1. Şu sıralar, kapalı bir Şampiyonlar Ligi modeli tartışmalarında gündem konusu olan takım. Amerikan şirketi The Relevent Sports’un CEO’su Charlie Stillitano geçtiğimiz hafta Premier League’in 5 büyük kulübüyle, kapalı bir Avrupa Ligi modeliyle ilgili görüşmelerde bulundu. Avrupa’nın 5 elit liginden büyük kulüpleri kapsayan, kapalı bir lig projesi. Ve akabinde, tabii ki yükselen muhalif sesler.

    Konunun gündeme gelme sebebi elbette finansal faktörler. Büyük kulüpler arasında yapılacak bir turnuvanın, rating’leri arttıracağı, tüketicinin bu maçlara daha fazla ilgi göstereceğine inanılıyor. Stillitano, seyircilerin son 16’da oynanacak bir Juventus – Münih maçına, PSV – Gent maçından çok daha fazla rağbet göstereceği kanaatinde. Ve aynı zamanda, Leicester ve Manchester United üzerinden kıyaslama yapıyor. Olaya Manchester United tarafından bakmaya çalışıyor: ‘Futbolu yaratan Leicester mı, Manchester United mı? Daha fazla etki gücü olan kim?’ diye soruyor. Manchester United tarafının, Avrupa Ligi’nde oynamayı Leicester City’den daha fazla hak ettiğini düşündüğünü dile getiriyor. Ve son olarak da ekliyor; Avrupa’da kulüplerin daha fazla gelir elde edeceği bir organizasyon hazırlayabileceklerini, ancak bunun için şu anki 'eski usül' Şampiyonlar Ligi modelinin yeniden yapılandırılması gerektiğini, dile getiriyor.

    Stillitano’nun adını ben de Premier League kulüpleriyle yaptığı görüşmeler sonunda duydum. The Relevent Sports, yaz aylarında Avrupa’nın büyük kulüplerini kapsayan hazırlık turnuvaları düzenleyen bir şirket. Bu abimiz de, şirketin CEO’su. Futbolu, Amerikan bakış açısıyla, geniş bir perspektifte eğlence sektörü olarak görmesini ve bu doğrultuda fikirler sunmasını zenginlik olarak görebiliriz. Ancak, kapalı bir lig fikri ve bunu elit takımları kapsayacak şekilde uygulayacak olmasıyla işi farklı bir boyuta sokuyor. Evet, büyük kulüpleri kapsayan bir hazırlık turnuvası düzenleyebilirsiniz. Ancak, ligde şampiyonluğuna giden Leicester’ı değil, Manchester United’ı Avrupa’ya götürmek ne işin adaletine sığar, ne de kaliteyi ön planda tutan izleyiciyi memnun eder. Diyelim ki, güçlü olan ancak ‘kazara’ 5. olan Manchester United’ı elit liginizde oynattınız; Leicester’ı almadınız. Küçük kulüplerin, Avrupa’nın en tepesinde oynama iştahını tamamen ortadan kaldırıyor, ‘peri masalı’ hikayelerini sonlandırıyorsunuz. Bununla da kalmıyor, daha kaliteli maçlar yerine, popülariteyi tercih ediyorsunuz. Ya Porto’yu ne yapacağız? Avrupa’nın en üst seviyesine çıkmış kulübü, ‘yeterince elit’ bulmadığınız için 10 yıl önce oynatmayacaktınız. Son 16’da Juventus – Münih maçı, PSV – Gent maçını izlemekten daha keyifli olabilir. Ancak; PSV, Gent gibi takımlar kısıtlı bütçelerine rağmen iyi kadro kurmuş, iyi yönetiliyorsa, bu takımlara hakkını vermek de gerekiyor. Adalet diyorum, adalet. Hani, Türkiye’de olmayan?

    Amerikan spor formatını Avrupa’ya entegre etme görüşmelerinin sıklaşacağını ve yavaş yavaş büyük takımların da bu formatı destekleyici açıklamalarını görebiliriz tabii. Her ne kadar şu an için görüşülen İngiliz kulüplerinden kapalı lig formatına karşı oldukları yönünde açıklamalar duysak da, bu görüşün orta ve uzun vadede değişebileceğini öngörmek de zor değil, elbette. Özellikle yayın gelirlerinin artışıyla, büyük – küçük kulüp makasının görece kapandığı Premier League’de, Şampiyonlar Ligi spot’una ulaşmak çok daha zorlu. İngiliz elit kulüplerin, bu modele iştahlarını ekstra arttıracak bir faktör bu.

    Buradaki hedef kitle, elbette ortalama izleyici kitlesi. Takımların büyüklüğünü, maçın kalitesinden ön plana koyan kitle. Evet, ortalama tüketici yüzeyseldir ve bolca tüketerek size para kazandırır. Ortalama tüketiciyi, iyi bir pazarlama anlayışıyla kandırmanız da kolaydır. Ve ortalama izleyici ne derse, o olur. Korkarım ki, ilerleyen dönemlerde ana akım medyada daha yüksek sesle ‘kapalı lig’ modeli ve onun yaratacağı tartışmaları okuyor olabiliriz. Ve bu modelin, onlara çok daha para kazandıracağını fark edecek büyük kulüplerin yön değiştirdiğini görmek mümkün olabilir. Futbolu elit kulüplerin en elitlerine altın tepside sunan, paralarına para katacakları güçlü bir model bu.

    Fazlasıyla kibirli argümanlarla desteklenmesi, Avrupa futbol modelini ‘eski kafa’ bulan bir Amerikalı yönetici tarafından dile getirilmesi de rahatsızlık verici. Sunulan argümanlar ve sunuluş şekli bilinçli bir tercih miydi, bilemiyorum. Ancak, muhalif olmaya sizi zorluyor. Karşı çıkmanız, isyan etmeniz isteniyor. Bunun yaratacağı gürültünün, bu modelin etki alanını daha da genişleteceği planlanmış gibi.

    Adaleti yok eden, kaliteyi düşürecek, güçlüyü daha da güçlendirecek bir anlayış bu. Evet, ortalama izleyici popülariteyi ve güçlüyü tercih ediyor olabilir. Ancak, Leicester City’nin ve benzerlerinin de söyleyecekleri bir söz var. Onlara da kulak verin, hor görmeyin onları.
    bray
  2. şampiyon olarak imkansızı başaran takım. başarının büyüklüğünü ve imkansızlığının en güzel göstergesi ranieri'nin sözleşmesindeki prim maddesi.
    prim haberi


    !---- spoiler ----!

    Sözleşmesine göre Ranieri, Leicester City’nin şampiyonluğu halinde 5 milyon pound bonus alacak. Bunun yanı sıra 17. sıra ve üstünde ligi bitireceği her sıra için ekstra 100 bin pound bonus alacak Ranieri’ye 1.7 milyon pound’luk bir ödeme daha yapılması gerekecek.

    !---- spoiler ----!
  3. hayatında ilk defa şampiyonluk gören takımın taraftarları, şaşırmış bir halk ve kendilerince kutlama yapan insanlar. sanırım bursa şehri bu şehrin insanlarını anlayabilir sadece işte o görüntüler

    edit: imla