• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.40)
ordet - carl theodor dreyer
golden lion ve golden globe ödüllerine sahip, 1955 yılında çekilmiş, tiyatrodan uyarlanmış bir carl theodor dreyer filmi.
1925 yılında danimarka'nın bir köyünde geçen filmde çitftçilik yapan ihtiyar morten borgen ve ailesinin özelinde din-aşk-ölüm üçgeninde filizlenir film.


  1. (bkz: youreads sinema grubu) nun programında, mayıs ayının üçüncü haftasında danimarka vardı. keyifli ve çekişmeli bir oylama sonucunda da dreyer'ın bu filmi, haftanın filmi olarak seçilmişti. itiraf etmem gerekirse filmin ilk bir saatini izlediğimde "acaba bundan sonra film seçerken çok da eskilere gitmesek mi?" diye iç geçirdim ancak filmin altmış, altmış beşinci dakikasından itibaren o ilk bir saatte sadece karakterlerin yaratılmaya çalışıldığının, meselenin emin bir şekilde işlendiğinin özetle yine elimizi boşta koymayacak bir seçim yaptığımızın farkına vardım. ki bu filmin altmış bir yıl önce çekildiğini de dikkate aldığımızda filme biraz daha hoşgörüyle yaklaşıyoruz. bu satırdan itibaren filmi izlerken aldığım birkaç notla devam edicem.

    !---- spoiler ----!

    filmde bol bol uzun plan var ve fazla geçiş yapmak zorunda kalınmıyor. bu da benim filme olan bağlılığımı artıran bir unsur. kısıtlı sayıda mekanın olması, johannes'in tepelere kaçtığı sahneler dışında dış mekana çıkılmaması sanıyorum ki filmin tiyatro uyarlaması olmasından kaynaklanıyor.

    morten borgen, karşıt dini görüşte olduğu peter'ın, kızını anders'a layık görmediğini duyunca aşağılık kompleksine kapılır ve terzi peter'ın evine gider. celallenmiş bir şekilde gitmesine rağmen eve vardığında ılımlı davranır ta ki terzi peter, morten'i kendi inancına davet etmeye başlayana dek. bu sahneden sonra görüşmeler tıkanır ve filmin en güzel diyaloglarından birine şahit oluruz:
    "-benim inancımla seninki arasında ne fark var biliyor musun?
    sence hristiyanlık kasvet ve kendine azap çektirmek.
    bence hristiyanlık hayat dolu olmak.
    benim inancım gün ve hayat boyu mutluluk. seninki ölüme özlem.
    benimki hayatın sıcaklığı, seninki ölümün soğukluğu."

    filmin beni avucuna aldığı ve gerim gerim gerdiği sahne ise inger'in çocuğunu ölü doğurduğu ve kendisinin de ölmek üzere olduğu sahnedir. bu sahnede johannes müthiş bir performans sergiler ve "eli tırpanlı ve cam saatli adam" sembolüyle ölümü gördüğünü, ölümün inger'i almaya geldiğini anlatmaya çalışır. bu konuşmalar dönerken gözüm hep inger'in yattığı odanın kapısındadır: acaba johannes sahiden ölümü gördü mü? ve inger ölecek mi? sorularıyla ekrana kilitlendiğimi itiraf etmeliyim. film bu sahneyle beraber benim için güzel bir görünüme büründü.

    johannes'in olduğu her sahne parantez açılması gereken sahnelerdi. anlattığı, söylediği şeyler kıymetli; oyunculuğu doyurucuydu. ancak kaçtığında neler yaptığı ve geldiğinde inger'i diriltecek yetkinliğe nasıl ulaştığı cevaplayamadığım sorular.

    !---- spoiler ----!

    toparlamam gerekirse sinemanın dönemlerini ve gelişimini görmek adına, carl dreyer'ı tanımak adına izlenmesi gereken bir film. "peki bu filmi hiç izlemesek büyük bir kaybımız olur mu?" diye bir soru gelirse de "-hayır, çekildiği dönem adına şahane bir film olabilir ancak 2016 şartlarında mutlaka görülmesi gereken bir film diyemeyeceğim." şeklinde kendimce cevaplamış olurum.