• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
muhteşem gatsby - f. scott fitzgerald
muhteşem gatsby 1920'ler abd'sinin toplumsal portresini çizerken, "amerikan rüyası" düşüncesini eleştiriyor.

genç ve yakışıklı zengin jay gatsby, zengin muhiti long island'daki villasında çılgın partiler verir ve gösterişli bir hayat sürer. servetinin kaynağı komşuları arasında dedikodu konusu olan gatsby, pahalı zevkleri için para harcamaktan kaçınmaz ve adeta sefahat içinde yüzer. ancak bu ışıltılı hayatın ardında, yalnız ve hayal kırıklığına uğramış bir adam saklıdır: gatsby'nin hayattaki tek arzusu, geçmişi geri getirmek ve savaş öncesinde beraber olduğu sevgilisi daisy buchanan ile bir araya gelmektir. oysa daisy savaş sırasında evlenmiştir ve şimdi kızı ve kocasıyla birlikte, long island'ın karşı yakasında yaşamaktadır...

birinci dünya savaşı sonrasında hızla zenginleşen abd toplumunda yaşanan dönüşümü ele alan muhteşem gatsby, zenginlik, aşırılık, gösteriş ve beraberinde gelen değerler çöküşünün toplumsal güncesi gibidir. fitzgerald'ın başyapıtı kabul edilen ve birçok defa tiyatroya ve sinemaya uyarlanan roman, 20. yüzyıl amerikan edebiyatının da en parlak örnekleri arasında sayılır.


  1. sağda solda bulabileceğiniz geçen yüzyılın en iyi 100 romanı, tüm zamanların en iyi 50 romanı, galaksinin en iyi zilyon romanı listelerinde hep ilk sıralarda yer alan lakin orada olmasını gerektirecek hiçbir özelliğe sahip olmayan bir roman.
    kitabın giriş cümlesi de yine en iyi giriş cümlesine sahip romanlar listelerinde sıklıkla yer alır. işte o giriş cümlesi(can yücel çevirisi ile)

    ----alıntı----
    toy çağımda bir öğüt vermişti babam, hala küpedir kulağıma.
    ''ne zaman'' demişti, ''birini tenkide davranacak olsan, hatırdan çıkarma, herkes senin imkanlarında gelmemiştir dünyaya!''
    ----alıntı----

    giriş cümlesi fena değil ama asıl sen çıkışa bak

    ---çıkış alıntısı---
    kaçırdık o vakit elimizden onu, ama ziyanı yok, yarın daha hızlı koşacak, kollarımızı daha ilerlere uzatacağız... ve bir sabah, aydınlıklar içinde...
    o ümitlerdir ki şimdi sefer etmekteyiz, biz o akıntıya karşı giden tekneler, durmadan geriye, geçmişe çarpılıp atılsak da ne gam...
    ---çıkış alıntısı---

    benim için bitirilişi, başlangıcından daha iyi bir kitaptır ama tabii bunda can yücel katkısını unutmamak gerek. çok karışık gidiyorum toparlamaya çalışıp can yücel ile bitireceğim her şeyi.

    şimdi öncelikle ben kitabı çok beğenmedim, bunun sebebi ise kitabın övüle övüle bitirilememesi. bir numara yok bu kitapta, tıpkı daha önce övülen pek çok kitapta da olduğu gibi. bir amerikalı için bu kitap çok özel olabilir, ama benim için değil. hani can yücel çevirisi ve eski bir baskı olmasa elimden çıkarırım hiç düşünmeden. çok kısaca özetlemek gerekirse zamanında aşkına karşılık bulamamış daha doğrusu bulmuş da imkansızlıklar yüzünden hatunu kapamamış bir adamın ''benim olacak hatun binicem üzerine vurucam kırbacı'' mottosuyla gerek şansının yardımı, gerek pragmatist tavırlarının sonunda emeline ulaştığını sanması lakin kırbacın bir tarafında patlamasının hüzünlü hikayesidir kitap.
    caz çağı denen bir şey var, partiler, eğlence filan. bizim ''lale devri'' gibi düşünün. vur patlasın çal oynasınla birlikte ahlaki çöküş de had safhada. kime neye göre ahlak derseniz cevabım yok ama. işte o dönemi mükemmel şekilde yansıtığı söylenir bu kitabın, lakin dönemi bilmediğimden yansıtıp yansıtamadığı konusunda çok atıp tutamam, yine de muhtemelen yansıtıyordur; aksi halde bu kadar övülmezdi bu kitap.
    kitapta bazı simgeler varmış anlatmayacağım şimdi girin wikiden bakın ama simge isteyen gitsin orhan pamuk okusun. 3-5 simge için bu kitaba efsane muamelesi yapılacaksa mahsun kırmızıgül de türkiye' nin kubrick' i olur o zaman. kitap, bir döneme ışık tutması, şık final paragrafı ve kadın karakterinin gerçekçi analizleri dışında çok övgüye değecek bir şeye sahip değil benim bakış açıma göre. yine de pek çok büyük yazarın ilham aldığı kitaplardan biri olarak gösterilir o ayrı ama bunu da her zaman verdiğim milli örnekle açıklayabilirim. jimi hendrix gitarda bir çığır açmıştır lakin sonrasında gitarı onun eline verecek bir sürü gitarist çıkmıştır, tabii ergen rockerlar bunu kabul etmeyeceğinden hiç tartışmaya girmeyeceğim bu konuda. en birinci hendrix, kafasına da jiletle kesik atıp içine ot koyuyormuş hatta. yazıldığı dönem ilgi görmemesi, yazarın ölümünden sonra ünlenmesi, bir döneme ışık tutması, yazarın hayatına ilişkin izler taşıması vs. filan derken baya efsane bir kitap olmuş sonunda.

    gelelim can yücel' e. şimdi bir kitabın can yücel çevirisini okuyorsanız bilmeniz gereken ilk şey şudur; can yücel kitabı çevirmez, kitabı yeniden yazar. inanın abartmıyorum ve bu yorumumu destekleyen, en bilinen örneği vereyim;

    orijinal cümle: to be or not to be - çevirisi: olmak ya da olmamak - can yücel çevirisi: bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin

    öyle kalırsınız işte, can yücel bu boru değil. bu fazlasıyla subjektif çeviri için eleştiriler aldığında ise rivayete göre shakespeare türkçe bilse böyle söylerdi savunmasını yapmış bir adam. yani can yücel' in hiçbir çevirisi için en iyi çeviri bu çeviridir denemez, lakin en orijinali kesinlikle odur işte. şimdi yukarıdaki alıntılardan 2.' ye bir bakın lütfen. bu kitabı can yücel çevirdiği için o kadar şiirsel bir finalle bitiyor kitap, orijinali nasıldı bilemem.
  2. dinlenme tesisinde karşılaşıp almıştım bu romanı ve 14 saatlik otobüs yolculuğu ve birkaç saatlik terminal bekleyişi esnasında bitivermişti.

    olayların hızlı ilerlediği romanın dili hiç sıkmaz. dönemine ayna tutan bu kitap fitzgerald'ın kalemiyle okuyucuyu içine çeker. basit bir anlatımı olsa da yazarın kendinizi kaptırıp olayları hayal ederek aklınızda canlandırabilmeniz mümkün.

    son olarak son yıllarda di caprio'nun baş rollerinde yer aldığı roman beyaz perdeye aktarıldı. kitabı okumadan evvel filmini izlemekten kaçınmanızı öneririm. çünkü kitaptan gerçekten memnun kalacaksınız.
  3. francis scott fitzgerald’ın muhteşem gatsby kitabı, 20. yüzyılın en iyi romanları arasında yer alır. kitap, başrollerini leonardo dicaprio ve tobey maguire’ın paylaştığı bir yapım ile 2013 yılında beyazperdeye uyarlanmıştı.

    filmde gatsby’nin hikayesinin anlatan nick carraway’in new york’a ilk taşındığı ve evine yerleşmesini gösteren sahnelerde tüm zamanların en iyi kitapları arasında sık sık gördüğümüz irlandalı yazar james joyce’un ulysses kitabı da yer alıyor. nick, eşyalarını daha yeni yerleştirmeye başladığı sahnelerde kitaplar arasında duran mavi kapaklı ulysses’i alarak kısaca göz atıyor ve yerine koyuyor.

    ilginç olan kısım fitzgerald’ın kitabında ulysses kısmı yok. ulysses de ilk defa 1922 yılında kitap olarak fransa’da basılırken, abd’de ise 1920 yılında the little review dergisinde bir kaç bölümü yayınlanmıştı. ancak 1921 yılında ulysses abd’de yasaklanmış ve derginin kopyaları da yakılmıştı.

    her ne kadar fitzgerald’ın muhteşem gatsby kitabında ulysses yer almasa da james joyce’un etkisini görebiliriz. fitzgerald, döneminin yazarları arasında en çok james joyce’a hayranlık besliyordu. ayrıca fitzgerald’ın eserlerinde joyce’un “sanatçının bir genç adam olarak portresi” ve “ulysses”ine benzer bir eser ortaya koyma istediği olduğu biliniyor.

    fitzgerald bu hayranlığını 1928 yılında paris’te james joyce ile yaptığı görüşmede şöyle dile getirmişti: “efendim, büyük bir dahi olmak nasıl bir şey? sizi burada görünce o kadar heyecanlandım ki, ağlayabilirim.”

    (bkz: the great gatsby - baz luhrmann)
  4. az evvel bitirdiğim kitap.
    filmi kitaptan önce görmüş olmak biraz dezavantaj oldu ama kitapla aynı minavlde gittiğinden kitabı okurken filmi yeniden izlemiş gibi oldum; bu açıdan güzeldi.

    önce okuyup sonra filmi izlemek gerek.
  5. wuthering heights ın american versiyonu
  6. leonardo dicaprio'nun oynadığı filmi ile iletişim yayınlarından çıkan türkçe baskısı birebir aynı olan eser.
    dönemi iyi yansitmasinin dışında sıkıcı buldugumu soyleyebilirim. daisy karakterinin zelda fitzgerald'ı yansittigini düşünüyorum.
    nesli
  7. ana karakterimiz nick carraway'in 1922 yazı için new york'a yerleşmesi sonrası yaşadıklarını anlatır. kitap, amerikan rüyası'na bir eleştiri niteliğindedir. bize yazıldığı dönem hakkinda bolca bilgi vermektedir. 1920'ler, amerika birleşik devletleri'nde "jazz devri" olarak da bilinir. ayrıca aynı dönemde alkol satışının yasak oldugunu bilmek, kitabı anlamamızda bize son derece yardımcı olacaktir. nick carraway, zengin bir chicago'lu ailenin çocuğudur. yale üniversitesinden mezundur ve 1. dünya savaşında savaşmıştır. hikayedeki pek çok karakterin aksine mütevazı diyebileceğimiz bir kişiliğe sahiptir. kuzeni daisy'nin de içinde yaşadığı, new york city yakınlarındaki long island'a taşınır ve hikayemizdeki ana karakterlerden biri olan meşhur jay gatsby'nin yan komşusu olur. daisy, nick'in üniversiteden tanıdığı eski bir amerikan futbolu oyuncusu olan tom buchanan ile evlidir. kendisi pek bir zengindir. nick zamanla yan komşusu jay gatsby ile daha da yakınlaşacak ve kendisinin en yakın arkadaşı olup, kuzeni daisy ile olan geçmişi ve planlarını öğrenecektir.
  8. bendeki kitabın kapağında leo var. o yüzden bir türlü filmden bağımsız okuyamadım.
  9. "bütün bu anlattıkları, hatta korkutucu duygusallığı bile bana hep bir şey çağrıştırmıştı: çok uzun zaman önce, bir yerlerde dinlediğim, bir türlü yakalayamadığım bir ritim, yitik sözcüklerin bölük pörçük parçacıkları. bir an bir cümle dudaklarımda biçimlenir gibi oldu, ağzım bir dilsizinki gibi açıldı; dudaklarımda gezinen şey bir tutam ürkek hava değil de, sürüp giden, daha büyük bir mücadeleydi sanki. ama ağzımdan hiç ses çıkmadı, anımsamama ramak kalan şey de sonsuza kadar bilinmeze karıştı."

    gatsby beş yıl önceki ihtişamlı günleri ve daisy'yi öptüğü o geceyi anlattıktan sonra nick'in aklından geçen bu cümleler, gatsby karşısındaki dilsizliğimi de büyük ölçüde anlatıyor. gatsby, amerikan rüyası çamura batmış bir adamdan çok, her şeyi unutup yoluna gitmek varken kuyruğunun başında ağlamayı seçen kalbi kırık bir kertenkele gibi. sevdiği kadın için yıllarca etrafındaki yalancı suratlara katlanan, bahçesindeki görkemli gecelere sırtını dönüp yalnızca körfezin öte tarafında yanıp sönen yeşil ışıkla avunan bu zarif ve mutsuz adama holden'ın neden bittiğini de az çok anlıyorum sanırım. bizim gatsby. ehlikeyf gatsby. masumiyetini kaybetmiş bir dolu insan içinde umutsuzca katıksız sevgiyi arayan muhteşem gatsby.