• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.79)
kürk mantolu madonna - sabahattin ali
"her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "kürk mantolu madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. kollarıyla bizi sarar. sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran sabahattin ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.


  1. bana göre türk roman tarihinde önemli bir yere sahip. karakterin psikolojik çözümlemesi çok iyi, yabancılaşma mevzusunu işleme biçiminde sonraki romanlara örnek olmuştur.

    tabi bi de mari puder diye bi efsane yaratıyor.

    !---- spoiler ----!

    "şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum." dedi. "bu eksiklik sana değil, bana ait. bende inanmak noksanmış. beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum. bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar. ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum. seni istiyorum. içimde müthiş bir arzu var. bir iyi olsam!"

    !---- spoiler ----!
    abi
  2. 12 yaşımda okumuştum ergenliğimi çok etkiledi
    24 yaşımda okudum gençliğimi çok etkiledi
    30 yaşındayım 6 sene sonra etkileyecek mi bakalım?
  3. oldukça uzun denilse de, giriş kısmı da övgüyü fazlasıyla hak eden sabahattin ali eseri. nazım hikmet'in bu eseri ilk inceleyip eleştirenlerden olduğu söylenir. hatta mayıs 1943'te bursa hapishanesinden gönderdiği bir mektupta sabahattin ali'ye şöyle yazmış:

    "Kürk Mantolu Madonna, ben bu kitabı hem sevdim, hem kızdım. Evvela niçin kızdığımı söyleyeyim. Kitabın birinci kısmı bir harikadır. Bu kısmın kendi yolunda inkişafı yani bir küçük burjuva ailesinin içyüzünü tahlili öyle bir haşmetle genişlemek istidadında ki, insan buradan ikinci kısma geçerken, elinde olmayarak, yazık olmuş, bu çok orijinal, çok mükemmel başlangıç ve imkân boşuna harcanmış, keşke bu başlangıç harcanmasaydı, diyor. Ben başlangıcı okurken yani Berlin’e kadar olan pasajı, senin benim anladığım manadaki realizmine hayran oldum. Beni dinlersen o başlangıcı almak ve kahramanın ölümünü kısaca tekrarlamak suretiyle o ailenin efradı ve eşhasının hayatları etrafında bir ikinci cilt, ayrı bir roman yapabilirsin, böylelikle de dinlemeye başladığımız harika musiki birdenbire kesilmiş olmaz. Gelelim ikinci kısmına, o kısım, başlı başına bir büyük hikâye olarak güzeldir ve böyle bir tecrübe gerek senin için gerekse Türk edebiyatı için lazımdı. Sen bu tecrübeyi başarıyla yaptın. "

    konu olarak bakıldığında günümüz okuyucularının bir kısmına gayet bayağı gelse de böylesine değerlendirmeler yaparken eserin ortaya çıktığı koşulların dikkate alınması gerektiği kanaatindeyim. sürükleyici bir anlatım veya sıra dışı bir konu bekliyorsanız, bunlara kıyasla sizi daha fazla zenginleştirecek, kürk mantolu madonna gibi eserlere de şans vermenizi tavsiye ederim.
  4. son zaman'larda kürk mantolu madonna hakkı'nda bu kitabın şişirilmiş bir roman olduğu hakkı'nda izlenimler okuyoruz.
    çünkü sosyal medyada elinde kahve önünde bu kitapla fotoğraf çektirenler itici bir popülerliği peşlerinde sürükleyip kalplerimize yapaylığın gölgesini düşürerek soğukluğa sebep oluyorlar.
    ama dünya edebiyatında kürk mantolu madonna nun yarısı kadar edebi zevkle donatılmış olmayan kitapların ünü kendi ülkelerinin sınırlarını aşıyor. zorla her yere sirayet edip belki haklı belki haksız bir ünle dünya okuyucularının kütüphanelerine yerleşiyorlar.
    neden biz bunu sabahattin ali den esirgiyoruz.
    neden bu konuda cimriyiz!
    s.ali değil midir, şuradan silik bir raif efendiden, bir dünya hikaye çıkaran.
    bir bitki kadar durağan yaşayan birinden, bir ormanı keşfetmeni sağlayan büyük bir yazar değil midir?
    ve maria puder ve raif efendinin ayrılığını müthiş ama iç kanatan bir sonla hafızalara kazıyan ve olay geçişlerini boşluksuz, son derece doğal yazan büyük bir sanatçı değil midir?
    her haliyle mutsuz biten bir aşkın büyük romanıdır kürk mantolu madonna
    ve her insan büyük bir dünyadır, bakmasını bilirsen demek istemektedir.
    lütfen romanı okurken bir peyniri anlatırken kelimeleri özenle seçen insanlar bir insanı anlatırken neden dikkatsiz ve özensinler cümlelerinin altını da çizmeyi unutmasınlar!
    keşke ezberlesek mi demeliydim!
  5. şimdilerin instagram kitabı. oysa ki kitap okumayı instagram'da kapağının fotoğrafını paylaşmaktan ibaret olduğunu görmeyenler için içinde ne derin manalar, ne güzel cümleler taşır.
    ”dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!… niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?” - sabahattin ali
  6. "bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi?" gibi altı çizilebilecek pek çok parça barındıran sabahattin ali kitabı.

    elbette bu kadar popüler olması biraz üzücüdür, çünkü bir fotoğrafa sığdırılamayacak kadar güzel - ve yoğun- bir eser olmasına rağmen hala hak ettiği ilgiyi -bence- görememiştir. (hak ettiği miktarda ilgiden değil de, hak ettiği 'şekilde' ilgi görmesinden bahsediyorum)

    sabahattin ali'nin en iyi kitabı olmasa da, en duygulandıran kitabı olabilir, karakterler diğer sabahattin ali kitapları gibi yine dikkat çeker.
    ayrıca akla şunu getirir
  7. maria puder ve raif efendi karakterleri ancak bu kadar birbirini tamamlardı.
    kimilerine göre vıcık vıcık bir aşk öyküsü kimilerine göre bir klasik. aslında dünyada gerçekten yalnız iki insanın birbirine sığınma öyküsü. yalın bir dille işlenmiş her şey.
    popüler kültür kurbanı olmuş bir kitaptır o ayrı.
  8. aldığım gün bitirdiğim ve etkisinden uzun zaman çıkamadığım sabahattin ali nin şaheseridir.

    açıkçası daha önce hiç bir kitapta bir karakterle kendimi bu kadar özdeşleştirmemiştim. resmen raif efendide kendimi bulduğumu söyleyebilirim. belki de her asosyal platonik erkeğin hissettiği şeylerdir bunlar. bilemem. ama gerek psikolojik tahliller olsun gerek olaylar gerek duyguların bu denli yoğun anlatımı kitabı gerçekten konuşulduğu kadar yapıyor.

    kitabı bitirin, sahaf sahaf gezip kuyucaklı yusuf aramazsanız ben de bir şey bilmiyorum.
  9. öyle bir kitaptır ki, bitmesini istemeye istemeye bir solukta okursunuz. normal bir ruh halinde değilseniz ve bu kitabı okuyorsanız üstelik bir de erkekseniz, size tavsiyem, çevrenizde kimse olmasın. bilirsiniz ;
    (bkz: erkekler ağlamaz)
  10. kürk mantolu madonna, roman görünümlü şiirdir bence. bir aşkın imkânsızlığını, önemsiz teferruatların hayatımızın seyrine etkisini kulağımıza fısıldar.

    evet, bugün herkesin dilinde ama anlayanların yüreğinde. ne güzeldir birinin diğerini "deli gibi değil, gayet aklı başında" olarak sevmesi. deli gibi olsa belki aklı başına gelince geçer. kim bilir?

    kitap, aşktan çok "insan"ı anlatır. kitabın başındaki hamdi'nin parayı görünce değişmiş olması (evine gelen misafire nasıl davranması gerektiğini dahi unutması), anlatıcının ve diğer insanların raif efendi hakkındaki önyargısı, maria puder'in insanlara güvenememesi, hayatımızın aslında hiç de önemi olmayan şeyler uğruna feda edilmesi...

    anlatıcı, hamdi'nin tavrı karşısında şunu söyler: "insanları kendi cinslerinden biri üzerinde kudret ve salahiyetlerlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır?" hamdi'nin anlatıcıya da raif efendi'ye de davranışı insana yaraşır şekilde değildir. insan paranın sahtesini yapar, para insanın derler ya, hamdi de öyle. her dönem geçerli insan modeli.

    raif efendi, içi derya deniz, dışı çaresiz bir adamdır. anlatıcı, raif'i ilk gördüğünde onun "acaba bunlar neden yaşıyor? " dediği insanlardan biri olduğunu düşünür. onu tanımaya, hele defterini okumaya başlayınca bambaşka bir raif'le ve kendi önyargısıyla karşılaşır.

    raif efendi evinde mutlu değildir. raif efendi'nin aile bireyleri için tespiti pek çok insan için geçerlidir sanırım: " senelerden beri aynı evde beraber yaşadık... bu adam kimdir diye merak etmediler... şimdi çekilip gideceğimden korkuyorlar..."

    almanya'ya sabun yapımını öğrenmeye giden "bütün dünyada yalnız" raif efendi, "boğulacak kadar yalnız" ve erkeklere güvenmeyen maria puder'e âşık olur. zamanla raif onu aşkına inandırır ama bu sefer de bir telgraf bu büyüyü bozar. telgrafın ardından raif efendi'nin şu sözleri okuyucuyu kendi hayatı hakkında düşündürür: "hayatımızın birtakım ehemmiyetsiz teferruatın oyuncağı olduğunu çünkü asıl hayatın teferruattan ibaret bulunduğunu görüyordum."

    kitabın en sevdiğim şu cümleleri bu aşka bir ağıt niteliğindedir: "ah maria, niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz. niçin rüzgârlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz?"

    ben de diyorum ki ah raif efendi ah! bu kadar edilgen olmasaydın, en azından kızının saçını okşasaydın!