1. herkesin hayatında bir "alışılmışlıktan geri kalma" halinin olduğunu bilmeyen insanların, tüm toy bencillikleriyle başkalarıyla paylaşmamaya çalıştıkları bir garip ruh hali. "mutlu olamadım, bari mutsuzluğu bana bırakın! başaramadım, bari başarısızlık benim olsun!" mudur bunun kaynağı? bilmiyorum. benim de böyle zamanlarım oldu/oluyor. başkalarınınkini de, kendi mutsuzluğumu da çok sorguladım, çünkü hayatımda bir dönem beni kovalamış "parasızlık" gibi sorunların dahi "dışarı çıkamamaktan gelen bir istemsiz asosyallik ve pasifleşen ruh hali" benzeri etkilerini, katıksız vurdumduymazlığımla pek çok kez "konudışı" bırakmayı başardım. çözümünü biliyor, o çözümün getiri ve götürülerini hesaplayıp çözüme dahil olmayı reddediyordum, bu yüzden parasızlık değilse dahi buna cevap olarak ölü taklidi yapmak, yani parasız kalmak benim seçimimdi. oysa, gerçekte ne kadar benim seçimimdi? kararları, kendimiz bunun bilincine henüz varmamışken verdiğimizi düşünürsek... (farklı birtakım sorunum daha oldu elbette, fakat hayatta ve yıllardır stabil bir şekilde aynı sağlıklılıkta olduğuma göre hala belli bir boyuttan büyük değiller.)

    benim, en mutsuz olduğum dönemlerde bile yakındığım ilk şey, çoğu zaman mutsuzluk olmamıştır. çünkü çoğu insanın oldukça sığ zevklerle hayatını geçiştirdiğini, ilkel sayılabilecek hazlarına tutunarak hayatta kalma içgüdülerini ateşlediklerini biliyordum. genellikle, bendeki bazı çabaların insanlardaki kadar kolay açığa çıkmamasından ve ne istediğimi bilmediğim takdirde hiçbir şey yapamamaktan, umutsuzken öylesine bile olsa harekete geçememekten yakındım bu yüzden.

    herkesin kendince yaşadığı bazı şeyler var. bazısı kedisi kayboldu diye ağlar, bazısı ağlayana bakıp "e sokaktan bir tane alıp baksana" der, ikinci arkadaş bir kediyle yıllarca yaşayıp, onun alışkanlıklarını-karakterini ve sevgisini gösterme davranışlarını tatmamıştır çünkü. ona doğal olarak kızarız, halbuki gerçekten de sokaktan yeni bir kedi bulmak, yeni bir hayatı kurtarmakla eşdeğer bir harekettir.

    mutsuzluk, çoğu zaman, isteklerimizin gerçekleşmemesiyle gelişir, iyi de, isteklerimiz neden gerçekleşmemektedir? ne istedik, neden olmadı? ne kadar emek verdik? ne kadar emek vermemize değerdi? bizim hatamız ne, karşı tarafın (en genellenmiş haliyle hayatın) "istatistiklere göre ortalama insana sunup" bize sunmadığı ne? bunları tartıp, mutsuzluğu bir doğallık olarak görüp, çözüm yollarına bakmak sanırım en doğrusu.

    bazı şeyler var, (bir kısmı günümüz koşullarında da olsa) çözümsüz. bunlarla birlikte devam etmek ya da yolunu değiştirmekse, bir seçenek değil, kişinin kendi hayatına karşı sorumluluğu. bu sorumluluğu sırtlanacak güce ulaşmak için birbirimizi teşvikse, "sosyal bir canlı" olmanın sorumluluğu.

    sanırım.

    ---

    bu yazı defalarca düzenlenmiştir.