla aynı nörolojik etkiyi yaparlar.

    yani kısaca künefe öldürür. üstelik koca götlü biri olarak ölürsünüz. insanlar sizi parmakla -aslında siz değilsinizdir gösterdikleri, göbeğinizdir- gösterirler. acılı ve ızdırablı bir ölüme neden olur. hadi bakalım.
  8. uzun bir aradan sonra sipariş verdik. özlediğimiz lezzetmiş, bir porsiyon künefeyi diyet miyet ayağına kelli felli 90-100 kilo 4 adama pay ettik, garsonun insan utanır bakışlarına maruz kaldık, herkese birer quarter düştü, tek ısırıkta hiç ettik. hesap ise 10 tl idi. 4'e bölüp 2,5 tl ödedikten sonra 10k adım yürüyüşle kalorisini yaktık, velhasıl herkes mutluydu.
  9. tatlı çeşitlerinin açık ara en iyisi kesinlikle budur. aksini iddia eden tavşan linyitsporludur.
  10. sevmeyenlere ve hiç yemeyenlere eksiyi bastığım tatlı.