1. yazmak belki bir yaşamak biçimidir. 
    yazarak yaşayanlar, yaşayarak yazanlar, yazmasa deli olanlar var. 

    niçin yazıyorlarmış, bakalım.

    ***

    behçet necatigil: “niçin yazıyoruz? aslında böyle bir sorunun yalın karşılığı, özel cevaplarımızda değil, yazdığımız eserlerdedir. görme organı olduğu halde göz, kendini ancak karşısında bir ayna varsa görebilir. niçin yazıyorsunuz? en kestirme cevap bence şu: her yazının okuyanı, arayanı var, onlar için yazıyorum…”

    hulki aktunç: “niçin yazıyorsunuz? sorusu, “niçin yaşıyorsunuz?” sorusuna çok benziyor. coşkudan, korkudan ve bazen kendimle, bazen de başkalarıyla düşünsel birleşmeden başka ne var? yazımın içiyle dışını birleştirmek için yazıyorum.” 

    italo calvino: “yazıyorum; çünkü yazmış olduğum şeylerden tatmin olduğumu hiç hatırlamıyorum. yazdığımı şu ya da bu şekilde düzeltmek, tamamlamak, ona yeni çözümler getirmek için yazıyorum. bilmediğim şeyleri öğrenmek için yazıyorum.”

    john steinbeck: “yazmanın bir büyülü yanı varsa, ki var olduğuna inanıyorum, kimse şimdiye kadar onu başkasına aktarabilecek biçimde bir formülle açıklayamamıştır. öyle sanıyorum ki işin sırrı, yazarın önemli bulduğu bir şeyi aktarmaya itilmesi, o düşüncenin yazara acı verecek biçimde dışarıya çıkmak istemesidir. neden yazılır bir kitap? insanı, yazmak için var olan bütün makul sebeplerden daha kuvvetli bir ihtiyaç yazarı buna ittiği için…”

    orhan pamuk: “yazmak, yaşanılan hayattan bir çeşit intikam almaktır. yüce bir şey yapma, yaratma, ortaya koyma yanılsamasına kendimi inandırmışımdır. bu yüce şey ile belki de kendimi kandırıyorumdur; hayata bir anıt bırakma tutkusu, bir yanılsama olabilir. bu yanılsama için çoğu zaman hayatın büyük kısmından vazgeçmişimdir. ama bunun arkasında kuvvetli bir intikam duygusu var. hayattan alamadıklarım, almaya korktuklarım, açıkça isteyemediklerim ya da karşılanmayan isteklerim üzerine, daha sonra yazımla alabileceğim bir intikam…”

    gabriel garcia marquez: “arkadaşlarım beni daha çok sevsin diye yazıyorum.”

    milan kundera: “kimsenin söylemediğini söylemek için yazdığımıza kendimizi inandırmamız gülünç bir yanılsama olmaz mıydı? kimsenin söylemediğini söylemek, herkese karşı çıkmak anlamına gelir. o halde yazmak da, işte bu karşı çıkmak zevki; herkese karşı bir başına olma mutluluğu; düşmanları kışkırtma, dostları da tedirgin etme sevincidir. ne yazık ki kitap bittikten sonra da insanların hoşuna gitmek isteriz. ama herkese meydan okuma tutkusu olan biri nasıl hoşa gidebilir? işte, mesleğimizin üstüne kurulu olduğu muazzam ve çaresiz çelişki…”

    ferit edgü: “belalı bir uğraştır yazmak! özellikle ne yazıldığı, niçin yazıldığı, kim için yazıldığı saptanmadığında. önemli sanat yapıtları; şiirler, öyküler, romanlar okuyucuya, ‘ah, içinde yaşadığımız olayları ne güzel dile getirmiş!’ dedirtenler değil, günlük olaylardan gerçeklere uzanan, okuyucunun sezgisini, düşüncesini, dünyaya bakışını değiştiren, onda bu değişme özlemini uyandıran yapıtlardır. bu tür yazarların kalemlerini yöneten, ‘nasıl yazmak?’ sorusudur. gerçek bir yazarın, bundan daha önemli başka bir sorusu yoktur.”

    marguerite duras: “insan, yazmaya başlamadan önce ne yazacağı hakkında hiçbir şey bilmez. yazı, içindeki bilinmeyendir onun. insanın kendi kişiliğinin yanında sahip olduğu bir tür yetidir… insan ne yazacağını bilseydi, hiçbir şey yazmazdı. o zahmete değecek bir şey olmazdı bu. yazmak, ‘insan yazsaydı ne yazardı?’, bunu öğrenme çabasıdır. ancak yazdıktan sonra öğrenebiliriz bunu. yazı rüzgâr gibi gelir, çıplaktır, mürekkeptir, yazıdır ve yaşamda başka hiçbir şeyin geçmediği gibi geçip gider, başka hiçbir şey değil, yalnızca o, yaşam.”

    sait faik abasıyanık: “yazmasam deli olacaktım!”

    ***

    ve yazmak üzerine filmler:

    ***

    1-quills/düşlerin efendisi – 2000

    başrollerini kate winslet, michael caine ve geoffrey rush’ın paylaştığı film, marquis de sade’nin son yıllarını anlatır. filmde ahlakın ne denli göreceli bir kavram olduğu ve ikiyüzlülüğün inkar edilen bir insan doğası olduğu anlatılır.

    2-stranger than fiction/lütfen beni öldürme – 2006

    hayatının başka bir kişi tarafından yönetildiğini fark eden harold crick’in hayatını değiştirmek için girdiği çabanın hikayesini anlatan film fantastik komedi türündedir.

    3-adaptation/tersyüz – 2002

    film, filmin kendisinin yazılma sürecini anlatmaktadır. senaryosunun charlie kaufman yazdığı filmin başrollerinde nicoles cage ve meryl streep bulunmakta.

    4-anonymous/anonim – 2011

    william shakespeare’ın sandığınız shakespeare olduğuna emin misiniz?

    5-dans la maison/evde – 2012

    arkadaşının ailesine dahil olmaya çalışan genç bir çocuğun yarattığı dünya ile öğretmeninin de bu dünyaya dahil olmasıyla sürekli değişen bir hikayenin yazılışı anlatılmaktadır.

    6-midnight ın paris/paris’te gece yarısı – 2011

    her insan kendinden önce yaşanmış zamanlara dönmek ister. bir yazarın paris sokaklarındaki düşleri ile woody allen’in romantik dilinin birleşimi.

    7-ruby sparks/hayalimdeki aşk – 2012

    genç ve ödüllü yazar calvin weir-fields’in yeni kitabını yazarken yarattığı genç kadın ruby, hiç beklenmedik bir şekilde yazarın hayatına dahil olur.

    8-the hours/saatler – 2002

    saatler’de bir yazar, bir okuyucu, bir karakter üzerine kurulu bir kitabın, filme dengeli biçimde aktarımını izliyoruz. başrollerinde nicole kidman, merly streep ve julianne moore bulunmaktadır.

    9-the ghost writer/hayalet yazar – 2010

    film, roman polanski‘nin yönettiği 2010 yapımı politik gerilim türündedir. the ghost writer, robert harris‘in the ghost isimli romanından polanski ve harris ile birlikte senaryoya uyarlanmıştır.

    10-deconstructing harry/yaramaz harry – 1997

    woody allen’ın yazıp yönettiğ film, new york’lu bir yazar olan harry’in bir sonraki kitabına başlamak için ilham duyamayışının ve içinde çektiği sıkıntıların hikayesi anlatılır.

    11-sylvia– 2003

    amerikalı şair ve yazar sylvia plath’ın hayatının anlatıldığı film dram türündedir ve filmde s. plath’ı gwyneth paltrow canlandırmaktadır.

    12-barton fink – 1991

    barton fink, coen kardeşler‘in yazdığı, yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği 1991 abd yapımı film. 1941 yılında geçen filmin başrollerinde, hollywood‘taki bir film stüdyosu için senaryo yazmak üzere işe alınan new york’lu oyun yazarını canlandıran john turturro ile yazarın kalmakta olduğu harap durumdaki hotel earle’de yan komşusu olan sigorta satıcısını canlandıran john goodman yer alır.

    13-the words/çalıntı hayat – 2012

    rory jansen yayınlanan ilk kitabıyla dünyaca ünlü başarılı bir yazar konumundadır. her şey yolundayken yıllar sonra hayatına gizemli bir adam girer ve sebebi çok şaşırtıcıdır.

    14-misery/ölüm kitabı – 1990

    arabası ile kaza yapan bir yazarın, bir hemşire tarafından bulunup yardım için evine götürülmesi sonucu aralarında hiç beklenmedik sohbetlerin gelişiminin konu alındığı film stephen king’in gerilim türündeki kitabının uyarlamasıdır.

    15-chinese coffee/çin kahvesi – 2000

    harry mücadeleci bir yazardır ve yaşamını kovulmadan önce kapıcı olarak sürdürmektedir. zar zor yazmakta ve maddi açıdan çok umutsuz olan harry, bir gün eski arkadaşının yanına borcunu geri almak için ziyarete gider.

    16-secret window/gizli pencere – 2004

    acı verici bir boşanmanın ortasında olan morty rainey’nin tüm enerjisini bu durum yok etmiştir. yaratıcılığını kaybeden morty tek satır bile yazamaz hale gelmiştir. kendisini çok kötü hisseden morty, bir gün hayal gücünü etkileyecek bir olayla karşı karşıya gelir.

    ***

    evet evet, bir yaşamak biçimi...

    (el emeği göz nuru bir derlemeden ziyade, hangisi olduğunu şu anda hatırlayamadığım bir edebiyat dergisi ve yine hangisi olduğunu hatırlayamadığım bir internet sitesinden yararlanılarak oluşturulmuş notlardır.)
  2. "evet, yazmak zorundaydım, yoksa çıldıracaktım." der rilke. aynı bu yüzden yazma ihtiyacı duyumsuyoruz. çünkü dile getirilemeyen düşünceler, git gide bir ağırlık gibi düşer dimağımıza. işte bu rahatlama hissiyatını yaşamak zorunda olduğumuz için yazıyoruz. insanlara anlatamadığımız için, anlatsak bile anlamayacaklarını düşüneceğimizden yazıyoruz.
    zadig
  3. bu sorunun cevabını turgut uyar palyaço'da veriyor. diyor ki:

    yazdım, yazmasam ağlayacaktım.
  4. etrafınızda sizi anlayacak kimse yoksa, kimseyle paylaşamıyorsanız, işte o zaman yazmak zorunda kalıyorsunuz. bazen sadece kendi kendinize günlük tutmak bile bu konuda size çok yardımcı olabiliyor.

    benim için her zaman "yazmak, intiharı ötelemektir".
    isk
  5. yaban ellerde, anadilinizde konuşup anlaşacağınız paylaşacağınız kimse yoksa etrafınızda yazmaya başlıyorsunuz ister istemez..
  6. intiharı aşan tek şey sanat olduğu için.
  7. hislerimi hatırlamak için yazarım.
    gfy
  8. asli görevimiz olan yaşamaktır, yazmak değil.

    fakat yazıyoruz çünkü, o yaşadığımız zamanı veya sevgiyi veya nefreti veya o ufkumuzu bir anda açan bilgiyi öğrendiğimizde bunu anlatmak istiyoruz.
    bizler insanız.
    şüphesiz her şey bizi hayatta kalmaya iter.
    fakat neden yaşlandıkça o güzel günlere dönmek isteriz?
    neden hep o güzel günleri yazarak yahut kafa şişirerek bir şekilde anlatmak isteriz?
    çünkü bir türlü kıramadığımız zamanı esnetmek için.

    insanın tek yenemediği şey zaman.
    ne kadar üzücü değil mi?
    yenemediğimiz bu akıp giden zamanda bir şey bırakmak.
    bundan 5 yıl önce yazdığın bir anı.. o 5 yıl öncesine aittir.. fakat biz sürekli yenileniyoruz.. o eskide kalan şeyin senin zamanla olan savaşında sana yardımcı olacağını sanıyorsun. oluyor da çünkü ileriye gitmek için hep geçmişten güç alıyorsun.
    bu yüzden antika eşyalar görünce insanın içi kıpır kıpır olur..

    şu an yazdığım bu yazıyı 5 yıl sonra yine okuyacağım ve zamanın ilerleyişini yine aklım almayacak..

    5 yıldır görmediğin arkadaşın birçok değişim yaşayacak onu gördüğünde aklına ilk zaman gelecek. bu seni kaygılandıracak üzecek belki ama yine de buruk bir sevinç olacak içinde; çünkü zaman umuttur.

    bu zamanla olan ilişkimiz yahut bu yer çekimi her ne dersen de işte, bu ileriye doğru akıp giden şey bizi birlikte tutmak için var.

    yazmalıyım çünkü bu içimdekini bir başkasına anlatamam. bu içimdeki duygu veya her ne boksa çok güzel bir şey fakat onu dile dökemiyorum çabucak. bu yüzden oturup bir bilgisayarın başına saatlerce hissediyorum bu yazdığımı. onu kelimelere dökmeye çabalıyorum bu bazen saatlerimi alıyor bazen şans eseri ellerim duygularımla tikel oluşumumdan habersiz bir anda bir bütün olup kendi kendine yazıyor.

    asla zorla yazmaz insan çünkü bu onun yaradılışında yoktur çünkü insan yazmadan da yaşayabilir.
    fakat eline kalemi alma isteği gelmişse o ilham denilen mucizevi şey bir türlü anlatılamayan o yoğun duygu gelmişse,
    insan yazar.
    işte bu yüzden o güzel edebiyatçılar vardır bu yüzden mozart vardır bu yüzden sanatın kendisi vardır, o yoğun duyguyu insan kendine anlatmak istediği için.. zamanın içinde sonsuzluğa gitmesini değil zamana direnip ilerlememesini istediği için..
  9. daha iyi olmak için yazarız. ama öyle nobel almak için falan değil. kendimizi daha iy ifade etmeyi öğrenmek, kelimeleri doğru sıra ile güzel bir bütün oluşturmak için. yemek yapmak gibidir, deneme ve yanılma olmadan daha iyi yazılara ulaşamayız. daha güzel ifadeler bulmak için de daha çok yazarız. her yemek yapan şef değildir her yazan da yazar değildir. önemli olan iki yumurtadan omlet yapan insanın mutluluğunu ve doygunluğunu yazarken yaşamaktır.