• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.58)
ladri di biciclette - vittorio de sica
işsiz olarak gezen antonio ricci, iş bulmasından sonra bir bisiklet satın alır fakat iş için gerekli olan bisikleti bir afişi yapıştırmaya çalıştığı sırada çalınır. polise giden antonio, polisin hırsızları kendilerinin aramalarını gerektiğini duyunca 10 yaşındaki oğlunu yanına alıp roma'yı dolaşarak bisikletlerini ararlar.


  1. baba-oğul temalı filmlerin ilklerindendir. son sahnesi hakikaten çarpıcıdır ve filmi özgün kılan özelliklerinden biri olan müziğiyle de sinema tarihine geçmiştir zaten.

    savaş sonrası yoksulluğun ezip geçtiği sayısız halklardan birinin hikayesidir bu. toplum, hırsızıyla/polisiyle, zenginiyle yoksuluyla içselleştirmiştir adaletsizliği. öyle ki meşhur son sahnenin son demlerinde bisiklet sahibinin o bir anlık bakışı ve affedişi, film boyunca gizliden gizliye örülen alt-metni açığa çıkarıp yüze vurur ki bu daha köklü problem artık alt-metin olmaktan çıkmıştır.

    yoksulluğun acısını da en çok, hep çocuklar çeker.
  2. en iyi 100 film listesine bu filmi eklemeyen ya bu filmi izlememiştir ya da en sevdiği film recep ivediktir.
  3. bu filmin etkileyiciliği bana kalırsa gerçeği sunmasından ziyade sunuş biçimiyle alakalı. duygu dolu mimik ve sözlerden ziyade inanılmaz fotoğraf kareleriyle kalbimize dokunmuştur. bunun bana kalırsa zirve yaptığı yer, lokantadaki baba-oğul yemek sahnesidir.
  4. !---- spoiler ----!

    filmin son sahnelerine kadar hep 'bir şey' olmasını bekledim. aradığımı bir türlü bulamamıştım 80 dakika boyu. bu, aç gözlü ve heyecan arayışında olan bir izleyici olmamdan değil, filmin seyri boyunca boynu bükük ilerleyişi ile alakalıydı. annenin babaya, babanın çocuğa, iş verenin babaya davranışları oldukça garip ve böyle bir filme yakışmayacak kadar konudan bağımsızdı.

    ancak bisikletin çalınışı ile beraber babanın içine girdiği ruh hali muazzam anlatılmıştı. baba, çalınmış bisikletine adeta 'hayat' formu yüklemişti. filmin bir sahnesinde bahsi geçen 'amaan be, gel pizza yiyelim. bir çaresi bulunur, bir tek ölüme yok çare...' sözleri ile filmin sonunda babanın ağlayışı; bisikletin yitirilişi ile ölümü kıyaslıyordu bana kalırsa.

    kendi hayatlarımızda bizim bisikletlerimiz var mı peki? yitirilişi ile ölüm gibi bir şeyin olacağı herhangi bir eşyanız, durumunuz, yeteneğiniz? ve hatta ölümden daha beter anlar/şeyler var mıdır?

    filmin ortalarını da bu sorularla geçtikten sonra, o mükemmel kilise sahnesi ve sondaki gerilimli anlar çıkageldi. filmin sonu özellikle bir başkaydı. ilk 80 dakika bu filmi beğenmedim diye sayıklayan ben, babanın ağlamaya başlayışı ve film bitti yazısıyla adeta koltuğuma çakılı kalıyor, kendimi on dakikalığına bu dünyadan uzakta sayıyordum.


    !---- spoiler ----!
  5. bu sinema filminin bir başka başarılı yönü de italya hakkında izleyicilerine kalıcı bilgiler aktarmasıdır. o dönem italya'sında varolan kadın erkek ilişkisine yer verilmiş ve sonucunda bugün kafamızda şekillendirdiğimiz italyan kadını figürü izleyici olarak bizlere aşılanmıştır. yönetmen aynı zamanda italya'nın arka sokaklarını da gözlerimizin önüne sererek bizi fikir sahibi kılmıştır.

    bu konuda review olması açısından:

    http://www.imdb.com/title/tt0040522/reviews-235
  6. neo realismo nun en güzel örneklerindendir. yoksulluğu, sınıfsal ezilmişliği ve insana dair duyguları ( çaresizlik, sevgi, korku, utanç vs. ) müthiş dile getirir. oyuncular çağdaş filmlerin aksine amatörlerden seçilmiştir ve ortaya böyle şahane bir yapıt çıkmıştır. yeni döneme muazzam katkı sağlayan bu film " tüm zamanların filmi " nitelendirmesini hiç şüphesiz hak ediyor.
    kahve
  7. yılmaz güney'in çok etkilendiği ve sinema anlayışını belirleyen italyan yeni gerçekçilik akımının en önemli filmlerinden biridir.
  8. tarih ve dram tarzı seven sinemaseverlere önerim, 1948 italyan yapımı siyah beyaz film, savaş sonrası italyasında hayatta kalma mücadelesi veren bir işçinin başından geçenleri anlatır.

    !---- spoiler ----!

    hatırlamadığım bir sebepten dolayı oğluna kızdıktan sonra çalınan bisikleti aramak için ayrıldıktan sonra oğlunun olduğu taraftaki nehre bir çocuğun düşüp boğulduğunu duyan, bağrış çağrışı duyunca oğlunun suya düşüp boğulduğunu sanan vittorio de sica (ana karakter) öyle bir oyunculuk sergiler ki jest ve mimikleriyle, tavırlarıyla... sanırsınız ki gerçekten oğlu o sırada boğuluyor... öyle bir film işte...

    !---- spoiler ----!
  9. filmin sonunda insanın bisiklete kallavi bir küfür edesi geliyor. ettim de. ana avrat sövdüm bisiklete. böyle film mi çekilir lan? daha filmin başında nabzım 80'e çıktı, ondan sonra da hiç düşmedi. filmin sonu boğazıma taş gibi oturdu.

    bu film sadece bir ailenin acıklı hikayesi değil. pek çok sahnesi var ki, yerleşik iktidar ilişkilerinin nasıl ezici olduğunu kalbimizin içine sokuyor, bundan kaynaklanan sömürünün nasıl acımasız olduğunu dibinden hissettiriyor. elbette zamane italya'sı ile daha çok ilintili ama zamandan ve mekandan bağımsızlaşan çok güçlü bir evrenselliği söz konusu. öyle olmasa yapımının üzerinden 70 sene geçmişken filmi türkiye'de izleyen bir izleyici herhangi bir şey hissedebilir miydi?

    öyle ikonik sahneleri var ki tek tek anlamlarını çözmeye kalksan kitap olur.

    - emanetçi sahnesi. basit insanların sırrına vakıf olamadıkları bir büyüklük, organizasyon, iktisadi mantık.
    - ilk medyuma gittikleri sahne ve kapı önünde bırakılan bisiklet.
    - adamın işe hazırlanma sahnesi. bisikleti çocuğun (bruno) temizlemesi. kapıdan çıkarlarken bruno'nun yatağın üzerinde kıpırdanan minik kardeşini fark etmesi ve çıkmadan önce pencereleri kapatması.
    - karakol sahnesi. bürokrasinin yerleşik çarkları içinde önemsizleşen insan.
    - lokantadaki müzik provasının hemen bitişiğinde yürütülen siyasi ajitasyon toplantısı. çıkan tartışma.
    - kilise sahnesi. basit adamın derdinin önemsizliği karşısında "koskoca kilise"nin saygınlığı, önemi.
    - lokanta sahnesi. ağzının içine kadar zumlanan şarkıcı.
    - ikinci medyum sahnesi. hayal satanların hegemonyası.
    - son sahne.

    <*film isimleri türkçe olsun.*>
  10. acıyı ya da sevinci herkes anlatabilir. bazıları öyle bir yolla yapar ki, hafızanıza kazınır acı. sızı içinize yerleşir.
    italyan yönetmen abartısız ve gerçekçi bir kesit öyküsü sunuyor.
    medeniyete giden yolda acıyı, fakirliği, açlığı, çaresizliği anlatan filmler ve kitaplar kilometre taşlarıdır.
    bu film de bir kilometre taşı bence. toplumuna ilerleme yönünde ivme kazandırmış güzel bir film.
    en beğendiğim bölümü kadının çarşafsız da uyuyabiliriz diyerek çarşafları yıkayıp satmasıydı.
    aslında başka bir sahne de çok etkileyici idi
    ada'm eşine falcıya gittiği için kızmasına rağmen, bisikleti çalınınca soluğu kadının yanında almıştı.
    deniz'e düşen yılana sarılır; atasözünün bu kadar güzel anlatılabildiği ikinci bir sahne hatırlamıyorum.
    izleyin derim ben ama düşünmek için...
    bu arada film isimleri niye türkçe değil yaaaaa!
    bu filmin adi
    bisiklet hirsizlari