nail-i kadim

Kimdir?

(?-1666) divan edebiyatı şâiri. istanbul’da doğdu. asıl adı mustafa’dır. dîvân-ı hümâyun’da kâtiplik yaptı. mâden kalemi başhalifesi oldu. hayatının sonlarına doğru edirne’ye sürüldü. avus­turya zaferinden sonra (1665) affedildi; istanbul’a döndü. is­tanbul’da öldü. fındıklı’da sünbülî tekkesi’nin mezarlığına gömüldü.


  1. nail-i kadim, fikrini en kısa, söz katılamayacak bir tarzda ve en ahenkli bir ifâde ile anlatır. kelime seçmekte titizdir. usta bir şairdir. bilhassa gazelleri çok güzeldir. tanzimat edebiyatı şairlerinden leskofçalı galip, hersekli arif hikmet, yenişe­hirli avni ve namık kemal üzerinde tesiri vardır.
    divânı haluk ipekten tarafından ilmî yollarla hazırlandı ve bastırıldı (1970). aynı yazar, naili kadim hayatı ve ede­bi kişiliği adlı incelemisini de yayımladı. (1973)
  2. bahârı neyleriz ol gül-izârı gonca-femin
    gülüp açılması bin nevbahâra değmez mi

    (o gül yanaklı sevgilinin gülüp açılması bin tane bahardan bile güzelken, baharı ne yapalım?)

    kadem kadem gece teşrîfi nâilî o mehin
    cihân cihân elem-i intizâra değmez mi

    (o ay parçası sevgilinin gece adım adım sana gelmesi, dünyalar kadar ayrılık acısına değmez mi?)
    dizelerinin şairi. nesre çevirince zarafetini kaybediyor biraz.

    sebk-i hindî akımının önemli bir temsilcisi olan şairdir.
  3. derûn-ı tîre-i zühhâd pür jeng-i sivâdır hep
    aceb âyînelerdir cilveger rûy-ı riyâdır hep

    (ham sofuların karanlık içleri, hep tanrı’dan gayrı şeylerin tozuyla, pasıyla dolu. gönülleri, ne şaşılacak ayna ki orada görünüp cilvelenen yüz, hep riya, gösteriş yüzü.)

    şarâbın şîre-i can olduğunda şüphe yok sâki
    ne söz kim meclisinde söylenir rûh-âşinâdır hep

    (ey sâki, şarabın, tatlı bir can şerbeti olduğunda hiç şüphe yok; meclisinde ne söylenirse hepsi de ruha bildik.)

    cihân-ı vâjgûn-na’l-i muhabbet özge âlemdir
    gedâdır şâhlar cümle gedâlar pâdşâdır hep

    (atının nalı, tersine çakılmış olan sevgi âlemi, bambaşka bir âlem; orada yoksullar hep padişah, padişahlar da yoksul)

    rıbât-ı dehr-i fânî turfa menzilgâhtır anda
    emel pâ-der rikâb ü ârzû pâ-der hevâdır hep

    (geçici dünya kervansarayı, öyle acayip bir menzil yeri ki orada isteğin ayağı, daima özengide, dileğin ayağı da havada.)

    biziz ey nâilî ol rû-siyâh-ı şerm ü haclet kim
    sevâd-ı nâme-i a’mâlimiz cürm ü hatâdır hep

    (ey nâilî, biz, utangaçlıkla öyle bir yüzü kara kullarız ki amel defterlerimize yazılan kara yazılar, hep cürümden, hep hatadan ibaret.)