1. her gün biraz daha fark ediyorum ki, yeni neslin daha çok bilgiye değil, daha çok ilgiye, daha çok sevgiye ihtiyacı var.
    ve belki de daha çok anlaşılmaya...
    ailelerinin bir iki yanlış yaptı diye daha çok zorladığı ya da her dersten özel ders aldırdığı etüt merkezlerinden çıkarmadığı çocukların geleceğe bir mesajları var:
    beni ihmal ettiğin kadar ihmal edileceksin,
    beni sevdin ama bunu belli etmediğin için seni ne kadar sevdiğimi hiç hissedemeyeceksin!
    yalnız kaldığım kadar yalnız kalacak ve anne babasına sahip çıkan sevgi'yle himaye eden insanları masallarda bulacaksın.
    kendimize özgü bir eğitim öğretim metodu geliştirir miyiz?
    ben bunu görecek kadar yaşayacağımı sanmıyorum.
    bu şartlarda bir öğretmenin öğrencilerine vermesi gereken tek şey koşulsuz sevgisidir.
    onları anlamaya çalışan ve seven koca bir yürek lazım tüm öğretmenlere ...
  2. en başta annelerdir, ondan sonra bu işin eğitimini almış önemli meslek mensuplarıdır. insanın hayata bakışını etkiler. bir ırktan soğumanıza dahi neden olabilecek veya tüm dünyayı kucaklamanızı sağlayacak güce sahip olanlardır.

    ne yazık ki günümüzde hak ettiği değeri görmemektedir.
  3. öğretmenlik
    öğrencilerin başka bir yerden okuyup, izleyip öğrenebilecekleri şeyi senin anlatman değildir. bu öğretmenlik değildir.
    bu cümleyi iyi oku genç arkadaş!
    işte bizim ülkemizin temel yanlışı bu,
    sen ve ben ya da diğer öğretmenler zincirleme hep aynı şeyleri anlatmaya mahkum ediliyoruz
    istersen anlatma nolur ki ?
    sor bu soruyu!
    sınav gibi bir gerçek varken
    bir soruyu sınavda doğru çözmesi için bir öğrencinin, bilmem kaç bin soru çözmesi gerekirken öğrencilerine o ezber konuları anlatma bakalım
    mümkün mü ?
    değil !
  4. steinbeck'in şu sözü sanırım benim düşüncelerimin de edebi şekilde sözcüğe dökülmüş şekli:

    "vardığım kanaat odur ki büyük bir öğretmen büyük bir sanatkardır ve diğer büyük sanatkarlar gibi onlardan da az sayıda vardır. hatta çalışma sahası insan aklı ve ruhu olduğu için öğretmenlik sanatların en büyüğü bile olabilir."
  5. lisede ilk dönemi bitirdik, tüm dönemde aklıma koyup da başarabildiklerim;

    -kitap okuma alışkanlığı. bunu canla başla çalışıp başardım sonunda, sadece kendi sınıfım için değil 9. sınıfların son saatlerini kitap okuma saatine çevirdim. ankara kitap fuarından sınıfım aralarında para toplayıp istedikleri serileri alınca, aileleride eve kitaplık istediklerini söyleyince artık bu tamam dedim. bir süre sonra sevdikleri ders hakkında okumaya başlayıp hocaları düzeltince veletler, çok fazla tepki aldılar. kafa kafaya oynuyorlar şimdilik. bu aynı zamanda kavgaları 0'ladı, 9. sınıflardan 1 kavga olurken, 11. sınıflarda sene boyunca disiplindeydik. ben derslerine girmediğimden uzağım sıkıntılarına ama ikinci dönem 10. ve 11. sınıflar var aklımda. çocukların kavga etmelerinde ki sıkıntılardan biri iletişimsizlikleri. kitap okuma bunu baya bir aşıyor, hem ortak bir hobi olarak çocuklar arasında tanışma ağı yaratıyor, hem de yeni kelimeler ile ifade sorununu dolayısıyla yanlış anlaşılmaları bayağı bi ortadan kaldırıyor.

    -hak arama. bunu hiç bir öğretmen istemesede zorla başardık. ben ve anarko-kominist bir tarih hocasıyla beraber el ele verip, haklarının ne olduklarını kendi sınıflarımıza dağıttık. çocuklara ara ara quiz misali hakkımızı aşan hareketler yapıp test ettik. sonuçları zor ama müthiş bir kazanım oldu. meyvesini yazayım; kimya sınavıda gözetmen öğretmenler cuma günü tören var diye 25 dakika içinde kağıtları toplamışlar. sınav yönetmeliği tam bir ders saati 40 dakika der. bizim çocuklar pısmamışlar diğerleri gibi ortalığı birbirine vermişler çok güldüm. sınavı tekrar ettirdiler dilekçe ile soruları değiştirmek şartıyla. haklarını aramaları müthişdi.

    -ders'e ilgi gösterme. en zor bu oldu, yeri geldi tokat atmak zorunda kaldım, yeri geldi bağırdım. zaman zaman okuldan çıkmak zorunda da kaldık ama en iyisi buydu. liseye başlayan öğrenciler birden konuların dallanıp budaklanmasına anlam veremediğinden ilgi göstermeyi beceremezler. bu yüzden gerçek hayatta ne işe yarar sorusunu sürebiliyorlar. bunun için ilk geldiklerinde "lise'de olmak hiç bir bilgiyi direk kabul etmemektir" demiştim. bilginin onlar için anlam ifade etmesini felan sürekli konuştuk. bunu kırmak için kafalarına; "ne öğrenirseniz öğrenin direk onu götürüpde uygulamazsınız. ama bu öğrendikleriniz sizin davranışlarınız değiştirecek. " şeklinde bir argüman koydum. sonuçlar idealdi ama bir süre sonra edebiyat dersinin tarih, dil ve anlatım dersinin her hangi bir meslek lisesi dersi ve tarih karışımı olduğunu fark ettiklerinde sıkıntılar başladı. bu yüzden hocalarıda gelişmeye sevk ettiler ama öğretmenlerin genel kibri burada sıkıntılı olduğundan çocukların üstüne oynamaya devam ettiler.

    aslında çocuklarımızın çokta bir sıkıntısı yok, sadece altyapıları sıkıntılı. liseye gelipde hiç kitap okumamış, hiç tartışmamış çocuklar var. temel sıkıntı öğretmenlerden kaynaklı bu sistemde. hiç bir öğretmen iyi yetişmiyor, zihniyet hep kolaya, hep cinliğe gidiyor, üstüne içeriklerde berbat olunca sıkıntılar gitgide artıyor. tez için kafamda buraa girdiğim ilk entry'im üzerindeyim halen. merak etmeyin halen umut var, hem de artık daha fazla.
  6. dünyanın en ilginç mesleğidir.
    bu adam (meşrebine göre kadın da olabilir, hatta eşcinsel de olabilir) uykusuz olamaz, üzülemez, kalbi yoktur, ölen en yakını da olsa. ertesi sabah yüzünde güller açarak gelmek zorunda hisseder kendini. arkasından hakemlikten sonra en çok küfür edilen, sendika sendika fişlenendir öğretmen..
  7. zaten sürü halinde gezen kazlar tarafından çocukluğunda çokça kez saldırıya uğramış, kovalanmış haliyle korkan kişinin; evlerine gitmesi için gönderdiği öğrencilerinin koşarak geri gelip:
    -öööğğrreetttmmeeenniimm ( 32. senfoni 21. sone karışımı bir şey) kazlar var gidemiyoruz, korkuyoruz.
    dedi diye korkudan üç buçuk atsa da o kazların içinden öğrencilerini geçirmektir.
    aynı bir anneymiş-babaymış gibi, 'elalemin çocuğu' için kendini bastırmaktır.

    üç günlük tatilde gece vakti velilerden gelen 'hocam allah yardımcınız olsun. ikisine yetişemiyorum. kafayı yiycem. üç günde ne duruma geldim. siz ne çekiyormuşsunuz' mesajını okuduktan sonra tebessüm etmek ve çocuklarını özlemektir.

    bir gün kar tatili olsa ve fırsat bu fırsat deyip sosyal medyada bir kafede arkadaşlarla kahve içen fotoğrafınızı paylaşsanız velilerden gelen;
    ' size tatil oldu bize eziyet '
    ' hocam keyif sizde cefa bizde bu günlük böyle olsun:)'
    'iyi eğlenceler hocam demek ki kar dışarı çıkılamayacak kadar kötü değilmiş okula da gidilirmiş ehehe'
    yorumlarına 'bana mı güvendin doğururken' demeyi düşünmeden önce, 'bu aileyi biraz eşmeliyim çocuk sevgisiz mi büyüyor acaba' diye akıldaki yapılacaklar listesini güncellemektir.

    arkadaşla oturup 'eskiden kim ne giymiş kim kimle sevgili kim ayrılmış kim evlenmiş ne dedikodu yapardık şimdi konu hep hep hep iş diye hüzünlenip' başka konu konuşmaya karar verip 3 dkya kalmadan yine kendini eğitim muhabbeti içinde bulmaktır.

    bir küçük boy pritt 5 lirayken (çarpı sınıf mevcudu) akşama kadar kırtasiye gezmek, indirime ikna etmeye çalışmaktır. o pritt bir hafta dayanmazken, veliden istesen 'hocam para dayanmıyor alamam', müdürden istesen 'hocam zaten aldığımız 3kuruş aidat onlar biteli çok oldu. biliyorsunuz', devletten istesen ' e sene başında 900 lira kırtasiye yardımı verdik ya' cevaplarına karşılık bu ülkede okumuşundan okumamışına herkese dert olmuş öğretmen maaşından her ay (vicdana ve kesenin ağız çapına göre) min 200 lirayı cebinden vermektir öğretmenlik.

    evde uzanmış en sevdiğiniz diziyi izlerken velinin 'hocam tuturdu sizinle konuşacakmış, özlemiş' diye araması üzerine yarım saat -maç izleyen sevgiliye muhabbet açmaya çalışmak gibi- özleyen ama hiç konuşmayan çocuğa sorular sormak karşılığında ımm, hı, evet, hayır, burada bir canavar var tarzı cevaplar alıp gönlünü yapmaktır. dizi kaçtı tabi ama sorun yok :)
    kim bilir daha neler nelerdir, öğrenmenin sınırı yok. öğrendikçe yazarım buraya.
  8. nefret ettigim meslek grubu.
    not: öğretmenim.
  9. 'vicdan' ile çok yakın ilişkisi bulunan meslek grubu üyesidir.

    vicdanınız el verirse öğrencilere fazladan zaman ayırarak öğrencilerin öğrendiklerini pekiştirme zorunluluğu yoktur. derste verdiklerinizden fazlasını yaparsanız da kimse sizi ödüllendirmez zaten.

    vicdanınız el verirse tatil dışında sık aralıklarla raporlar alıp 36 haftalık eğitim süresini yarıya yakın bir süreye çekebilirsiniz. evli bir bayansanız hamileliğinizi okulların açık olduğu zaman denk getirip ve raporlarla destekleyip o yılın tamamını bile kapatabilirsiniz.

    vicdanınız el verirse ve müdürle aranız iyiyse idari işleri bahane edip derse girmeyebilir veya en kötü ihtimalle dersin yarısını iç edebilirsiniz. olmadı acil telefon görüşmelerini bahane eder zaman geçirebilirsiniz.

    vicdanınız el verirse der dışı saçma sapan egzersizler, kurslar açıp öğrencileri örgütleyip kayıt ettirerek hatırı sayılır bir ek ders ücreti alabilirsiniz. kurslara devam etmeyen öğrencileri de var gösterirsiniz. böylece ders anlatma derdiniz de ortadan kalkar.

    vicdanınız el verirse derse girip saçma sapan bahanelerle dersi boş geçirebilir, öğrencilerle geyik çevirebilir, fıkra anlatabilir, hatıralarınızla ders zamanından yiyebilirsiniz. üstelik öğrencilerin çoğu da sizi sevecektir.

    vicdanınız el veriyorsa öğrencilere sınavdan önce soruları verir, toplantılarda başarınızla dikkatleri üstünüze toplar, diğer öğretmenleri kendinize hayran bırakabilirsiniz. öğrencileriniz size bayılacaktır.

    vicdanınız el veriyorsa geleceklerini ilgilendiren sınavları ciddiye almaz, soru çözme tekniklerini öğretmez, dersi sadece not tutturarak geçirir, başarısızlığın sorumlusu olarak tembel öğrenci ve ilgisiz velileri görür, kendinizi aklarsınız.

    vicdanınız el verirse başarısız olan öğrencilerin velilerine özel ders seçeneği sunar yine hatırı sayılır bir gelir kapısı açabilirsiniz kendiniz için.

    vicdanınız el verirse tabii ki...
  10. bir ülkenin kaderini değiştirme yetkisine sahip yegane mesleklerden. etkisini öyle kısa vadede göstermese de, işlerini gizliden ve hiçbir toplumsal tepki almadan yapabilirler. zira sayıları çok fazladır ve sizin çocuğunuzun hocası sıkıntı ise, sizin için sadece sizin çocuğunuzun hocası sıkıntılıdır ama diğer çocukların hocalarından haberdar olmazsınız ve öyle toplumsal bir kalkışmaya gitmeyi hiç de lüzumlu görmezsiniz.

    büyüttükleri nesil eğer aynı anda şanslılarsa da kendileri gibi büyütülmüş olanlarla arkadaşlık kurup, öğretmenlerinin tohumu diktiği fikirlere büyüyecek zemini de hazırlarlar.

    oy verme ve toplumda yeni roller alma vakti gelir. artık o öğretmenlerin nesli yönetimdedir, şirketlerdedir, silahlı kuvvetlerdedir. yani toplumu değiştirebilecek olan diğer yapıları da aslında öğretmenler yönetir. bu açıdan toplumu ve onu değiştirme yetisine sahip her şeyi değiştirme yetisi öğretmenlerindir