• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (6.64)
nymphomaniac - lars von trier
2013 yapımı iki bölümlü dram film. başrollerinde charlotte gainsbourg, stellan skarsgård, stacy martin, martin solibakke, shia labeouf, jamie bell, christian slater ve connie nielsen'ın yer aldığı filmin kısa bir sürümü 25 aralık 2013'te danimarka'da gösterime girdi. türkiye'de 14 mart 2014 tarihinde ilk bölümü gösterime girmesi planlanan film rayting değerlendirmesi yapan kurul tarafından yasaklanmıştır.

birinci bölümde erkek düşkünü bir kadın olan joe’nin (charlotte gainsbourg) hayatını konu ediniyor. seligman (stellan skarsgård) soğuk bir kış gecesi, joe’yi sokakta dövülmüş bir halde bulur. onu evine götürüp yaralarını iyileştirirken, jeo geçmişinden bu yana kendi erotik hikayesini anlatmaya başlıyor.


  1. lars von trier sinematografisinin "ara" filmidir. von trier bunun sıklıkla yapar; (bkz: element of crime) dan sonra gelen (bkz: epidemic) , breaking the wavesden sonra doğan - ve muazzam dehalıkta - (bkz: idots) buna örnektir.
    lars daha gençlik yıllarından pornografi - ki, değildir - tabanlı bir film yapmak istediğini söylemişti. kendisini bu filmle özgür bırakmış, yetkin bir yönetmen - hani o dogville ve dancer in the darkı çeken birisi olarak - değil de, kafası karışık ve ilk filmini sınırlanamaz özgürlük ve saflıkla çekmeye çabalayan yeni yetme gibi rahat bırakmıştır.

    o yüzden de film bir hayli didaktik olmuş. her şeye deterministik açıdan yaklaşılmış. her eylem cevabını bulmuş ve idiot konumuna koyulan izleyicilerin bir çoğu da filme aynı damgayı bu vesileyle yapıştırmış.
    filmin bir de entelektüel boşalışı var. trier sanki bir kilisede günah çıkartırcsına birikimini konuşturmuş. filme çerezlik gözüyle baktığınız zaman bu rahatsızlık vermiyor açıkcası. hatta filmin bana kattığı en önemli şey sonunda thomas mannın doctor faustusuna otuz lirayı terlemem oldu ki, şeytanın gülümsemesinden bahseden ve pasajın faustusda geçtiğini belirten seligmanın gülüşünü kitabın o kısmına ulaştığımda kendi yüzümde hissettim.
    ancak böylesine entelektüel kırbaçlardan bir çok trier izleyicisi rahatsız olmuş. bakın, sıkı godard izleyicileri beni daha iyi anlayacaktır; godarda aynısını yapar, bakın bunları okudum, izledim, bunan inanırım, hadi siz de inanın dediği zannedilir ama öyle değil. godard sinemayı birikimiyle tokatlarken fantezi gösterisi sunmuyor, aksine işi şova dönüştürüyor. tarzının getirisi olan şova. artık bu tarza dönüşmüşse izleyici yadırgamıyor. bir film şans verir, sonra beğenmezse bir daha adını anmaz, yüzüne bakmaz. fakat godard izleyicisi iyi bilir ki, böylesine godardyan şov görmezse, o film godard filmi değildir ve bu yaşlı fransız, sinemasına ihanet etmiştir. ancak sıkı trier izleyicisi eğer filme tekrar ettiğim gibi çerez muamelesi yapmazsa, bundan rahatsızlık duyar. zannımca rahatsızlığa gerek yok, orta, para kazandırmaya endeksli, bir film. ki, zaten en kaba yüz çarpma olayı olan entelektüel tecavüzü görmeyen seyircilerin büyük kısmı trier filan izleyicisi değildir ki, dikkat edilirse çoğunlukla hep pornografi (bu filme kıyasla az bile olsa, cinsellik teması von trier sinematografisinin olmazsa olmazıdır) konuşulup, tartışılmış.
    onlar joeyu ve seligmanın erkeklere has final hareketini anlamakta olsunlar, biz hep beraber (bkz: the house that jack built) a odaklanalım.
  2. hayata dair sağlam tespitler içeren, izlenmesi de keyif veren bir film. yaygara koparıldığı kadar erotik içerik falan da dikkatimi çekmedi. bizim türk dizilerinde bile daha belirgin bi hal var. burada kişinin tatminsizlik yaşaması konu ediliyor ve bunu gerçekten izlerken hissedebiliyorsunuz.

    adamın filmin sonunda yaptığı da iş değil yani bu arada.
    abi
  3. yaygarası koptuğu kadar bir film değil. sanat dediğin bir şeyi anlatma yoludur, anlatacak bir şeyin yoksa bir şey de üretemezsin. anlatılan şeyin cinsellik ve aşkla ilgili olması dolayısıyla filmin de görece açık sahneler içermesi normal, hatta gerekli.

    !---- spoiler ----!

    "yaygarası koptuğu kadar" derken, sahnelerin açıklığından bahsediyorum. yoksa film bana kalırsa olağanüstü. filmde öyle sahneler var ki gerçekten filmi unutulmaz kılıyor: joe'nun, ağacını tepenin üstünde bulması, 3 partnerinin bach polifonisine entegre olması, 15 yaşında arkadaşıyla tren seyahatine çıktıklarındaki sahneler, yine orda " zevk alamazsan şekerleri düşün" lafının altında yatanlar, seligman'ın neredeyse her araya girişi vs. vs... ayrıca bir de joe evde yokken bebeğin pencereye yaklaştığı sahne ve arkada çalan müzik, zaten antichrist - lars von trier'i izleyenlerin ayrıca bir nefeslerini kesmiş ve tüylerini diken diken etmiştir.

    !---- spoiler ----!

    filmle ilgili sevmediğim tek nokta ise (4 saat olması bile kabul) filmin sonu. filmin başından itibaren o olmasın diye dua ettim, velhasıl oldu efendim, yine de başyapıt.

    ekleme: filmde joe için yukarıdaki girişte "erkek düşkünü" denmiş ama joe erkek düşkünü değil seks düşkünüdür.
  4. !---- spoiler ----!

    j: mutlu musun?

    s: ilk önce sağ elimin tırnaklarını kessem de evet mutluyum.

    j: ???

    s: ben insanları ikiye ayırırım: önce sol elinin tırnaklarını kesenler ve önce sağ elinin tırnaklarını kesenler. önce sol elin tırnaklarını kesenler kaygısız ve hayattan zevk almaya meyillidir. otomatikman önce kolay işi yapar zor olanı sonraya bırakırlar. sen hangisisin?

    j: ben kesinlikle ve her zaman önce sol elimin tırnaklarını keserim. bu bir seçim değildir. ilk olarak hep zevkin peşinden giderim. sol el bittikten sonra geriye sadece sağ el kalacağından en kolayı gene sağ el olur.

    s. hmm. hiç bu şekilde düşünmemiştim.

    !---- spoiler ----!

    repliğiyle beni benden almıştır