• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.79)
kürk mantolu madonna - sabahattin ali
"her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "kürk mantolu madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. kollarıyla bizi sarar. sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran sabahattin ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.


  1. gözlemlediğim kadarı ile erkekler bu kitaptan daha çok etkileniyor gibi. sonunu tahmin etmesi zor olmayan, tam bir yolculuk kitabı. güzel mi? gayet güzel. bir alex mi? değil...
  2. yalınlığın etkileyiciliği.
    sayfalar tükendiğinde siz de tükenirsiniz.
    bence sabahattin alinin en güzel kitabıdır.
  3. cok guzel bir kitap tavsiye ederim.
  4. gerçekten eşsiz bir tahlil gücü gerektiren bir kitap. insan psikolojisini,duygu düşünce çözümlemelerini çok başarılı bir şekilde anlatıyor. hiç sıkılmadan okudum.
  5. üniversitedeki hocam, vize için sorumlu olduğumuz kitaplara ekleyince okumak zorunda kaldığım, başlarda bu ne sıkıcı kitap! dediğim. ama okudukça beni dumura uğratan, ön yargıları yıkalım arkadaşlar dedirten , naif ama vurucu bir etkisi olan, popüler romanların okuyucuyu kitaba bağlamak için kullandığı teknikleri hiçe sayan, harika kitap. 177 sayfadır. güzel bir film izler gibi, 2 saat ayırıp okunabilir.
  6. bir insan bir insana herhalde yeterdi.
  7. sinemasal bir anlatımı olan, "iç dünya çözümlemeleriyle" "ben ve öteki" kavramına yaptığı açılımlarla, müthiş karakter analizleriyle baş döndüren,

    yoğun psikanaliz içeren,

    dili çok düzgün, sade, basit ve çok yerinde kullanan,

    çarpıcı tasvirleriyle o anı o ruh halinde yaşatabilen,

    hayata ve insana dair tahlilleriyle insanın içini çoğaltan, genişleten,

    çekingen, sığ, sıradan görünen, kendini ifade edemeyen ya da etmeye gerek duymayan bir insanın içinde binlerce katman olabileceği hatta her insanın içinde kocaman bir dünya barındırdığını gösteren,

    italyanca, ispanyolca, fransızca, almanca, hırvatça, arnavutça, arapça ve rusça'ya çevrilen ve
    ingilizlerin prestijli yayınevi penguin’in "modern klasikler" dizisine alınan başyapıt.

    - spoiler-
    altını çift çizdiklerim:

    sonra, bir şey arıyormuş gibi gözlerini yüzümde gezdirerek:
    "berlin'de yalnızsınız değil mi?" dedi.
    "ne gibi?"
    "yani... yalnız işte... kimsesiz... ruhen yalnız... nasıl söyleyeyim... öyle bir haliniz var ki..."
    "anlıyorum, anlıyorum... tamamen yalnızım... ama berlin'de değil... bütün dünyada yalnızım... küçükten beri..."
    "ben de yalnızım..." dedi. bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının içine alarak: "boğulacak kadar yalnızım..." diye devam etti, "hasta bir köpek kadar yalnız..."

    "insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar...’’

    muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ancak birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu"

    raif efendi maria’ya:
    ‘’ikimiz de birer insan arıyoruz, kendi insanımızı.’’

    "yıl başının sence bir hususiyeti yok mudur?" diye sordum.
    "hayır" dedi, "senenin diğer günlerinden ne farkı var sanki? tabiat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı? ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermesi bile o kadar mühim değil; çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması... insan ömrü doğumdan ölüme uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sunidir."
    -spoiler-
  8. türk edebiyatı' nın en abartılan kitabı belki de.

    2 sene önce, izmit' te 2 günde okudum. kız arkadaşım yanımdaydı. dışarı çıkacaktık evdeki diğer arkadaşın kitaplarından yanıma alayım bari okurum dedim. kız arkadaşım dergilere filan bakarken ben de kitap okudum. o şekilde 2 günde bitti. bunu niye belirttiğimi yazının sonunda söylerim.

    kötü kitap değil, bir kere muhteşem bir türkçe kullanımı var kitapta ancak ne anlatılan hikaye, ne kurgu, ne karakterler muhteşem diye adlandırılabilecek konumlardalar. dünya tarihinde ilk 100' e zaten girmez o ayrı da en iyi türk romanları içinde bile ilk ona girmesi zor bu kitabın. içimizdeki şeytan kitabındaki ruh çözümlemeleri bile o kitabı bu kitaptan üstün tutmaya yeter bana göre.
    tüm bu yazdıklarım kitabın kötü olduğu anlamına gelmiyor ama kesinlikle bu kadar üzerinde durulacak, övülecek bir yapıt da değil bu kitap. muhtemelen insanlar kitabı okurken kendi aşık oldukları kişiyi o karakterin yerine koyup sabahattin ali' nin cümleleriyle aslında kendilerini anlattığı hissine kapılıp bu kadar seviyorlar bu kitabı.
    ikinci bir ihtimal daha var ki o çok daha gerçekçi ve can acıtıcı; insanlar bu kitabı seviyor, çünkü bu kitap gerçekte bir halt olmayan, dikkat çekmeyen, önemsenmeyen insanlarda, kendilerinin keşfedilememiş bir cevher olduğu izlenimi uyandırıyor. bir de sen hiç aşık olmamışsın diyenler var ki sanırım ben aşık olunca onlar bana söyler, hem biz aşkı sizden öğrenecek değiliz, biz bir aşık olduk pir aşık olduk.

    şunu ekleyeyim; şimdi kitap 2 bölümden oluşuyor. ilk bölüm genç adamın, ikinci yani asıl hikayeyi oluşturan bölüm ise yaşlı adamın bakış açısından anlatılıyor. ilk bölümden ikinci bölüme geçisin başında 'vay be' diyorsun, kendi halinde, sessiz, sakin bir adamın geçmişinde de aynı olduğunu sanıyorsun, oysaki 'adam geçmişinde neler yaşamış' diyorsun. daha doğrusu diyeceğini sanıyorsun. sonra adamın geçmişini okuyorsun ve görüyorsun ki geçmişinde de bir numara yok. şimdi böyle diyorum diye bazı arkadaşlar kızıyor. raif bey' in geçmişi şöyle, sen anlamamışsın, nasıl tutkuyla sevmiş vs vs. diyorlar. ben size kendi geçmiş ilişkilerimi anlatayım, terk edilişleri, aldatılışları... raif' inki onların yanında hiç kalır :) tam tersi olsaydı işte o zaman çok severdim bu kitabı. ya asıl siz karakteri olduğunu gibi kabul edemiyor, onu yüceltmeye çalışıyorsunuz. çünkü o karakterin yerine kendinizi koyuyor ben de keşfedilmemiş bir cevherim, tıpkı raif bey gibiyim diyorsunuz. bunu söyleyenlerin yarısı da ''issız adam aynı beni anlatıyor'' da dedi ya zamanında neyse. ben oblomov' a çok çalışkan biri desem olur mu bu? adam tembel. raif bey de sessiz, sakin hatta sünepe bir adam, geçmişinde de öyleymiş, bir numarası yok yani geçmişinde de. olsa belki daha çok severdim romanı ama yok, bence yok. tekrar söylüyorum; kitaptaki anlatım, dil kullanımı muazzam ama hikayede bir numara yok! yemin ediyorum kitap bittiğinde 'lan ikinci cildi filan olmasın bunun, o kadar anlatılan kitap bu olamaz' dedim.

    şimdi 'ne biçim ilişkileri var, kafeye gidip birbirlerinden bağımsız mı takılıyorlar'' diyenler bu kitabın hayranlarıdır muhtemelen. siz hayatınızın sonuna kadar sevgilinizin elinden tutun, hiç bırakmayın, beraber gezin, beraber filme gidin, aynı kitapları okuyun filan. yani en azından bunun hayallerini kurun ve hayalinizde yarattığınız ilişkiden bir kitapta kısa bir kesit görünce de yazarın aynı sizi anlattığını iddia edin. teksiniz dünyada çünkü emin olun :)
  9. evet biliyorum popülersin. evet güzel bir hikayesin ama bu senin migroslarda satılacak kadar düştüğün manasına gelmiyor. senin ünlü olman sosyal medya ile değil sen olduğun için olmalıydı. herkes kahve eşliğinde seni okuyup paylaştığı için bir nevi yüzünü çok gördüğümüz artistlerden biri oldun. bu senin değerini eksiltti mi hayır eksiltmedi. ama mevcut durum bu. maalesef bu. sen herkes okuduğu için okunan bir kitap oldun. moda gibi bir şey oldun ama bu senin değerini yine eksiltmez nasılsa biri gelir senin yerini alır biz yine devam ederiz.
    dreng