marcel proust

Kimdir?

fransız modern edebiyatının temsilcilerinden marcel proust, 10 temmuz 1871'de, paris yakınlarındaki auteuil'de doğdu. babası varlıklı bir profesör olan adrien proust ile annesi jaenne weil tarafından paris'te büyütülen marcel proust, 10 yaşına geldiğinde bir astım krizi geçirdi ve bundan sonraki yaşamında hastalıkların pençesinden kurtulamadı. hastalığına rağmen okulunu başarılı bir öğrenci olarak tamamladı ve askeri hizmetinden sonra siyasal bilgiler fakültesi'ne girdi. bir yandan üniversiteye devam eden proust bir yandan da sorbonne'da felsefeci henri bergson'un derslerine katılıyordu. ailesinin maddi varlığı nedeniyle rahat yaşamı garanti altına alındığından, mesleki bir eğitime gerek duymayan marcel proust, tüm zamanını küçüklükten beri ilgi duyduğu yazarlığa ayırmaya karar verdi. düzyazıları ve makaleleri 1892 yılından itibaren çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmaya başladı.

1895'ten itibaren eğitim bakanlığı'nda çalışmaya başlayan marcel proust, bakanlık'ta kaldığı beş yıl içinde hazlar ve günler adlı öykü kitabını yazdı. gerek eleştirmenler gerekse okur tarafından pek başarılı bulunmayan bu eser bir anlamda yazarın bundan sonra ele alacağı konuların açıklanması açısından önem taşıyordu: yabancılık çekilen bir dünyadaki yalnızlık ile kendi kimliğinin arayışı içindeyken aşk, hastalık ve zamanın etkileri.

proust, ilk kitabının ardından sekiz yıl boyunca bir kitap üzerinde çalıştı. kitabı tamamlamasına çok az bir zaman kala uğradığı hayalkırıklığı nedeniyle sekiz yıllık uğraşının ürünü kitabını yırttı ancak onu atamadı. 1952'de jean santeuil adı altında yayınlanan bu kitap yazarın başyapıtı olarak değerlendirilen çiçek açmış genç kızların gölgesinde/kayıp zaman izinde adlı romanın bir tür hazırlık çalışması olarak değerlendirildi. jean santeuil'in odak noktasının anlatıcının subjektif öyküsü oluşturmuştur. yazar bu eseriyle geçmiş olaylarla ilgili duyguların içinde bulunulan anda yaşanılanlardan daha kuvvetli olduklarını kanıtlamak istiyordu. düşüncelerini vurgulamak için her şeyin tekrarlandığı bir anlatım biçimi uyguladı. ilk anlatılanda olayların gerçekten olup bittiği zamanı diğerinde ise akılda kalanları anlatıyordu.

1903 yılında babasını kaybeden ve annesiyle birlikte yaşayan marcel proust'un yaşamındaki en önemli olaylardan biri 1905'te annesi jaenne weil'i kaybetmesidir. o tarihte 34 yaşına giren eşcinsel yazar için annesi hayatının en önemli kadınıydı. geçirdiği sinir buhranlarından ve gördüğü tedavilerin ardından proust, deneme yazılarında önemli edebiyatçıları ve felsefecileri inceledi. bunların başında çalışmalarını fransızca'ya çevirdiği john ruskin ve eleştirilerinin hedefi olan charleb augustin sainte-beuve geliyordu. aynı dönemde üzerinde çalıştığı bergson'un bilgi kuramı, proust'un anlatım tekniğini düzeltmesindeki en önemli etkendir. 1908'de kaleme almaya başladığı ancak 11 yıl sonra yayınlanan taklitler ve seçmeler adlı yapıtı başyapıtı için ön çalışma oldu.

1908'den sonra tamamen inzivaya çekilerek hiç ara vermeksizin yedi bölüme ayırdığı geçmiş zaman peşinde adlı dizi romanı üzerinde çalıştı. bu roman 1927'ye kadar 15 cilt ve yedi bölüme ayrılmış olarak yayınlandı. 1913 swannların semtinde çıktıktan sonra onu izleyen diğer bölümler; çiçek açmış genç kızların gölgesinde, guermanteslerin semtinde, sodom ve gomorra, mahpus kadın, kaybolan albertine, yeniden kazanılan zaman yayınlandı. 

otobiyografik bir havanın estiği bu roman dizisinde birbirine paralel iki düzlem bulunmaktadır. proust'un yaşantısından alınan tek tek epizotlar, burjuvazinin tam bir tablosu ve en ince ayrıntılara kadar araştırıp anlattığı aristokrasinin çöküşü olarak yoğunlaşır. proust bunu yaparken şimdiki zamana ve geçmişeait bilinç içindekileri çağrışımlı olarak birleştirmek amacıyla olayları kronolojik bir sıraya koymadı. geçmiş zaman anımsama yoluyla ve birinci şahıs olarak öyküyü anlatan kişinin içsel birliğine uyan kayboluşu zaman yeniden kazanılmaktadır. sürekli geriye bakışlarla yaşam daimi bir dolaşım halindedir. roman dizisinin sonunda şair yani proust, kendi yaşantısını anlatan romanı yeniden yazmaya karar verir. yazar anlattığı düşünceleri doğrudan doğruya yansıtabilmek için edebi teknik olarak iç monoloğu kullanmıştır. benliğin zaman içindeki psikolojik değişimi ile güncel ve eski olayları bir bütün haline getirerek insanın ruhsal yaşantısını işleyen marcel proust, 18 kasım 1922'de, paris'te yaşamanı yitirdi. 

eserleri roman: swannların semtinde (du cote de chez swann, 1913), çiçek açmış genç kızların gölgesinde/geçmiş zaman izinde (a la recherche du temps perdu,1918), guermanteslerin semtinde (le cote du guermantes, 1920), sodom ve gomorra (sodome et gomorrhe, 1921), mahpus kadın (la prisonniere, 1923), kaybolan albertine (albertine disparue, 1925), yeniden kazanılan zaman (le temps retrouve, 1927), taklitler ve seçmeler (pastiches et melanges, 1919) öykü: hazlar ve günler (les plaisirs et les jours, 1896) 



  1. aklımdan hiç çıkmayan unutamadığım bir sözü olan fransız yazar.

    "les jours sont peut-être égaux pour une horloge, mais pas pour un homme.”

    ”günler belki eşittir bir insan için, ama eşit olamaz bir insan için.”
  2. kendileri oldukça düşünceli bir romancıdır. halasının üzerinden okurunun gönlünü yapar:

    "...ama oğul swann sıfatıyla, "burjuvazinin kaymak tabakasının, paris'in en saygıdeğer noterlerinin, dava vekillerinin evlerinde ağırlanma "hakkına pekâlâ sahip" olan (ve bu ayrıcalığı biraz boşlayan) bu swann'ın, adeta gizli, bambaşka bir hayatı olduğunu, paris'te, yatmaya evine gittiğini söyleyerek bizden çıktığında köşeyi döner dönmez yolunu değiştirip o güne dek hiçbir sarrafın veya sarraf ortağının uzaktan yakından görmediği bir salona gittiğini büyük halama söyleseler, büyük halam kulaklarına inanamazdı. aristaios'la arkadaşlık etmek, aristaios'un, kendisiyle sohbet ettikten sonra, (vergilius'un anlattığına göre coşkuyla karşılandığı) thetis'in krallığına, ölümlü gözlerin göremediği bir âleme dalması, daha kültürlü bir hanıma ne kadar şaşırtıcı gelirse, büyük halam da o kadar şaşırırdı; büyük halamın aklına gelmesi daha muhtemel bir benzetme yapacak olursak, bu durumu, (combray'deki pasta tabaklarımızda resimlerini gördüğü) ali baba'nın, kendi evine akşam yemeğine gelmesi, sonra da, tek başına kalınca, akla gelmedik hazineleri barındıran göz kamaştırıcı mağaraya girmesi kadar olağanüstü bulurdu."(*:du cote de chez swann)
  3. proustun nostalji - kayip cenneti, bulanik ve bir daha yaşanmasi namümkün zamani - anlatişinda hüzünlü bir keder saklidir. öyle bir lirizmdir ki bu, tasviri verilen yaşanmişlikla olan bağiniz hem size ait, hem de sizden sonsuzca uzaklikta gülümseyen yabancidir. kaybedilmiş ve arayişini zamansizlikta sürdüren destanimsi geçmişin izleriyle birlikte tuhaf bir burukluk kaplar benliğinizi, proustvari metafore edersek, duygusu, yaz günlerinin öğlen sonralari boy gösteren can sikintisi gibidir.
    peki, neden o geçmiş bilindik olduğu ölçüde, hem de uzaklara ait bir yabancidir? bu iki zit duyguyu proust nasil yakalar?
    proustun roman anlayişi veya tekniğinde, yakalanan görüntü, soyutu - o soyutluk ki, inzivaya çekilmiş zamanin önünde çirilçiplak dans eder! - somutlaştirir. mesela günahlarin ve arinmalarin evi olan kilise anlatimi, içinde hüzünle dalgalanan çanlarin feryadi, bir pazar günü iç dünyaya istemsizce çöreklenen soyut yalnizlik ve sebebi meçhul mutsuzluğa beden olur. proustun en büyük özelliklerinden biri de budur işte. zitliklarin aslinda ayni olduklari. mutsuzlukta mutluluğun, veya tam tersi, mutlulukta mutsuzluğun saklanişi.

    ah, bir de geceye özel, bedenin yön duygusunu kaybetme halini muazzam anlatir ki, insanin ağlamasi gelir. neredeyim, acaba kafam duvara dönük mü? gece mi, öğlen mi? ayaklarim nerede? ve beden yönünü bulur.

    hisslerin boşalişidir proust. hani sinemanin aktaramadiği, sadece roman ve sadece proustun yakaladiği duygularin dişavurumu. yoksa kim anlamiş ki, uzaktan kulağa dolan kesik kesik gürültünün kederini?
  4. yaşananları hapsediyor bu adam. zamanın erişemeyeceği bir yere saklıyor anıları. kimi metinleri var ki ne zaman okusanız yazarın çocukluğunda dolaşıyorsunuz. hiç zaman geçmemiş, hiç olaylar ilerlememiş gibi orada bekliyor o anı sizi. tuhaf. büyük fransız yazar. en sevdiğim fransız yazar.
  5. ağır roman'da şairin "kim okşayabilir ki zamanı?" sorusuna cevaptır.
  6. fransız romancı. çocukluktan hastaydı 1904'de babasının ve bir sene sonra annesinin ölmesiyle paris'teki dairesinde dış dünyaya kapalı küçük odasında inzivaya çekildi. bir dizi büyük otobiyografik romanlar yazdı.bu serinin adı a la recherce du temps perdu (the remembrance of things past)