• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.78)
nefes vatan sağolsun - levent semerci
 “nefes : vatan sağolsun”,   2365 metre yükseklikteki karabal jandarma karakolu'nu korumakla görevlendirilen bir yüzbaşı komutasındaki kırk askerin hikayesidir. büyük çaplı bir sınır ötesi operasyonun başlamasıyla, telsiz röle istasyonunun bulunduğu karabal jandarma karakolu'nun önemi daha da artmıştır. çünkü operasyona katılan birliklerin haberleşmesi artık bu röle istasyonu ile sağlanacaktır. güneydoğu’da ırak sınırına yakın bir ilçedeki komando tugayı'nda görevli yüzbaşı ve emrindeki askerler, tipi ve karla mücadele ederek iki gün süren intikalin ardından karakola ulaşırlar. karakol'da bulunan jandarma askerleri ile birlikte geçirdikleri günlerde acıyı, sevinci ve hasreti paylaşırlar; son güne kadar karakolu ve telsizi koruma görevlerini yerine getirmek için mücadele ederler.
 


  1. vatan, millet temalı film yapmayı pek beceremeyiz biz. işte yılların geleneği, genetiği cüneyt arkın filmlerimiz malum. ancak bu film, bu peşin hükmü yerle yeksan ediyor. büyük çoğunluğu amatör oyunculardan kurulu bir filmin sırıtmayan oyunculukları, enfes sinematografisi, özellikle son çatışma sahnelerindeki gerçekliğiyle türk sinemasının kenarda bırakılan filmlerinden biri nefes: vatan sağolsun.
  2. 2009 yılında gösterime giren 128 dakikalık türk filmi.

    film hakkında söyleyeceklerim var. buyrun:

    !---- spoiler ----!

    karabal jandarma karakolunu korumakla görevli bir grup askerin yüzbaşı mete (mete horozoğlu) komutasındaki başka bir grup asker tarafından desteklenmesi suretiyle bölgedeki düşmanlara karşı direnişleri söz konusu. film tipik asker filminden öte bir film. ağır tempoda ilerleyen konunun aslında tam olarak ayakları yere basmıyor. yani; amaç karakolu korumak mı yoksa bir çatışmada silah arkadaşlarını kaybeden bir komutanın kişisel hesabı mı? burası biraz karışık. çünkü; yüzbaşı mete gelene kadar karakolda kim kime dum duma. yırtık bayrak, uyuyan asker ve hatta uyuyan karakol komutanı detayları tam olarak ümitsizlik ifadeleri kanımca. yüzbaşının gelişiyle karakola bir düzen geliyor. çevre taraması yapılıyor, disiplin sağlanıyor. fakat, bu noktada, film hakkında okuduğum onlarca eleştiride de paylaşıldığı üzere yüzbaşının düşman komutanı olan "doktor" için bu derece ihtiras duymasını anlayamadım açıkçası. silah arkadaşının pusuda şehit olması yüzbaşının kimyasını değiştiriyor. konu bir anda "intikam alma" gibi şekilleniyor. halbuki filmin tam da başında nöbette uyuyan asker için düzdüğü tirad çok etkileyiciydi. ana fikir "sen uyursan herkes ölür" olan bu konuşmasında mete yüzbaşı birbirleri için yaşamak zorunda olduklarını öğütlüyordu. fakat neticede kendi ihtirasına yenik düşmüş tablosu çizildi.

    tüm bu acımasız eleştirilerin yanında gözden kaçırmamak gereken bir veya birkaç hususun da altını çizmek gerek. dağın başında, ırak sınırındaki bir karakolda, emrindeki gencecik askerlerle ki çoğu henüz çatışmaya dahi katılmamıştır, silah arkadaşını kaybetmiş bir komutanın içsel çalkantıları çok güzel bir şekilde yansıtılmış perdeye. askerler arasında "kürt" bir karakterin olması da filmin çekildiği dönem itibariyle bir çeşit "kürt açılımı" politikasına destek verir nitelikte. "kardeşin kardeşi katli" mottosu da araya sıkıştırılmış durumda. film boyunca karakol duvarındaki "varna savaşı" tablosunun gösterilmesi osmanlıcılık mı yoksa asker toplum mesajı mıdır, orasına karar veremedim. fakat "savaşçı kimlik" yansıtması dersek çok da uzak konuşmuş olmayız sanırım.

    askerlerin aileleri ile konuşmaları, kendi aralarındaki içsel seyahatleri, kesitler halinde askerlerin eğlendikleri sahneler, kurşun sesleri eşliğindeki ara sahneler aslında filmin bir savaş filminden çok psikolojik bir dram olabileceğine dair ipuçları veriyor. bayrak ve atatürk görüntüleri de filme çok fazla anlam katmış. namaz kılan asker, muska taşıyan asker (sanırım bu aynı asker) figürleri, organ bağışı sahnesindeki arguman, nöbetlerdeki kaderci argumanlar da filmin tam bir harman olmasını sağlamış.

    ağır yaralı yakalanan kadın düşmanın sorgusu sırasındaki psikolojik baskı ve yüzbaşı mete'nin bu baskıyı kaldırmakta zorlanması ve fakat buna rağmen düşmanın yaşatılması için yardım istenmesi (helikopter) gibi detaylar da türk askerine yönelik iyi hazırlanmış sahnelerdi. yine bu sahnede yaralı için helikopter desteği isteyen askere komutanın verdiği cevap da düşündürücüydü:

    - komutanım, helikopterle aldırmamız lazım, yarası ağır.
    - öyle her yaralı için helikopter mi çağrılırmış. amerikan ordusu muyuz biz?

    filmin sonuna kadar olan bölümde yaşanan depresyonlar, çatışmalar, beklentiler, ümitsizlik ve sükunet ortamı yerini çok gerçekçi ve had safhada etkileyici bir final sahnesine bırakıyor. tüm film boyunca işlenen detaylar bir anda yerini gerçeğe bırakıyor: ölüm! tek gerçek! herkesin bir şekilde yüzleşeceği şey! bir sahnede askerler "uyurken ölürsek şehit olur muyuz?" gibi bir argumana giriyorlar. etkileyici bir başka sahne buydu bence. savaşın kazananı yoktur ve savaş da bir şekilde biter. aslında yaşananların savaş mı yoksa başka bir şey mi olduğu filmde tam olarak anlatılamamış. komutanla doktor'un diyalogları aslında bu konuyu tohumlamaya çalışıyor; fakat, yeterli olmamış gibiydi bence. daha sık ve daha derin konuşmalar olabilirdi belki de.

    final sahnesinin çekimleri çok etkileyici. ışık düzeni harika. karakolun bir iki "rpg" ile parçalara ayrılması çok gerçekçi ve etkileyici olmuş. ilk dalgada askerlerin neredeyse yarısının ölmesi de tüyler ürperticiydi. bu sahnelerde kurşunları hissedebiliyorsunuz. tüm olumsuzluklara rağmen çatışmaya devam edilmesi, karakol doktorunun yaralılara müdahale etmeye çalışması, askerlerin görev yerlerine geçmeleri ve zifiri karanlığa rağmen çatışmaları tam anlamıyla insanın kanını donduran cinsten. bu sahnelere kadar yapılabilecek tüm anti-militarist eleştiriler anlamlarını kaybediyorlar. bu aşamadan sonra yapmanız gereken tek şey nefes almak, hayatta kalma mücadelesi.

    !---- spoiler ----!

    filme imdb puanı 8,2/10 verilmiş. kanımca uygun bir derecelendirmedir. askeri, savaş, psikolojik, dram vb. türlerin hangisine girer bilemiyorum; fakat, hak ettiği değeri görmediğini düşündüğüm derecede iyi bir film olduğunu düşünüyorum.

    iyi seyirler.