mustafa kemal atatürk

Kimdir?

Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı.

19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmaybaşkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı. 1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi. Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı.

Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu.

Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı.

1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.

Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı. Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır: Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı. Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921) I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921) II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921) Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922) Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı. Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz: 1. Siyasal Devrimler: Saltanatın Kaldırılması (1Kasım 1922) Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) 2. Toplumsal Devrimler: Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925) Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925) Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934) Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934) Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)

3. Hukuk Devrimi : Mecellenin kaldırılması (1924-1937) Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937) 4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler: Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932) Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933) Güzel sanatlarda yenilikler 5. Ekonomi Alanında Devrimler: Aşârın kaldırılması Çiftçinin özendirilmesi Örnek çiftliklerin kurulması Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti. Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu. Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı.

Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu.

Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.

biyografi: http://www.biyografi.info/kisi/mustafa-kemal-ataturk
vikipedi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk
tarih kurumu: http://www.ttk.gov.tr/index.php?Page=Sayfa&No=87


  1. bugün birbirlerini "paralelci", "reformist" vb şekilde yaftalayanların ortak düşmanıdır.

    büyük adamdır
  2. onu anlamaya yeni baslayacak gencler icin yazilmis en iyi kaynaklarin attila ilhan tarafindan yazildigini dusundugum cok buyuk insan. yattigi yer nur olsun.
  3. bugünün kafasıyla dünü yorumlamak afaki bir iştir.tüm tarihsel koşulları gözönüne alsan da yerinde tespit yapabilmek güç olacaktır. ancak dünden bakıp bugünü yorumlayabilmek, tahayyül edebilmek ise esaslı iştir. mustafa kemal atatürk bunu gerçekleştirebilen ve pratiğe döken bir topluma yön veren bir liderdir.

    ilahi bir varlık gibi göstererek, her şeyden önce insan yönüne vurgu yapmaksızın bilinçaltına yerleştirmeye çalışmak bu topluma yapılmış ve halen olumsuz sonuçlarını yaşayarak tecrübe edindiğimiz en büyük hatadır. atatürk her şeyden önce insandır. ağacın altında bağdaş kurup türkü söyleyen, yaşına bakmaksızın salıncakta mutlu bir ifadeyle sallanan, zeybek oynayan, içen, gülen, kızan, ağlayan bir insandır.

    toplum tarihlerinde keskin dönüşümler yaşatan fikri yenilik katan insan ve insanlar vardır. mustafa kemal atatürk de böyle bir insandır. ilahi bir çağrışım yapılacaksa illa, tanrının bize kıyağıdır.
    ozee
  4. 1683 viyana kuşatmasından sonra batılı orduları ilk defa bozguna uğratan, mutlak yenilgi ile tanıştıran lider.

    gandi bir söyleşisinde, "atatürk ingilizler'i yenene kadar, tanrıyı da ingiliz sanırdım" diyorsa boşuna demiyor. yaptığı sanayi hamleleri ile, teknikte çığır açması ile dünyanın dört bir yanında sömürgeler elde eden ingiliz ordusu, dünyanın açık ara en büyük, en güçlü, en donanımlı ordusuydu. kimsenin bu orduyu yenmek aklının ucundan dahi geçemezdi.

    o kadar ki viyana kuşatmasından sonra ilerleme eğilimine giren emperyalist devletler ilerlerken aralarındaki paylaşımdan başka sorun yaşamadılar. ezilen halklar direnmeye çalışmak dışında hiçbir şey yapamıyorlardı.

    mustafa kemal işte böyle bir orduyu 3 günde geçmeyi düşündüğü çanakkale'de ilk defa bozguna uğrattı. anlaşıldı ki ingilizler de kaybedebilir. bu batı kaynaklı orduların aldığı ilk yenilgidir.

    fakat bunu kolay atlattılar; "çatışmayı kaybettik savaşı kazandık!" mustafa kemal ve ordularının yarattığı unut kıvılcımı büyüyordu. kendisine vefatına kadar boşuna "anafartalar karamanı" denmesi bundandır. ankara'nın zamanında en büyük caddesinin adının "anafartalar caddesi" konulması da boşuna değildir.

    peki ezilen halklar ancak kaybettikleri savaşın içinde çatışma mı kazanabilirdi? savaşları kaybetmeye mahkum muydular?

    buna cevabı büyük taarruz verdi; vekili tarumar olmuş, kendisi de mustafa kemal'in meydan okumaları ile hezimetten kaçmıs bir ingiliz ordusu... öyle bir zafer ki yunan ordularının başkomutanı dahi esir edilmiş, ingiliz hükümeti düşmüş, zırhlılar çekilmiş, ateşkes ve barış görüşmelerinde tüm talepleri kabul edilmiş bir mustafa kemal.

    dahası, bir ülkenin yanmış yıkılmış halden; yolsuzluktan, okulsuzluktan, cehaletten, sanayisizlikten yeniden imarı ve inşası. ruşvet batağında kıvranan bir ümmetten, "ankara'da hakimler var!" diyen bir millete...

    o saate kadar batının götürdüğü "medeniyet" dışında ilk örnek: kendi gücü ile küllerinden doğan genç bir cumhuriyet. ard arda gelen devrimler, kurulan fabrikalar ve uçağını dahi kendi üreten bir cumhuriyet!

    sadece anadolu'ya değil, dünyanın ezilenlerine umut ışığı olmuş bir dahi; atatürk!

    düzeltme: mobilde yazmaktan kaynaklı yazım hataları düzeltildi.
  5. devlet dairesinde kısa süreli sözleşmeli mühendis olarak çalıştığım dönemdi. muhasebe kısmında çalışan ahmet abimiz vardı. herkes tarafından sevilen çalışkan bir adamdı, çalıştığım ilçenin köylerindendi. özensiz giyinirdi ahmet abi, mesela takımıyla kravatı arasında bir uyumu yakaladığı görülmüş şey değildi, ama eşi ayten abla ona çok iyi bakardı, tertemiz ve ütülü olurdu kıyafetleri kendi özensizliğine inat. ying yang'ın türkiye temsilcisiydi adeta düzenin içinde hissettirdiği düzensizliğiyle.
    hesaba kitaba fazla dalardı bazen, işin içinden çıkamadığında sabah 8 de taralı olan saçları darmadağın halde öğlen yemeğe çıkardık birlikte. fazla konuşmazdı, gülerdi genellikle.
    bir gün odamın kapısı çalındı, gelen ahmet abiydi.

    - mühendis bey kardeşim müsait misin?
    + o nasıl söz ahmet abi gel bi kahve içelim, mesai bitiyor zaten yarım saate, gelen giden olmaz artık. nasıl gidiyor herşey yolunda mı sıkkın gibisin ?
    - benim oğlana canım sıkkın mühendis bey, hayta ders çalışmıyor aklı fikri top oynamakta.
    + daha önce dedim ya abi sana, haftasonu gönder ben ona matematik çalıştırayım, kulaklarını da çekerim uygun dille.
    - bu hafta olmaz oğlanın okul gezisi var anıtkabire gönderiyorum oğlanı.
    + aa ne güzel, iyi düşünmüşsün. ben de çok gittim atamızın huzuruna. sen hiç gitmiş miydin abi anıtkabire?
    - ben bi kere bekarlığımda gitmiştim, bi kere de daha oğlan küçüktü hanıma göstermek istedim orayı, atladık anıtkabire gittik benim torosla.
    + çok iyi yapmışsın ahmet abim, sevinmiştir yengemde. ahmet abi? aa met abi? ağlıyor musun sen?

    o sırada ahmet abi ağlamaya başladı, usul usul sessizce ağlıyordu, en sonunda gözlerinde yaşlarla kafasını kaldırdı ve güç bela :
    - ben bir kuran okurken bir de atam her aklıma geldiğinde ağlarım mühendis bey kardeşim, sen benim kusuruma bakma e mi ?
    dedi ve odadan çıktı.

    mustafa kemal atatürk, ne yaparlarsa yapsınlar türk milletinin üzerinden izleri silinmeyecek olandır. şahısları unutturabilmenin kolaylığına inat atatürk tarihtir, bilimdir, sanattır, kadına verilen değerdir, vatan sevgisidir, babadır, babamızdır.
    vefalı bireylerin gönlünde yaşamaya her daim devam edecektir.
  6. bugünlerde bu ülkeye yüz yıl önce kattığı değerlerin ne denli önemli olduğunun anlaşıldığı büyük lider. ama hala anlamamak hala kötülemek hala kusulan nefret. bak beyni yıkanmış anadolulu kardeşim. sana çomar demek benim de hoşuma gitmiyor lakin bi bil. üç beş tane üçüncü sınıf web sitesi takip edip tarihini öğrenemezsin. tarihini öğrenmeden de " ama baş örtüsü dersen" katıksız çomarsın net. şimdi efendim bu atatürk düşmanlarının en çok savundukları bi kaç şeyi söyleyim. nedir bunlar?
    -ama atatürk kendini araştırmayalım diye koruma yasası koydurmuş.
    atatürk koruma yasası adnan menderes döneminde çıkartılmıştır.
    -ama atatürk baş örtüsünü yasakladı.
    başörtüsü, atatürk döneminde hiç bir zaman yasa ile yasaklanmadı. başörtüsü yasası süleyman demirel döneminde getirilmiştir.
    farkındaysanız ikisi de muhafazakar sağ kesimden insanlar ve nefretinizin sebebini oluşturan maddeleri inandığınız muhafazakarlar yapıyorlar.
    -atatürk hocaları astı.
    buna yıllardır çok şaşırıyorum. ingiliz cemiyetler birliğine üye adamı imam diye yutturuyorlar. yahu senin dedelerin ülkeyi kurtarmak için savaşa giderken o imam dediğin adam ingiliz ile savaşmayın günahtır. komutanları öldürün diyordu.
    -e atatürkçü düşünce çok baskıcı bu ülkeye zarar verip putperestliğe varıyor.
    atatürkçü düşünce ile yakından uzaktan alakası olmayan kenan evren atatürkçülüğünü güzelcene bi araştırın. heryere resmini asıp büstünü yapmak ile atatürkçü olunmuyor maalesef. o baskıyı yapan atatürk değil kenan evren'dir. bunun bi ayrımına varın.
    işin özü şudur ki bu ülke atatürk'ten sonra hiç bir zaman atatürkçü biri tarafından yönetilememiştir. öyle olsaydı eğitimde, bilimde,sanatta ve üretimde çok yol almış olurduk.
    yani sevgili çomar senin nefretinin sebebi atatürk değil. demirel menderes kenan evren gibi isimlerdir.
    bugün ölümünden şunca yıl sonra olan her olay muhafazakarlar tarafından atatürk'e bağlanıyor.
    yarın öbür gün tv de feto , atatürkçü düşünce derneği üyesi çıktı diye haber görecek hale geldik. bu kafayla ne olur biliyor musun çomar, sen atatürk'ü tarih sahnesinden silemezsin, bu millete unutturamazsın ama senin ömrün hep bir hayalet ile savaşmak ile geçer. kendi yarattığınız hayaletlerle savaşmaktan üretim ve bilime yoğunlaşmayı akıl edemiyorsunuz. bu ülkede sizin nineleriniz dedeleriniz bi elinde kuran bi elinde bayrak mustafa kemal'e şükran duydu. siz özünüze sahip çıkamıyorsunuz...


  7. arkadaş kafayı yememek elde değil. neymiş efendim yaşasaymış darbecilerin yanında olurmuş, bu ülkenin gençliğe hitabe'de emanet edildiği gençler hapisteymiş şu anda. "türkiye dervişler, şeyhler, müritler ve meczuplar ülkesi olamaz." diyen adamın ülkeyi emanet ettiği gençlik bu mu? "aklı hür, fikri hür, vicdanı hür nesiller istiyorum." diyen insanın ülkeyi emanet ettiği gençlik bu mu? amerika'da yaşayan, hoca kılıklı, her türlü emperyalist oyunun kucağına düşen adamın desteklediği darbeyi atatürk de destekleyecekti? ya harbiden cahilsiniz ya da kılıf uydurmak için gazi paşa'yı alet ediyorsunuz işlerinize. bu ülkede yapılan her darbe emperyalizme hizmet etti. kemalist zihniyet darbe yapıyormuş gibi ortaya kondukça gerçek atatürkçüler ve bu ülke kaybetti.

    "milli egemenlik uğrunda can vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun." diyen adam, o yüce adam darbeyi destekleyecekti? allah akıl fikir versin size.
    ae
  8. giyindim güzelce, 80 binden fazla öğrencisi olan pek güzel okulumun içindeki heykelinin karşısına dikildim. saat 9 a beş vardı sanırım geldigimde. okuldaki öğrenci nüfusuna nazaran ne az kişi var diye düşünüp üzüldüm. ama sen böyle bişeye üzülmemi tabi ki istemezdin. hatta ders yerine karşına gelip tüylerim diken diken siren sesini dinlememe kızardın bile. ama o kadar çok uğraştılar ki seninle atam, burdayım işte, siz istediğiniz kadar uğraşın demek istedim. seneye de karşında olcam sonraki sene de. fikirlerin kalbime kök saldı sokup atmak mümkün değil artık. seni anlatmak için elimden geleni yapicam genç nesillere de densiz beyinlere de...
    sevgi, saygı ve minnetle anıyorum... ruhun şad olsun.
  9. öncelikle belirtmek isterim ki ulu önderin ismi altına böyle bir yazı yazmaktan dahi utanç duyarım.

    2017 itibarı ile hala atatürk türkiye'sinde yaşadığımızın farkında olmayanları göstermiştir . bundan bihaber olmak için sanırım aktroll olmak ya da başka bir şey olmak gerekiyor.

    söylediği doğru şeyler de (!) olan başmuhtarın başbakanlık ve cumhurbaşkanlığında bulunduğu atatürk türkiyesi'ne bakacak olursa;

    -54324354 tane tape ile ortaya çıkan yolsuzluklar, saatler, banka hortumlamada çığır açmış banka genel müdürleri (bkz: halk bankası'nın 1 milyar dolar değer kaybetmesi)
    -faili bilinen ama kahraman ilan edilen cinayetler, (bkz: hrant dink suikasti)
    -kadın cinayetlerindeki artış,
    -artan çocuk istismarı/tecavüzleri ve pedofilik vakıflar. (bkz: ensar vakfı)
    -terör eylemleri ve neticelerindeki inanılmaz yükseliş.
    -daeş,pkk (oslo görüşmeleri, apoya methiyeler düzen bakanlarınız) -suriye problemi..
    -fetö (evet sayın aktroll, sizinkiler sayesinde altın çağını yaşadı bu pezevenkler)

    aklımdan yazıyorum daha da yazarım bak...

    ha bu arada, rte'nin başkanlığı döneminde diye bir dönem olmayacak. gönderme/güzelleme yaparken daha akıllıca davranmalı.

    evet 2017 itibarı ile türkiye cumhuriyeti devleti, memleketin anasını bellemek için yapılan her şeye rağmen, laik, hukuk devletini sözde hale getiren bu vatan hainlerine rağmen, atatürk'ün attığı sağlam temeller sayesinde ayaktadır. elbet bu bela da atlatılacak ve hayal ettiği müreffeh ülke payidar olacaktır.

    en son olarak; bu ülke attan düşen, vatandaşını döven, anasına söven, milletin a.ına koyacağız diyen hükümet müteahhitleri mehmet cengiz gibilerini peşkeşleyen hükümet gördü, sözde dünya lideri gördü. pijamayla devlet büyüğü karşılayanları görmüş kaç yazar?
  10. "ey türk gençliği! birinci vazifen, türk istiklalini, türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir." diyerek bize daimi bir vazife, mükellefiyet yüklemiştir. gün bugündür. istiklal ve cumhuriyete sahip çıkacağız.

    16.04.2017 akşamı edit: affetme bizi.