1. meclis tv yönetimin nasıl işlediğini öğrenmek, izlemek ve denetlemek isteyenlere imkan tanıdığı gibi tarihi kanıt niteliğindedir. aynı zamanda yöneticilerin propaganda vasıtasıdır. herkes mevcut yönetim gibi tv kanallarını kendi kontrolü altına almış değildir.

    yönetimin şeffaflığı namına elimizdeki birkaç imkan var ve meclis tv'de bunlardan biridir. meclis tv'nin kapatılmasının hiçbir halde işe yarayacağını sanmıyorum.
  2. şeffaflık zaten bu devletin en büyük sorunu...
    sayıştay'ın denetleme imkanlarının kısıtlandığı, arşivlerinin yakıldığı(pardon... yandığı... hıhı...evet...tam da ankara büyükşehir belediye ile ilgili denetim raporlarının bulunduğu kısımlarında.. tüh işe bak..)
    bunlar yetmezmiş gibi bu raporlara erişimin hepten zorlaştırılığı;
    örtülü ödenekten neler döndüğünün bilinmediği;
    dış politikada neye, niye evet veya hayır dendiğinin saklandığı;
    basında nazileri andıran -bir propaganda bakanlığının eksik kaldığı...zaten bir tek onun eksik olduğu- bir sansürün yaşandığı;
    var olanlara da istendiğinde alo fatih dendiği;
    bu yüzden 6'lı, 8'li ortak manşetlerin ortada döndüğü;
    alakalı alakasız her konuda yayın yasağı patlayan;
    zaten o olmasa da erişimin kısıtlanması yaşanan;
    bant genişliğinin daraltılması gibi kavramları hayata sokan;
    bu topraklarda...

    demokrasinin temel 3 unsurundan biri olan yasamanın da kapalı kapılar ardında olması anlamına gelen bu kampanya, iyi niyetli sebeplerle de önerilmiş olsa da, demokratik anlamda korkunç riskler taşır. şeffaflık sorunu iyice artar.

    bizim demokrasimizin asıl problemi, her zaman için, "denetim fonksiyonu" meyanındaki yetersizliklerinde bulunur. ki şeffaflık olmaması da bunu etkiler.

    ya anayasa mahkemesi yoktur...
    (hooop tahkikat komisyonu ve güüm 27 mayıs )
    ya anayasa mahkemesi denetimi milli güvenlik kuruluna etki etmez.( hooop 12 mart güüm meclise muhtıra )
    ya da sıkıyönetim komutanları denetim dışı kalır ( demirel'in meşhur sorusu buraya işaret eder: 11 eylül günü akan kan 13 eylülde neden akmadı)

    tv yayını ile en azından zamanında çetin altan'a yapılan linç girişimi gibi bir şeyden en azından genel kurul salonunda çekiniyorlar. bu bir tür denetim. tv yayini var diye arada yöre halkının sorunları dilleniyor . seçim bölgesinde laf yememek için. bu bir denetim.
    politik kaypaklık yapmayı zorlaştırıyor en azından belli bir miktar...

    geçenlerde hayatını kaybeden kamer genç, özellikle 12 eylül sonrası dönemde daha demokrasi tam kurulmamış iken o meclisin iç tüzüğünü kullanarak muhalefet edebilmiştir. sadece basından haberler ile bilgilenebildiğimiz bir olaydı bu.( keşke tv yayını olsaydı da vatandaşta demokratik bilinç daha çabuk otursaydı diye hayıflanmamak elde değil şimdi)

    o meclis, tüm çirkinliği ile yayında olmalıdır.
    hem denetimin fiiliyatta az da olsa sağlanabilir olması için;
    hem o meşhur %50'ye "seçe seçe bunu mu?" diyebilmemiz için;
    hem şeffaflık sonucu rezilliklerin gözlere sokulması için;
    hem de olur da iyi birini seçmişsek; onu farkedip; partilerdeki
    liderlik sultasını kırmak için -en azından- umutlanmak için

    öneri sahibine ve iyi niyetine saygım sonsuz lakin görüldüğü gibi itirazım var

    edit: mobil yazım hataları düzeltme ve anlam açıcı kelimeler ekleme
  3. desteklemediğim kampanya.

    bu kampanyayı veya fikri tartıştığımıza göre bizler yangın yerine dönmüş bir ülkede "nasıl doğru yönetim olmalıdır"ı düşünen insanlarız.

    bu kaygının arasında günlük hayattaki koşuşturmacalar sürerken akşam eve geldiğimde "yine neler dönmüş mecliste" diyip izleyebilmeliyim olanı biteni.

    riyakarlık, aymazlık, ukalalık, terbiyesizlik çevremizi bu kadar sarmışken meclistekilerin üslubunun kalitesizliğinden şikayet ederek yayın yasağını savunmak, sadece gözlerimizi kapamak demektir. olanlara müdahale edemediğimiz apaçık ortadayken, yine de bir ümit haberdar olmak yerine gerçekten kaçmak demektir.

    gerçeğin hergün yüzümüze tokat gibi çarptığı bir ülkede meclisteki rahat tavrı yayın yasağıyla daha da ayyuka çıkarmaya yaramaktan öteye geçmeyecek olan bu ateşe bir saman çöpü de ben atmayacağım.
  4. bir gazeteci olarak demokrasi ile yayın yasaklarının ortak bir noktasını göremiyorum. meclis'in temsili demokrasiden çıkıp katılımcı demokrasinin önünü açabilecek uygulamalardan biri meclis tv idi. örneğin, "iç güvenlik yasası" meclis gündemine geldiğinde oradaki tartışmaları izleyebilmek her şeyden önce bir vatandaş olarak beni memnun etmişti.

    sadede gelirsek türkiye'de geniş boyutlu bir yayın yasağı, sansür ve otosansür olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. mesele bu. sorun bir şeyleri yasaklamak, insanların haber almasını ve bilgi edinmesini engellemek.

    türkiye'de yayın yasağı getirilen konulara şöyle bir göz atalım:
    1) 301 madencinin hayatını kaybettiği soma faciası
    2) 97 kişinin öldüğü 400 kişinin yaralandığı ankara katliamı
    3) mit tırları
    4) ışid'in musul konsolosluğu baskını
    5) dört bakan hakkındaki yolsuzluk soruşturması
    6) ceyhan'daki çocuk cezaevindeki tecavüz haberi
    7) suriye toplantısı haberleri
    8) reza zarrab ile ilgili her şey
    9) 17-25 aralık operasyonları
    10) 34 gencin olduğu suruç katliamı
    11) başbakanlıkta böcek haberleri
    12) bingöl suikasti
    13) 52 kişinin öldüğü reyhanlı katliamı
    14) şike soruşturması
    15) yüksekova'da şehit olan 3 asker
    16) roboski katliamı
    17) aktütün saldırısı
    18) suriye tarafından düşürülen türk uçağı
    19) adapazarı'da 14 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz haberi

    peki. yayın yasaklarıyla, sansürlerle nereye kadar? her yasak kendi isyancısını yaratır...