1. kat kat örtülü gerçeğin üzerindeki ince zarı sıyırınca bir şeye ulaştım sanıyorum. keşfetmenin alışılmadık zevkiyle bu keşfi kaydetmek gibi bir iş icat ediyorum. okuyacaklarınız bu icadın uzantıları, onca oyalanmayı kapsayan bir oyalanma. beni yargılamayacağınızı ve birbirimiz için çoktan bir anıya dönüştüğümüzü bilmeme rağmen temkinli adımlar atıyorum. hiçbir açıklamaya kavuşamamış birine yeni sorular getirmenin vicdani yükünü de taşımıyorum. savruk, tüm çabaya rağmen bir araya getirilememiş, sonra vazgeçilmiş cümleler.
    size içimde uçuşan ne olduğunu bilemediğim, yakalayamadığım, hatta yakalayamamakla var ettiğim tüylerden bahsetmiştim. bir tüyü avcuma alıp kendimden çıkarmayı, birine göstermeyi, o "bir şey"in varlığına bir şahit edinmeyi kirli yüzünü sezdiğim bir masumiyetle istiyorum.
    tarif etmenin öldürmek olduğunu bile bile kalktım yazmak gibi bir işe giriştim. "sen ne yaparsan yap hayat seni oraya sürükleyecek." dediğiniz yerde toyluk ve çaresizlikle doluyum. tüm duygular izlenimler satıhta. suyu da kendisini de incitmeyen yapraklar gibi, suyun ne içinde ne dışında. acı çekmiyor, şikayet etmiyor, annemin sırlı kabullenişine evrilen bir sakinlikle günleri geçiriyorum. kendimle övünebileceğim kadar dolu bir geçmişim olsaydı oyuncak gibi oynar avunurdum.
    son cümlenin üzerinden iki gün geçti, sayfaları dolduracağımı düşünmüştüm ama beceremiyorum başlangıçtan öteye gidemedim. dürüst olamıyor; iyi bir yalan kurgulayamıyorum. kalabalıkta söylediğiniz öylesine bir sözden sonra gözleriniz beni arar bulunca birkaç saniye durur sonra gülümserdi. o sözün "öylesine" olmadığını anlayanın bir ben olduğumu hissettirdiğiniz birkaç saniyeyi çok özlüyorum.