1. kızılderili inancına göre: uykusuz kaldığımız gecelerin sebebi, aslında bir başkasının rüyasında uyanık olmamızmış.
  2. Ömer hayyam denklemleri çözerken bilinmeze Arapça "şın" harfini vermiş. bu ispanyollara geçerken "şey" adını almış ve oradan yunanlara geçerken "xay" haline dönüşmüş. Bu da bizim bugünki kullandığımız "x"e kadar böyle gelmiştir. Matematikte bilinmeyene "x" dememizin hikayesi buymuş işte.

    kaynak

    Not: ayrıca amin maalouf'un semerkant kitabında da geçiyor diye biliyorum yanlış olmasın.
  3. türkçe'deki günlerin kökeni
    >pazar: farsça'daki "bazar"(satış yapılan yer) kelimesinden gelmesi. muhtemelen pazarın kurulduğu gün olduğu için "bazar" denmiştir.
    >pazartesi: tahmin üzere bazar+ertesi şeklindedir. pazarın kurulduğu günün ertesi şeklinde
    >salı: arapça'daki "üçünçü" anlamına gelen "salis". haftanın üçüncü günü anlamında
    >çarşamba: farsça'daki "çehar" (dört) ve gün anlamına gelen "şenbe" kelimelerinin birleşimi. dördüncü gün anlamında.
    >perşembe: farsça'daki "penç"(beş) ve "şenbe"nin birleşimi. beşinci gün anlamında.
    >cuma: arapça'daki "cem" (toplanma ) kökünden türemesi. müslümanların toplanma günü.
    >cumartesi: cuma günü ertesi anlamında.
    not: bazar kelimesinin ingilizce'deki karşılığı "bazaar" şeklinde. bu iki dilde birçok benzerlik mevcuttur. bazı uzmanlar bu iki dilin 6500 yıl önce ayrıştığını iddia ediyor.
  4. ufku iki katına çıkarabilecek gibi olmasa da hapishanenin doğuşu kitabında yer alan, ilgimi çeken, cezaya ilişkin bazı kasvetli ve tarihi bilgiler.

    "...suçun herkesin önünde itiraf edilmesi uygulaması fransa'da ilk kez 1791'de kaldırılmış, kısa süreli bir geri dönüşten sonra, 1830‘da yeniden kaldırılmıştır; kazığa bağlama ise 1789’da ilga edilmiştir; ingiltere için bu tarih 1837'dir..."

    "damgalama^:suç işlediğine dair iz bırakmak, bir uzvun kesilme vb.^ ingiltere'de (1834) ve fransa'da (1832) kaldırılmıştır; hainlerin parçalanması cezasını ingiltere 1820'de artık tam olarak uygulamaya cüret edememektedir (thistle- vvood'un gövdesi parçalara ayrılmamıştır). yalnızca kamçılama hâlâ bazı cezalandırma sistemlerinde (rusya, ingiltere, prusya) varlığını sürdürmektedir..."

    "fransa'da infazların ılımlılığına bir süre dayatmıştır. baba katilleri ve onlarla aynı düzlemde görülen hükümdar katilleri, darağacına kara bir örtüyle götürülüyorlar; 1832 tarihine kadar burada elleri kesiliyordu."

    "1760'ta ingiliz hukukunda yer alan idamlık 160 suç saymaktaydı ve bu rakam 1819'da 223'e çıkmıştı."

    avrupa'da neredeyse 19. yüzyılın ortalarına kadar ayin benzeri törensel gösterilerde suçlu bedenini, çeşitli işkence usulleri ile "1000 defa öldürmek" için azap çektirme görülüyor. öyle ki fransa'da belli bir dönem kafa kesme cezası soylu cezası olarak görülmüş.

    1 aralık 1789'da guillotin'in önerisiyle onaylanan "mahkum başına tek bir ölüm ve bu ölüm tek bir darbede" hükmü ile ilk olarak 1792'de kullanılmaya başlanan giyotin yaygınlaşıyor.

    (bkz: hapishanenin doğuşu - michel foucault)
  5. venezüela 'da şehrin mahallelerinde kurulan üretim merkezlerinin (nucleo) birinde ayakkabı fabrikasınının kutularından çıkan oyun kartları.

    "hayatın yüksek değerleri oyunu" olarak isimlendirilmiş, kutunun içi, üzerinde futbolcu veya araba resimleri olan kartlarla birebir aynı benzerlikte. fakat buraya kadar çok normal, ancak her kartın üzerinde devrimin venezüalla'ya getirmeye çalıştığı erdemler yerleştirilmiş ve her bir erdemin bir puanı var. oyunun nasıl oynanacağı kutunun içerisinde yazıyor.

    erdemler sırasıyla, çoğulculuk, dakiklik, düzenlilik, arkadaşlık, hoşgörü, birlik, dürüstlük, alçakgönüllük, eğitimde devamlılık, paylaşmak, çok seslilik, saygı, birlikte yaşamak, dayanışma, aile, sorumluluk, gönüllülük, kendini adama, özgürlük, barış, aşk, uyumluluk ve güven. çocuklara ahlaki değerleri bu şekilde öğretme gayretindeler.

    not: resim bulduğumda editleyecegim.
  6. kişi daha önce bulunduğu mekanlarda hiç bulunmamış, daha önce konuştuğu insanlarla hiç konuşmamış gibi hissedebilir, sık sık yaşadığı bir şeyi ilk defa yaşıyormuş duygusuna kapılabilirmiş. bu yaşadığımız olayları, hiç yaşamamış olarak hissetme durumuna jamevu denirmiş. dejavu'nun tersiymiş.

    (bkz: jamevu)
    (bkz: dejavu)
  7. zerdüştlük dininde;

    -kutsal bakire
    -su üstünde yürümek
    -miraca yükselmek, yaratıcıyla konuşmak
    -cennet ve cehennemi ölmeden görmek
    -çok tanrıyı tek tanrıya indirgeme
    -mehdi-mesih
    -6 günde yaratılış.
    -son peygamber

    gibi motifler olması.
    zerdüşt'ün, milattan önceki yüzyıllarda yaşamış olması. diğer dinlere temel oluşturması.
    abi
  8. özellikle eskilerin delilere karşı kullandığı 46'lık kelimesindeki 46'nın 765 sayılı eski türk ceza kanununun 46.maddesi olması. bu nedenle "o kırkaltılık ona çok yaklaşma, seni vursa ceza bile almaz" denir.

    ilgili madde : "fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini tamamen kaldıracak surette akıl hastalığına duçar olan kimseye ceza verilemez."

    aynı şekilde hepimizin sıkça duyduğu 2b arazi de 6831 sayılı orman kanununun 2b maddesidir.

    ilgili madde : "b) 31/12/1981 tarihinden önce bilim va fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları, orman sınırları dışına çıkartılır."

    hukukun bu denli hayatımıza girmesi fakat çoğumuzun bundan haberdar olmamamız beni şaşırtmıştı.

    -----------------

    günümüzde bazı insanların kendini tanıtırken kullandığı bendeniz kelimesindeki bende kul köle demektir. yani bendeniz demek kulunuz, köleniz anlamına gelir.
  9. tim urban kişisinin yazdığı wait but why blogunun büyük fanlarındanım. blogda insanın ufkunu üç beş katına çıkaran her daldan bir sürü konunun ele alınması yetmezmiş gibi, bütün bunlar sık sık kahkaha attıran bir dilde anlatılıyor.

    mevzubahis blog sayesinde ufkum bir hayli genişleyince, bir best of yapıp sizlere armağan etmek isedim. (arkadaşlarıma önerip okumadıklarında arama mesafe koyduğum için arkadaşım kalmadı (yazılar biraz uzun) siz zaten hiç benim olmadığınız için okunmazsa çok hüsran yaşamam diye düşündüm^:swh^)

    why generation y yuppies are unhappy
    wait but why ile ilk tanıştığım, "oha lan benim bu" nidaları arasında okuduğum yazı. günümüz y kuşağının neden bu kadar mutsuz olduğunu, en basit haliyle "mutluluk = gerçekleşen - beklenti" formülüyle açıklıyor. bir çok y kuşağı bireyi "gökkuşağı kusan unicorn" olduğuna inandırılarak büyüdüğü için gerçek hayat suratlarına çarpınca neye uğradığını şaşırıyor. mutlu olmak için ne yapmak lazım, bu aldanmadan nasıl çıkarım diye düşünenlerin okuması gereken bir yazı.

    what makes you you?
    "seni sen yapan ne?" sorusunun ışınlanmayla bağlandığı fantastik yazı. saçını kestiğinde sen olmaktan çıkıyor musun? hayır tabi. peki kolun kesilirse? yine hayır. peki tek tek organlarını başka bir insanla değiştirmeye başlasak? hangi noktada sen olmaktan çıkarsın? beynin aktarılınca mı? o zaman beynini bir bilgisayara aktarabilsek o bilgisayar sen olmuş olur musun? peki ışınlanma icat edilebilirse, londra'daki tüm hücrelerin yok edilerek new york'ta tekrar yaratıldığında new york'ta aletten inen gerçekten sen mi oluyorsun? bir hata sonucu londra'daki alet hücrelerini zamanında yok edemeden new york'taki alet sorunsuz çalışarak bir kopyanı yaratırsa, kopyalardan hangisi sen olursun? londradaki sen ölmeyi kabul eder mi? düşündükçe kafaları yemelik.

    the ai revolution: the road to superintelligence our immortality or extinction?
    kafaları yemelik bir başka yazı. yapay zeka teknolojisinin gümbür gümbür geldiğini anlatıyor. bu alanın önde gelen bilim adamlarının önemli bir kısmı 2040 yılına kadar süper zekaya ulaşacağımızı tahmin ediyor. yazının ilk kısmı çok yakın gelecekte süper zekaya ulaşmamızın nasıl bu kadar olası olabileceğini anlatıyor, ikinci kısmıysa süper zekaya ulaştığımızda bu buluşumuzun bizim kurtuluşumuz mu (ölümsüzlük) yoksa sonumuz mu (insan neslinin tükenmesi) olacağıyla ilgili.

    the fermi paradox
    uzayda gerçekten yalnız mıyız? basit bir hesaplamayla, dünya üzerindeki her kum taneciği başına uzayda 100 tane dünya-benzeri gezegen var. dolayısıyla istatistiksel olarak evrende yalnız olmamız çok mümkün gözükmüyor. yazı "peki herkes nerede?" sorusuna dair teorileri anlatıyor. okudukça katiyen yalnız olmadığımıza kanaat getiriyoruz.

    bonus: the bunny manifesto
    tavşanların hepimizi kandıran ve kimlik bunalımındaki garip yaratıklar olmasıyla ilgili ^:swh^

    özetle tanım: wait but why isimli blogun kesinlikle içinde olduğu şeyler. okuyunuz.
  10. enstrüman çalmanın beyin üzerinde etkileri,
    müzisyenler ellerine enstrümanı her ellerine aldıklarında beyinlerinde havai fişeklerin patladığını biliyor muydunuz? müziği okurken, kesin ve çalışılmış hareketleri yaparken dışarıdan sakin ve odaklanmış gözükebilirler. ama beyinlerinin içinde bir parti dönmektedir. bunu nasıl mı biliyoruz. son 20-30 sene de sinirbilimciler gerçek zamanlı incelemeler ile beynimizin nasıl çalıştığı hakkında dev buluşlar yaptılar.

    bunun için fmri ve pet tarama aletlerini kullandılar. insanlar bu makineye bağlandıklarında okumak veya matematik problemleri çözmek gibi görevlerin her birinin beyinde karşılığı olan bölgeleri ve bunların o andaki etkinliklerini gözlediler. araştırmacılar, katılımcılara müzik dinletince havai fişekler gördüler. beyinlerin bir çok noktası aynı anda parlıyordu. beyin, sesi işleyip melodi ve ritim gibi parçalara ayırdıktan sonra hepsini bir araya getirerek birleşik bir müzik deneyimi oluşturuyordu. ve beynimiz bütün bu işi , müziği ilk duyduğu anda ayağımız tempo tutuncaya kadar kısa sürede yapıyordu.

    fakat bilimadamları müzik dinleyenlerden ziyade müzisyenlerin beynini incelemeye başlayınca küçük havai fişekler dev bir şölene döndü.ortaya çıktı ki müzik dinlemek beyni gayet ilginç etkinliklere soksa da enstrüman çalmak beyinde bütün bir vücut egzersizi yapmak ile eşdeğer. sinirbilimciler beynin bir çok alanın parladığını, aynı anda farklı bilgileri karışık, birbiriyle ilgili ve şaşırtıcı derece de hızlı bir seride işlediğini gördüler. ama müzik hakkında beyni böyle aydınlatan şey nedir. bu araştırma hala yeni sayılır ama sinirbilimcilerin gayet iyi bir fikri var.

    enstrüman çalmak beynin hemen hemen tüm bölümlerini aynı anda meşgul ediyor, özellikle de görsel, işitsel ve motor korteksini. ve başka herhangi bir eksersiz gibi enstrüman çalmaya disiplinli ve planlı çalışma, bu beynin işlevlerini güçlendiriyor, ve bu güce başka aktivitelerde başvurmamızı sağlıyor.müzik dinlemek ve enstrüman çalmak arasındaki en büyük fark, ikincisinin beynin iki yarımküresi tarafından da kontrol edilen ince hareket becerilerine ihtiyaç duymasıdır. aynı zamanda sol beyinin daha ilişkili olduğu sözel ve matematiksel keskinlik ile sağ beynin öne çıktığı yenilikçi ve yaratıcı içeriği birleştirir. bu sebeplerden, enstrüman çalmanın beyindeki carpus callosum bölümünün, yani iki yarım küre arasındaki köprünün hacmini ve etkinliğini arttırdığı görülmüştür. böylece beyindeki mesajlar daha hızlı ve daha çeşitli yollardan iletilebilir. bu, müzisyenlerin hem akademik hem sosyal ortamlarda sorunlara daha etkili ve yaratıcı çözümler getirmesini sağlar. müzik yapmak, duygusal içeriğini ve mesajını, üretmeyi ve anlamayı da kapsadığı için, müzisyenlerin genelde daha yüksek sevilerde yürütme işlevi vardır. yani planlamayı, strateji üretmeyi, detaylara dikkati içerirken aynı anda kavramsal ve duygusal alanları analiz etmeyi gerektiren birbiriyle bağlantılı göreler kategorisi. bu becerinin aynı zamanda hafızamızın çalışma sistemine de etkisi vardır. ve gerçekten de, müzisyenler daha hızlı efektif hatırlayarak, saklayarak gelişmiş hafıza becerisi gösterirler. çalışmalar, müzisyenlerin yüksek derece de bağlantılı beyinlerini her bir anıya birden çok etiket vererek kullandığını bulmuştur. örneğin, kavramsal bir etiket, duygusal bir etiket, işitsel bir etiket ve bağlamsal bir etiket. adeta iyi bir arama motoru gibi. peki bütün bu faydaların örneğin spor yapmak yada resim yapmak yerine sadece müziğe özel olduğunu nasıl biliyoruz. ya da müziğe yeni başlayan insanlar zaten en başından akıllı olabilir mi.
    sinirbiliciler bu konuları da araştırdılar, fakat şimdiye kadar bulduklarına göre bir müzik aletini çalmayı öğrenmenin sanatsal ve estetiksel alanları diğer bütün etkinliklerden farklı, diğer sanat dalları da dahil. ve aynı seviye de kavramsal beceri ve sinirsel işlem gösteren katılımcılar arasından yapılan rastgele çalışmaya göre, bir müzik öğrenimi görmüş olanlar diğerlerine nazaran birden çok beyin bölgesinde gelişme gösterdiler.
    enstrüman çalmanın zihinsel yararları hakkında yapılan bu yakın tarihli araştırma zihinsel işlemler hakkındaki anlayışımızı geliştirerek beynimşzdeki harika orkestrayı yaratan iç ritimleri ve karmaşık etkileşimi ortaya çıkardı.