1. eğer mükemmel bir tanrı'yı kafamizda tasarlayabiliyorsak, mükemmeliyet özelliği gereği tanrı var olmak zorundadır çünkü var olmamak eksikliktir (mükemmel değildir) ve bu bir çelişkidir, dolayısıyla tanrı vardır, mealindeki felsefi akıl yürütme.

    ilk versiyonu on birinci yüzyılda anselmus tarafından ortaya atıldı. o zamandan beri argüman bazı kafalı adamlar tarafından rafine edildi, geliştirildi (örneğin rené descartes, gottfried leibniz, kurt gödel), diğer bazı kafalı adamlar tarafından eleştirildi (örneğin thomas aquinas, david hume, immanuel kant), başka bazı kafalı adamlar ise önce argümanın büyüsüne kapılıp daha sonra rüyadan uyandılar (örneğin bertrand russell).
  2. ontolojik kanıtlamalar, orta çağdaki felsefi meselelerin iman meseleleri haline gelmesi ile filozof yada kimi teologların, çağın felsefi bakış açısının ruhunu tam olarak yansıtan tanrı ve onun varlığı sorununa çözüm olarak getirdikleri argümanlara verilen addır. bu argümanlardaki önermeler de yapısı itibariyle ya a priori -anselmus’un kanıtında olduğu gibi-; yada içeriği itibariyle sentetik ve a posterioridir -thomas aquinas’ın argümanlarında olduğu gibi-.
  3. "bir şey aklımızda varsa gerçekte de vardır" önermesi kanıtlanmadığı sürece komik düzeyde zayıf kalacak bir tanrı kanıtıdır. hiçbir mahkeme böyle bir kanıtı ciddiye almaz.
    -a kişisi masumdur.
    -neden?
    -çünkü onun masum olduğunu düşünüyorum. ve eğer suçlu ise masum olamaz. bu bir çelişkidir. bu nedenle masumdur.
    -peki. (biri hapse diğeri de tımarhaneye gönderilir)
    lemur
  4. anselm isimli şahsın tanrı'nın varlığını ispatladığını iddia ettiği argümandır ve argüman birçok açıdan "eleştirilebilir" olmaktan ziyade, birçok açıdan çürütülmüştür. argümanı sırasıyla ve net bir şekilde yazmak gerekirse şöyle oluşmaktadır:
    1- tanrı ondan daha yüce bir şeyin düşünülemeyeceği bir varlıktır.
    2- tanrı bizim zihnimizde vardır ve hepimiz tanrı'dan daha yüce bir şeyin düşünülemeyeceğini anlamaktayız.
    3- bir şeyin hem zihnimizde hem de gerçekte var olması, sadece zihnimizde var olmasında daha yüce bir durumdur.
    4- tanrının sadece zihnimizde var olması tanrı'dan daha yüce bir şeyin düşünülebileceği anlamına gelmektedir (öncül 3) ve bu tanrı tanımına ters düşmektedir.
    5- tanrı'nın hem zihnimizde hem de gerçekte var olması sadece zihnimizde var olmasından daha yüce bir durumdur ve bu yüzden tanrı gerçekte de vardır.

    en net ve kesin çürütme yöntemi bunun bir "circular argument" (dairesel argüman ya da kısır döngü) olmasıdır. 4. öncül 2. öncüle bir dönüştür ve burada 2. öncülü tekrar gözden geçirmemizi ister anselm ki bu dairesel döngüye sebep olur. bir öncülün doğruluğunun başka bir öncüle dayandırılması sorunu çıkarmaktadır. dairesel döngüyü anlaşılır kılmak için basit bir örnek vermemiz gerekirse: "arabanın benzini bitti; araba bu yüzden çalışmıyor." ve "araba çalışmıyor; demek ki arabanın benzini bitti." bildiğiniz üzere arabanın çalışmamasının sebebi benzinin bitmesi dışında başka bir şey de olabilir.

    ikinci bir yöntem olarak kant'ın yöntemi kurulabilir. kant şöyle söylemektedir: "var olmak bir eylem değildir." burda da kant'ın anlatmak istediği var olmanın bir eylem olarak gerçekleştirilmediği ve var olanın direkt var olduğuna vurgu yaptığıdır. bundan dolayı var olmak bir varlığı (ki varlık var olandır.) daha yüce yapmaz.

    daha birçok eleştiri vardır. lakin birincisi çürümesinin çok net bir sebebidir. ikincisi daha zorludur ve kavraması uğraş ister (anlatmış olmama rağmen bu konuda kant'ı anladığımdan bazen şüphe duymaktayım).
  5. aynı yöntemle kutsal kitaplar hakkında şöyle bir çıkarım yapılabilir:

    1- tanrı mükemmeldir.
    2- kutsal kitaplar tanrının sözleridir.
    3- ancak kutsal kitapların farklı farklı yorumları vardır.
    4- dolayısıyla kutsal kitaplar mükemmel değildir. dolayısıyla,
    5-a- ya tanrı yoktur.
    5-b- ya kutsal kitaplar tanrının sözleri değildir.
  6. ontolojik kanıt, (ya da ontolojik veri) hem özel olarak teoloji de ve hem de genel olarak felsefe alanında Tanrı’nın varlığının kanıtlanmasi girişimlerinde öne sürülen bir kanıtlama biçimidir. Ontolojik kanıtlama, özellikle ortaçağ felsefesinde ortaya çıkan bir formülasyondur, daha sonra farklı şekillerde modern düşünceye taşınmıştır. Öncelikle, bu kavrami tanimlaya yöneldiğimizde, tanrıbilimsel tartışmanın ya da ontoloji meselesinin ötesinde bir kapsamla karşılaşırız. Çünkü, ontoloji-epistemoloji meselesine dair tartışma başlıkları, ontolojik kanıt tartışmalarında bir şekilde devrededir (bilgi, gerceklik, nesnel gercek, nesnel bilgi, dogruluk, kavram vb).

    Özellikle ortaçağ düşüncesinde tanrının varlığını kanıtlamaya yönelik tartışmalarda belirginleştirilmiştir ontolojik kanıt nosyonu. Tanrı’nın varlığını kavramın kendisinden çıkaran ve mantıksal zorunluluklarla varlıkbilimsel kanıtlamayı temellendiren bir düşünüş biçimi olarak etkili olmuştur. Daha sonraları ontolojik kanıtta ileri sürülen düşünce çekirdeği rasyonalist düşüncede de etkili olacak, özellikle gerçeklik ile kavramlar arasında bağıntı kuran yönelimlerde etkili bir rol oynayacaktır.

    Ontolojik ya da varlıkbilimsel kanıt, diğer kosmoljik, teleolojik ve ahlaki kanıtlar gibi, tanrı’nın varlığını belirli bir mantıksallıkla öne sürmeye ve geçerli kılmaya çalışır. Burada, bizzat, kalkış noktasında, ileri sürülen önermenin kanıtlanmaya çalışılması sözkonusudur. Buna göre, tanrının varlığının kanıtı, bizzat tanrı kavramının kendisinde mevcuttur,; başka bir açıdan, tanrı’nın varlığı, bizzat tanrı kavramının kendi içerimleri aracılığıyla kanıtlanabilirdir şeklinde ifade edebiliriz bu yaklaşımı.

    Ontolojik kanıtı öne sürenler, Tanrı’nın kavramsal bir zorunlulukla en yetkin varlığı belirttiğinden hareket ederler; böylece, eğer tanrı varolmasaydı, varolmayan bir şey olarak, en yetkin varlık olmasının sözkonusu olamayacağını belirtirler. Oysa tanrı, tanımı gereği en yetkin varlık olmalıdır. Ve elbette, en yetkin iyi. Varlık yüklemine sahip olmaksızın, tanrının en yetkin iyi olması sözkonusu olamaz. Buradan çıkan sonuç, eğer tanımı gereği tanrı en yetkin varlıksa, varolduğunun kanıtı bizzat buradadır.

    Ontolojik kanitin güclü bir örnegini kavram realizmi ya da kavramsal realizm olarak adalandırılan Platon etkileşimli ortaçağ düşüncelerinde görmek mümkündür. Özellikle, Anselmus, bu düşüncenin önemli bir taşıyıcısıdır. Onun düşüncesinde, “kavramsal bilgiyle nesnelerin kendisini bilmektediyiz“dir zaten. Bu önerme, kavramsal realizm içinde ontolojik kanıtlama girişimini gösterir. Daha sonralari rasyonalizmi ve felsefi tartismalari derinden etkileyecek bir tutumu belirtmektedir bu yaklasim.

    17. yüzyıl felsefesinde, özellikle rasyonalist felsefecilerde ontolojik kanıtın önemli bir aksiyom biçimi olarak kullanıldığı görülür. Descartes bu yönelimin ilk isimlerinden biridir. Daha inceltilmiş halini ise, Spinoza kurduğu olağanüstü mantıksal metafizik dizgede bulacaktır. Ontolojik kanıt mantığını bir bakıma en uç noktasına vardırır Spinoza.

    Bilincimizdeki Tanrı düşüncesinden zorunlu olarak türetilen bir tanrının varlığı fikri ortaya konulmuştur; en yetkin varlık olarak tanrının varolmaması, mantıksal olarak çelişik olacağından, bu durumda tanrının varlığı kanıtlanmış olur. Descartes bu mantığı ilerleterek, kendi varlığını da düşünce aracılığıyla türetir: Düşünüyorum, o halde varım. Düşünce ile gerçeklik arasında özdeşlik ya da köprü kurma iddiasında olan her tür yönelim, zorunlu olarak ontolojik kanıt mantığını sürdürür gibidir, ve en etkili açıklamasını burada bu yönde bulmaktadır. Descartes, düşünüyorum o halde varım önermesine buradan ilerleyerek varmaktadır. Spinoza ise kusursuz dizgesinde, ontolojik kanıtı, düşüncenin ve varlığın yegane koşulu kılmaya girişir.

    kaynak: https://mutlaktoz.wordpress.com/