• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.91)
mülksüzler - ursula k. le guin
romanım mülksüzler, kendilerine odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor. isimlerini toplumlarının kurucusu olan ododan alıyorlar; odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.odoculuk anarşizmdir. sağı solu bombalamak anlamında değil: kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunun adı tedhişçiliktir. aşırı sağın sosyal-darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil; düpedüz anarşizm: eski taocu düşüncede öngörülen, shelley ve kropotkinin, goldmann ve goodmanın geliştirdiği biçimiyle. anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlakî ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım). tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır. ursula k. le guin...vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. devrimi satın alamazsınız. devrimi yapamazsınız. devrim olabilirsiniz ancak. devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir. konuşmasını bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı. (vikitap)


  1. sevgi, acının içinden geçme yolarından yalnızca biri, bazen yanılıp ıskalayabilir. acı hiçbir zaman ıskalamaz.
    bedap, (metis yayınları, 2008. sayfa 57)
  2. "bütün olmak parça olmaktır, gerçek yolculuk geri dönüştür."
  3. yer yer spoiler içerir.

    cesur yeni dünya, ütopya, 1984, güneş ülkesi ayarında bulduğum etkileyici kitap. günümüzün toplumsal ilişkileri ve yaşam biçimi üzerinden kurgulanmış bir urras (dünya) ve 170 yıl öncesinde o dünya içerisinde düzene isyan ederek her türlü iktidar, mülkiyet ve tahakküm ilişkilerinden kurtulmuş, 'odo' isimli eylem ve fikir kadınının sunduğu öğreti ve idealin peşinde annares (ay)'de devletsiz, yasasız bir düzende yaşayan toplum. büyük göçten sonra hiç iletişimde bulunmamış iki gezegen.

    bu iki toplum yaşayışına ait tasvirler, farklar ile tanık olunan olay ve durumların bireyde yarattığı sorgulamalar; o an için bilinen paradigmayı değiştirebilecek boyutta yaptığı fizik çalışmalarını geliştirmek ve paylaşmak maksadıyla büyük göçten sonra ilk defa urras'a giden, ilk kez urras ile iletişime geçen shevek adında annaresli gözünden anlatılıyor.

    kitapta; savaş, mülkiyet, cinsiyet(çilik), cinsellik, iş bölümü, aile, tahakküm, zaman, para, söylem ve dil, iktidar, bürokrasiye vb. yaşamın her alanına sirayet eden mevzularla ilgili sorgulamalar ile farklı bakış açıları var.

    urras ve annares'in mukayesesinde teraziyi kıran ise annares'in kurak, verimsiz sadece 3-4 hayvan türünün yaşayabildiği bir çöl olması. bu nedenden olacak, annares'de uzun süren insan yaşamını açlık tehlikesiyle yüz yüze bırakan kıtlık, gayri resmi küçük bir bürokratik yapılanma ve birey özgürlüğünün önüne geçmeye başlayan toplumsallık ortaya çıkarmaya başlıyor.

    urras'a ilk gittiğinde gördüğü (gerçekten soyutlanılmış) yaşayış karşısında düşüncelerini sorgulayan shevek, gerçeği görmeye başladıktan sonra urraslıların deyimiyle cehennemi keşfediyor ve annares'e dönebilmenin yolunu arıyor, sanırım böylelikle her şeye rağmen terazi bir tarafta kalıyor.

    eleştirebileceğim yer ise annares'teki toplum yaşamına ilişkin canlandırmayı sağlayabilecek yeterince ayrıntının kitapta olmaması. burada bir boşluk oluşuyor.

    "çünkü urras'ta biz annares'lilerin gereksinim duyacağı hiçbir şey yok, hiçbir şey! 170 yıl önce eli boş ayrıldık, haklıydık da. hiçbir şey almadık. çünkü burada devletlerden ve silahlardından, zenginlerden ve yalanlarından, yoksullardan ve sefaletlerinden başka bir şey yok. urras'ta doğru hareket etmenin, temiz bir yürekle hareket etmenin yolu yok. içine kar, zarar korkusu ve güç isteği girmeden yapabileceğiniz bir şey yok. hanginizin diğerine 'üstün' olduğunu bilmeden ya da kanıtlamadan bir başkasına günaydın diyemezsiniz. diğer insanlara kardeş gibi davranamazsınız, onları kullanmanız ya da aldatmanız, onlara emretmeniz ya da itaat etmeniz gerekir. baika birine dokunamazsınız, yine de sizi yalnız bırakmazlar.

    özgürlük yok. bir kutu- urras bir kutu, bir paket, bütün o sarmalanmış, güzel mavi göğüyle, çayırları, ormanlarıyla ve büyük kentleriyle kutuyu açıyorsunuz, peki içinde ne var? toz içinde, kapkara bir bodrum ve ölü bir adam. elini başkalarına uzattığı için eli koparılmış bir adam. sonunda cehenneme vardım.."

    ekleme: bülent somay'ın sonsözde bahsettiği bir detayı da eklemek istedim. kitabın, ingilizce adı "the dispossessed". dostoyevski'nin, sahip olunanlar anlamına gelen "the posessed", türkçe adı ecinniler olan romanının tersi bir isim. bu yüzden kitabın, ecinniler romanında yapılan anarşistleri "ruhu cinler tarafından ele geçirilmiş" tanımlamasına ve benzeri bakış açısına yönelik de bir tavır barındırdığı aşikar.
  4. anarşizmi ve anarşizm eleştirisini daha iyi anlatabilecek bir 'fikir' kitabı zannımca yoktur.

    mülksüzler edebiyatın neden en yetkin insan üretimi olduğunun bir başka kanıtı.
  5. ursula k. leguin'in en ünlü eseri. incelemek isteyenler için faydalı olacağını düşündüğüm şöyle:
    http://faculty.vassar.edu/stillman/docs/Le%20Guin%20bk%20(as%20pub).1.pdf
    (link problem çıkardı parantezli olduğu için, ilgilenen tamamını kopyalasın) (new utopian politics of ursula k leguin's the dispossessed)
    ve 1984 ile beraber bir analiz barındıran şöyle iki pdf önerebilirim.
    bir tane daha kaynak vardı elimde bu ikisinden daha iyi fakat online linkini bulamadım. isteyene bir şekilde ulaştırırım.
  6. youserlarin tavsiyesine uyarak aldigim okudugum bir kitap.ben biraz beklentileri yuksek olarak okudum.nispeten de biraz beklentimin altinda kaldi.yanlis anlasilmasin ben dem vurdugu felsefeden komunizmden annesten urrastan degil beklentimin altinda kalan.sadece bilim kurgu boyutu biraz aclik oyunlari biraz halo bekledim galba benden kaynaklanan sorun disinda verdigi mesajlar dabın takverin shvekin sozleri uzun lafin kisasi fazlasiyla hayatiniza etkisi olacak bir kitap.
  7. bana kalırsa ne ütopya ne de distopya olan eser. ben, bu kitaba baktığımda, yalnızca "gerçeklik" görüyorum, en saf hallerinden birinde hem de.

    !---- spoiler ----!

    kitap ne bir anarşizm propagandası ne de bir anarşizm yergisi. öyle dengeli, öyle gerçekçi, öyle makul ki...

    kitapta beni etkileyen birincil nokta gerçekten de kitabın, bir açıdan bireyoluşumu hikayesi olması. ve bu oluşan birey, başkarakter gerçekten "sağlam" düşünülmüş bir karakter olduğu için, kişi, en azından düşünen ve akıl eden kişi okurken kendinden izler görebilmekte ve empati yapabilmekte. bu kendini eserde bulabilme, kendini esere yerleştirebilme durumu doğrudan gözlerini anarres ya da urrasta açmana, yaşananları sana o sıralarda bi rüya gibi gelen "gerçek dünya"da yaşananlar ile kıyaslama ve tekrar gerçekçiliğin hazzına varabilmene sebep oluyor. bu bağlamda, shevek'in gözlerinden işlenen bireyin, kendi içinde yaşadığı topluma yabancı olduğu kadar yabancıya da "yabancı" olması işlenen motiflerden yalnızca bir tanesi ki beni en çok etkileyenlerden bir tanesi.

    kitabın, "duvar"dan bahsederek başlaması ve duvar alegorisini tüm eser boyunca yerli yerinde kullanarak devam edip bir de yine "duvar"la bitmesi ayrıca leziz. bu duvar mefhumu, özellikle de anarresteki "toplumun ördüğü duvar" bana doğrudan pink floydu hatırlattı, kitap bittikten sonra bir kaç pink floyd şarkısı ile etkiyi arttırdım.

    tüm bunların yanında, toplum ne kadar kolektif olursa olsun, insanın "birey" damarınn önplana çıkabileceği, hatta gizli de olsa sürekli olarak önplanda olacağını da göstermesini ayrıca beğendim. shevek'in öyküsü, sonlara doğru bedap'ın düşünceleri (o yaşa kadar hayatında "kendi"si için ne yaptığını düşündüğü nokta) sabul, urrastaki anarko-komünistlerin de mülkiyetçilikten kurtulamamış olmaları, anarreste çıkan kıtlıkta kasabalıların yemeklerini paylaşmaması, bir noktadan sonra gelişen yağma olayları, shevek'n "yalnızca kendi inisiyatifinizle mi?" sorusuna "bu tanıdığım tek inisiyatiftir" cevabını vermesi vs. tüm bu olaylarda gerçekçi bir "bireycilik" işlenişini ve bunlara ek olarak urrastaki grev olaylarının "kanlı" bastırılışında soğuk bir gerçekçilik gördüm. bu soğuk gerçekçilik, işte bu romanı sevmemin başat sebebidir.

    !---- spoiler ----!

    kitap, hakkında konuşmakla, anlatmakla, detayları üzerine sohbet etmekle bitecek gibi değil. bir roman düşünün ki, eğitim, anarşizm, sosyalizm, bireycilik-kolektivizm karşıtlığı, dil-kültür ilişkisi, dil-toplum ilişkisi, metafizik, yabancılaşma, cinsiyetçilik, eşitlik, adalet vs. gibi tema motifleri içersinde barındırıp işlesin, işte o roman bu roman.

    son olarak, kitabı okurken sürekli olarak aklıma gelen iki nietzsche alıntısını paylaşayım;

    "canavarlarla savaşan dikkat etmelidir canavarlaşmamaya."

    "kendi boyunduruğunu reddeden başkasının boyunduruğuna girer."

    beni birazcık tanıyan, hatta tanımayı bırak yorumlarıma biraz göz gezdirmiş olan biri zor beğendiğimi, beğenmediğimi de o şey ne kadar "put" olursa olsun itin götüne sokmaktan çekinmediğimi bilir, bu göz önüne alınarak bilinmeli ki, bu kitaba puanım 9/10.
  8. efsane bir yaraticilikla yazilmis efsane kitap
    bragi
  9. yorumlara ve tavsiyelere uyarak alıp okuyacağım, beklentilerimin yüksek olduğu kitap. gönül isterdi ki beklentiler yüksek olmasın, mesela geçen hafta kitap alırken bu kitabı da alaydım, düşük beklentiyle okuyaydım.
    neyse bakalım, yüksek beklentiyle okuyunca ne olacak, göreceğiz...