1. gönüllerde olmaktır. yoksa çok yaşamanın bi esprisi yok. daha ne kadar zulme, açlığa, eşitsizlige dayanabilirsin. ölüm bazen kurtulustur.
  2. daha önce burada ki yazımda, algılamadan bahsetmiştim. biraz daha açmak istiyorum.

    objektif bir algılama ne kadar mümkündür? bunu gerçekten merak ediyorum. kavramlar, bizim tecrübe, kültürel miras, inanç, bakış açısı gibi bir çok değişkenin etkisinde zihnimizde şekillenir. peki aynı şey bir fizik kanunu ya da bunun gibi açık bir gerçeğe bağlı kavram ve belirlenimler de geçerli midir?

    ünlü young deneyi, benim anlatmak istediğime destek için kullanabileceğim güzel bir örnektir. gözlemcinin varlığı, atom seviyesinde değişiklikler yaratmaktadır.

    peki bu ne demek? Schrödinger'in Kedisinde olduğu gibi, aslında eğer bakmıyorsak, o sırada bütün olasılıklar gerçekleşir. foton ya da elektron, birden hem dalga hem parçacık özelliği göstermeye başlar. kedi hem canlı hem cansızdır. odayı terkedip kapıyı kapattığınızda, oda da ne kadar absürd olursa olsun bütün gerçeklikler yaşanır (masalar uçar, eşyalar kendini kopyalar ya da sadece durduğu yerde birden düşer). tek temel, odaya geri girdiğimizde, mümkün olan tüm olasılıklar dahili içinde ki bize en yakın olanın gerçekleşmesidir. algılayışımız, bizim mümkünü yakalayışımızla orantılı olabilir.

    yani bilincin varlığı, varlıkların gerçekliğini değiştirebilir. ölümün ve ölümsüzlüğün ötesinde ne varsa, buna ulaşmak için gereken şey, zaten bize engel olan şeydir. bu çelişki, kendini algılayan ve evrende ki yerini sorgulayan bilinçler için kaçınılmaz bir sonuçtur.

    edit: bir yoruma karşılık olarak yapılacak bir edittir. sevgilerdir.

    "Kuantum mekaniğinin bütün sırlarını içeren bu tek deneyle sizi doğanın tuhaflıkları, gizemleri ve paradoksları ile yüz yüze getireceğim. Kuantum mekaniğinde karşılaşılacak herhangi başka bir durumun “Çift yarık deneyini anımsıyor musunuz? Bu da aynı şey” diyerek açıklanabileceği anlaşılmıştır. Şimdi sizlere çift yarıkla yapılan deneyi anlatacağım. Deney, bu anlaşılmaz şeyin tümünü içeriyor.” (richard feynman, 1918-1988, fizik bobel 1965, amerikalı fizikçi young deneyini açıklarken)

    young deneyi hakkında

    heisenberg ile başlamak istiyorum.

    heisenberg belirsizlik ilkesi, kısaca şöyle açıklanır;

    "Bir parçacığın konumunu ne kadar büyük kesinlikte bilirsek aynı anda aynı parçacığın momentumunu o kadar düşük kesinlikte bilebiliriz."

    heisenberg, parçacığın hızı ve konumu aynı anda bilinemez demesinin yanında, açıkladığı denklemler, parçacığın bazı durumlarda dalga özelliği gösterdiğini de söylüyor ve bunu gözlemci varlığımızın dışında, kuantum ile kendi sınırları adı altında açıklıyor.

    "bilinç" ten kastım: beynimiz vücudun tükektiği oksijenin %20'si kadarını tek başına harcıyor. enerjinin korunumu yasası gereği, harcadığı enerjinin varlığını bir şekilde tespit etmek güç değil. pozitron emisyon tomografisi (pet), fonksiyonel manyetik rezonans görüntülemesi (fMRI), sürekli olarak yaydığımız ısı dışında bir dalga boyutunun açık varlığını işaret ediyor. üstelik bu kanıt, benim anlatmaya çalıştığım bilinç durumunda, iş durumunda ve kalan diğer durumlarda farklı dalga boyları arasında seyrediyor. bu dalga boyunun ne kadar atomik seviyede olursa olsun, uzay zaman düzlemi içerinde, varlığın tabiatına etki edeceğini düşünmek absürd olmaz. matematiksel olarak böyle bir zorunluluk bile var diyebiliriz.

    Eğer bilinç kuantum fiziği yasalarına göre çalışıyorsa, bilincin potansiyel enerjisinden hareketle bilince eşlik eden dalga fonksiyonu tespit edilebilir. Böylece bilinç ölçülebilir ve bilimsel yollarla araştırılabilir…

    epr paradoksu ve kuantum dolanıklık, bize birbirinden bağımsız elektronların, doğrultularına göre birbirlerine etki ettikleri gerçeğini söyler. (denklemi buraya yazmayacağım arayan bulabilir)

    neuroquantology adlı dergide quantum entanglement: fundamentals and relations with consciousness/mind adlı makale de, nöral yollarla birbirine iletilen impulsun, elektrokimyasal yapısıyla yaydığı dalga boyu ve frekansın, birbiriyle iletişim halinde olmayan ama etkilenen elektronlar da olduğu gibi, farklı dalga boylarıyla eşleşebildiği ve onları etkileyebildiği açıklanmıştır.

    schrödinger'in kedisi düşünce deneyinden önce, schrödinger evrende ki hareketi tanımlayan kuantum dalga fonksiyonu denklemini ortaya koymuştur. bu denklemin ilginçliği, bütün hareketi, bir yığın olasılıklar şeklinde izah eder. denklemin açıklamasını yapmak için de, schrödinger kedisi örneği ortaya atılır.

    "1 saatlik yarı-ömüre sahip bir radyoaktif atom düşünelim.

    Kuantum dalga fonksiyonuna göre tam 1 saat sonra bu radyoaktif atom hem bozunmuş hem de bozunmamış bir durumda olacaktır. Sadece atomun ölçümü yapıldığında dalga fonksiyonu tek duruma indirgenecek fakat bu dalga fonksiyonu ölçüm yapılana kadar iki kuantum durumunun süperpozisyonu (üst üste) olarak kalacaktır.

    Bu, kuantum fiziğinin Kophenag Yorumunun anahtar görüşüdür. Kophenag yorumuna göre bu sadece, ölçüm yapılana kadar bilimcilerin atomun hangi durumda olduğunu bilmemelerini değil aynı zamanda fiziksel gerçekliğin de belirsiz olduğunu gösterir. Bazı bilinmeyen yollarla "gözlem eylemi" kuantum durumunun sayısını bire ya da bir alt kümeye indirir. Gözlem eylemi yapılana kadar fiziksel gerçeklik bütün olasılıklar arasında bölünür."

    toparlama:
    anlatmak istediğim şey, varlığımızın kuantum seviyesinde bile olsa değişime yol açabileceğiydi. bunun için bizim dışımızda ki şeylerin bilince sahip olması gerekmez. atomik seviyede evrenin işleyişi hakkında yeni yeni şeyler öğreniyoruz. zaman, olasılıklar, bilinç gibi konular, matematiksel karşılıkları konusunda felsefeye de danışılması gereken şeylerdir ki danışılıyor da. bu kadar katı kurallarla onları ayırmak yanlış olur. teorik fizik, henüz bizim anlayışımızla hemen kabul edemeyeceğimiz şeyler içeriyor olabilir. bunlara cin peri yakıştırması yapmak ne kadar doğru olur? :)

    kaynakça: vikipedi, fizikmakaleleri, dokuz eylül üniversitesi fizik makaleleri, bilim kazanı, kuark.com, ingiltere surrey üniversitesi'nde kuantum fizikçisi jim al-khalili ted konuşması

    okunası yazılar
  3. sonu olmayan bi filmi izlemenin ne anlamı var?
    kuz
  4. İlk önce var olmak, yaşamak kavramlarını sonra ise ölüm^:ölüm^ olayının ne olduğunu anlamak gereklidir. (İşin içine dini katmayacak olursak) İnsanlar maddeyi yoktan var edemez ve var olanı yok edemez. Genel kanı ölmeyi yok olmak olarak düşünse de ölmek, sadece duygu ve düşünceler için geçerlidir. İnsan veya diğer maddeler ölmezler. Biçim değiştirirler. Örnek verecek olursak, insanı çeşitli kombinasyonlar sonucu bir araya gelmiş bir yapboza benzetelim. İnsan için ölmek bu yapbozun belirli bir süre yahut dışarıdan bir etmen yardımıyla parçalanması durumudur. Fakat takip eden sürede kırılan parçalarla daha küçük oluşumlar veya daha büyük oluşumların birer parçası olacaktır.

    Fakat ölmek eğer canlı olma özelliğini kaybetmek tersi de ölümsüzlük ise bedenimin elverdiği ölçüdeki gözlemlerimle sonuçsuz kalmıştır. Belki virüs^:virüs^ olabilir. Hala canlı olup olmadığı tartışılan birşeydir. Canlı olma özelliğini kaybetmez. Canlı olma özellikllerine de tam olarak uymaz. (bkz: zombi) (bkz: zaten ölü olanı öldürmek)

    Ölümsüz tabiri ölmeyen/öldürülemeyen ise (bkz: karanlık) nedir? Karanlık bir madde midir? Işık tutarak bir süre zaptettiğimiz karanlık ölmüş mü oluyor. Hayır. Işık geometrik olarak ışın tabirine uymaz. Çünkü ışının içinde sonsuz tane nokta vardır ve iki nokta arasında boşluk yoktur. Şimdiki ışık tanımı fotonlar basitçe küçük enerji paketçikleri olarak taşınır ve nispeten boşlukludur. Karanlığı ortadan kaldırmak için sonsuz(ölümsüz) bir enerji kaynağı gereklidir. Ki bu kaynağın bile saf ışıktan oluşması gereklidir.
    Karanlık belirli kriterlerde ölümsüzdür, diğer kriterlere göre ölümsüzlüğünden bahsedilemez bile.
    Fakat insanın hayal gücü sınırsızdır ve rüyalarımızda ölümsüzlük kavramı çok mantıklı gelebilmektedir. Hayaller beynimizin daha kapsamlı çalışmasının sonucudur yani hayaller zeka ürünüdür. İleride bazı işleyişleri çözüp daha zeki olacak olursak, hayallerimizi gerçekleştirebiliriz. Hayallerimizde bu kavrama inanabiliyorsak bence böyle bir kavram vardır. Şimdilik ölümsüzlük kavramı sadece felsefenin konusudur tartışmaya açıktır.

    Not: Tabii ki bunlar benim düşüncelerimdir, kanıtlanmamıştır. Sadece fikir verme amaçlıdır.

    !---- spoiler ----!

    Her türlü antiteze açığım, doğru bilgiye ulaşırsam ne mutlu bana. Mesaj yoluyla bilgilendirirseniz sevinirim.

    !---- spoiler ----!

    Die, die my darling
  5. hakkında vaktiyle şöyle bir yazı kaleme aldığım konu:
    "öldükten sonra dünyaya tekrar gelsek nasıl olurdu? sürekli olarak tekrar tekrar gelsek. binlerce yıl boyunca her seferinde farklı bir yerde, farklı kişilerin çocuğu olarak dünyaya gelmek... çok güzel gibi değil mi? ölümsüzlüğün farklı bir hali gibi. ölseniz bile başka bir yerde doğuyorsunuz. sonunda cs'deki gibi kazanan taraf olur mu bilmem. ama bir şekilde kötüler kazanır gibi.

    şöyle düşünün. korkunç şeyler yapmış ve yapacak olan biri var. normalde ondan kurtulmanın yolu hapis ya da bazı ülkelerde idam cezasıdır. böyle bir durumda onu hapse atarak onu sadece bir süre etkisiz hale getirebiliriz. öleceği ve aynı zamanda doğacağı günü büyük bir hevesle bekler ve yeni hayatında aynı şeyleri yapmaya devam eder. ve onun kim olarak doğduğunu dahi bilemeyiz. idam cezası ise bu durumda saçmalıktan başka bir şey olmaz. bir suçluyu ne kadar uzun süre yaşatırsanız toplum o kadar güvende olur.

    bu suçlunun bir diktatör olduğunu düşünün. ya da bir terörist. ölüp ölüp tekrar dünyaya gelerek ortalığı kana bulayan, insanlara zulmeden biri. yeryüzünde şeytana ihtiyacımız kalmazdı sanırım. hali hazırda şeytandan daha kötü olanlarımızı kendi ellerimizle büyütüp beslerdik çünkü. ve bundan haberimiz dahi olmazdı.

    tamam işin o kısmını bir kenara koyduk. hiç hoş sonuçlar doğurmayacak gibi orası. newton, einstein, hawking, turing, mozart, bach, yunus emre gibi büyük insanların ve hatta atatürk'ün sürekli yaşayıp insanlığı ileriye taşıyacak olması da farklı bir durum gerçi. iyiler vs kötüler all star gibi bir durum ortaya çıkar. insanlık çok daha ileri gitmiş de olabilir o durumda. tartışılır.

    kişisel bazda ise şöyle bir kötü tarafı var. bir önceki hayatınızda denizde boğularak öldüğünüzü düşünün. o acıyı yaşamış biri olarak denize bir daha girebilir misiniz? su görmek bile korkmanıza yetebilir. ya da araba kazasında ölseniz arabanın kapısını bile açmaya korkar hale gelmez misiniz? ya da uykunuzda öldüğünüzü düşünün. her gözünüzü kapattığınızda sabah tekrar uyanıp uyanamayacağınızı düşünür, korkudan uykuya bile dalamazsınız. gayet sıradan ve günlük şeyler olarak gördüğümüz pek çok şey, onlar yüzünden ölmüş insanlar ortalıkta gezindiği için cellat gibi görülmeye başlanır. ve insanlar sürekli önceki ölüm sebeplerinden korkarak yaşar. bu da ölüm korkusunu her an yaşamaya hazır, panik atağa meyilli toplumlar anlamına gelir. böyle bir toplumda sağlıklı olarak doğan bir birey bile bir süre sonra çıldırma seviyesine gelir.

    zihinlerimizin yeni bedenlere aktarılmasından söz ediliyor. yakın ya da uzak gelecekte bir şekilde bu başarılacak gibi. yeniden doğmayı bir nevi gerçek hale getirebiliriz gibi. peki böyle bir gelişmenin neler doğurabileceğini düşündük mü? insanlığın ölümsüz olma çabası ya kendi sonunu getirirse? birbirlerini öldürmelerinden bahsetmiyorum. yeni bir bedene aktarılan zihinlerin hiç ölmeyeceğini varsaysak bile, aklını yitirmiş bir zihnin yaşamasına yaşamak diyebilir miyiz? böyle bireylerden oluşan insanlığın ise sonunun geldiğini söyleyemez miyiz?"
    jimi
  6. şarkılara, şiirlere, kitaplara, özetle insanlık ve dünya için yapılan tüm eylemlere mahsustur.

    !---- spoiler ----!

    what we have done for ourselves alone dies with us; what we have done for others and the world remains and is immortal.

    albert pike

    !---- spoiler ----!
  7. gilgamis olumsuzluk icin otu calan yilani aramaktadir ancak ilk kil tablete islenen bu oyku ile olumsuzluk mumkun olmustur. bu baslik bilimdisi biyoloji haric bilimin konusu olamayacaktir.
    abrek
  8. ölümle başlayan süreç.
    abi
  9. içinde zaman bulunduran herşey ölümlüdür ; evrenin(universe) de bir ömrü var sonuçta