1. genelde sohbeti başlatmak için sorulan, cevabın çok önemsenmediği ama kilit gündelik sorulardan biridir. ( tabii hiçbir zaman buradan ilerleyip de sohbeti derinleştiremiyorum ama olsun(*:swh))
  2. kişinin halını, hatrını sorma odaklı; standart olarak "iyiyim" diye başlayıp "sen nasılsın?" kısmı atlanan soru.
  3. bana böyle bir mesaj gelmişti. sonra şunları yazdım.

    sabır taşını çatlatacak şeyler yaşıyorum. günler yalnızca birbirini takip etmekle meşgul. günlerin hengâmesini suretimde görenler, müşvik her allahın belası günde, bir derdin bin para ettiği bu topraklarda gördükleri binlerce yüzden biri olarak bakıyorlar suratıma. bu an cebimden çıkarıp vesikalık bir fotoğraf göstersem üstünkörü tanımıyoruz diyeceklerdir yüzüme baka baka. sırf onlar haksız çıkmasın diye kendimi fotoğraftakinin ben olmadığına ikna etmeye çalışacağım. birkaç ay önce çekilmiş bir vesikalıktan iken. utanç verici hehehe. nitekim kendimi kandırmam imkânsızdır böylesi zamanlarda. başka zamanlardan biri olsa öyle kolay sıyrılırım ki maskelerden. insanlara katlanmak zorunda olmak yorucu. çünkü saçma.

    vicdanını yitirmiş insanlar olarak toplaşıp şehirlerde iç içe yaşıyoruz. iç içe giren evlerimiz, yaşamlarımız bir yanılgıdan başka her şey. herkes kendi doğrusunda ısrarcı. diretmeyen saf, iki kelimeyi bir araya getiremeyen, düşünmeye üşengeç mi sence de? öyleyse kayıtsız şartsız yanılmamız imkansızmış gibi davranmaya devam. duvarlarımız sabah otobüste veremediğimiz selamların döküntüsü. moloz yığınlarını, çürümüş ekinleri andırıyoruz. sabır taşını çatlamıyor. her sabah uyandığım yastığın, ellerimi yıkadığım suyun ve baktığımın suretin bayatlığını kokluyorum. aynanın üzerindeki su lekeleri bile yer değiştirmiyor. ne artıyor ne azalıyor. reklamlarında kocaman fillerin oynadığı kâğıt havluların yığınla biriktiği evimin kapısına çöp çıkarmak senelik işler arasında yer alıyor. buzdolabı grönland kadar yalnız. yatağım, çamaşır makinam ve ütüm dışında kullandığım hiçbir şey yok.

    kendime mesaj atıp cevap verdiğim oluyor. nasılsın? öyle işte.
  4. günlük iletişimler sırasında çok sık yöneltilmesine rağmen, vereceğiniz cevabı gerçekten merak ederek ve gerçek cevabı bilmeyi isteyerek soran insanların enderliğini zaman geçtikçe fark ettiğiniz soru.
  5. yokluğunda ilk kez soruyorum sana
    bu gün nasılsın
    kaç yıldız kümesi geçti yokluğunun üzerinden bilmiyorum
    sabahları sana günün aydın olsun diyemediğim,
    güne gülümsemediğim,
    aynalara küs olduğum günler tükettim.
    bu sabah fark ettim ki
    unutamadığım,unutmak istemediğim bizi yaşıyormuşum her günümde.
    yeşeren,sürgün vermeye başlayan umutlarımı,
    hayalimde çoğalttığım varlığının turuncu sıcaklığını,
    geceden kalma yağmur ıslaklığında
    gökkuşağı renklerine boyadığım hayallerimi özlüyorum
    her çocuk gibi uçan balonları çok sever,
    uçurtmaların renkli ve özgür dünyası olduğunu düşünürdüm.
    insan yüreği hayal ettiğince yaşar
    pembe bir dünyadan,karartılmış günlere geçene kadar
    çocuk kalırmış.
    anladım ki
    zifir günlere gebeymiş mavilerim.
    şimdi düşünüyorum da
    düşlerimi süsleyen iki uçurtma olmuşuz biz seninle.
    bazen ayrı rüzgarlarda uçan,
    bazen de aklı birbirine karışan,
    ipler koptuğunda mor çiçekli bir ağacın dalında
    sobelenen,
    hayallerince dünyayı süsleyen rengarenk iki uçurtma.
    titrek bir hayalin ışığında yazıyorum bunları.
    kağıdıma damlayan son gözyaşım kurumadan bitirmek istiyorum.
    ama aklıma ne bir söz geliyor
    ne de elim gidiyor yokluğunu biçimlendirmeye.
    hayallerim
    nasıl da süslü,nasıl yedi renkti.
    her günde bir umut saklı
    her birinde bin umut yasaklıymış meğer.
    utangaç kırmızılar yaşamışım gün doğarken
    boyalı bir uçan balona sarılan çocuklar gibi
    güneşi sarmalamışım sımsıcak.
    hasretin yüreğimi yakacak kadar kor şimdi
    umudum denizler gibi masmavi olurdu çoğu zaman
    türkülerde dillenirdi mor çiçekler
    saçlarından süzülen yağmur damlaları zamanım
    bir mısra,bir şiir gülüşüm olurdu.
    hiç düşünmezdim
    yaprak dökümü baharların sonum olacağını.
    arada bir,bu son dediğim şiirlere ağladı yüreğim.
    bu gün nasılsın diyemediğim günler biriktirdim.
    kim bilir,belki de sondur bu dizeler.
    o yüzden sormak istiyorum
    ben hiç iyi değilim.
    sen,ya sen nasılsın bu gün?

    neşe turhan
  6. çoğu zaman cevabını dinlemediğimizi fark ettirmeyecek kadar ağzımıza yapışmış bir hal hatır sorusu. bu soruyu kendime sorsam kendim de dinlemem galiba. o yüzden yazacağım.
    hassasım, yeni yeni dallanıp budaklanmaya başlamış bir fidan kadar kırılganım. üstelik bana her dokunan okşayacak zannediyorum, hep yanılıyorum. sağlam duramıyorum. hiç mi hiç güçlü hissetmiyorum. yorgunum şu an hem de çok. yorgun bir bedenim var. başım dönüyor. nasılım, nasılız? iyi miyiz? gerçekten de iyi olduğumuzu söyleyebilir miyiz? çok da kötü değiliz. hallederiz biz.
  7. idareli