• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.83)
orlando - virginia woolf
virginia woolf'un, yakın arkadaşı, karizmatik, biseksüel yazar vita sackville-west için yazdığı orlando, eğlenceli, fantastik bir 'sahte biyografi'. canı istediğinde bukalemun gibi biçim, daha doğrusu cinsiyet ve kimlik değiştiren tarihi bir karakterdir orlando. erkek olarak başladığı hayatını kadın olarak sürdürür, on altıncı yüzyılda soylu bir aileye doğar, birkaç yüzyılı hızla yaşar, bir gecede cinsiyet değiştirir, yirminci yüzyılın ilk yarısına bir kadın yazar kimliğiyle ulaşır. delikanlılığında kraliçe'nin sevgilisi olur, ingiltere kralı tarafından istanbul'a büyükelçi olarak gönderilir; çingenelerin arasında da yaşar, saraylarda da; edebiyat sevdalısı, melankolik bir şairdir; çeşitli kimliklerde çıkar karşımıza orlando ve değişken ruh halleriyle, yaptıklarıyla hep şaşırtır. viktorya dönemi değerlerini eleştiren ve cinsiyet, özgüven, hakikat, kimlik, kişinin toplumdaki yeri, edebiyat gibi konulara şiirsel bir üslupla dokunan woolf'un kendi deyişiyle orlando, yazarlık yaşamında tasasız bir tatil; kafaları karıştırıyor, ne yana döneceği belli olmuyor ve bu yüzden de keyifli.

"kuşkusuz woolf'un en yoğun eseri, çağımızın da en olağandışı romanlarından biri."
-jorge luis borges-


  1. virginia woolf'un dönemini yoğun bir şekilde hicvettiği en sıra dışı romanı. dalgalar, saatler veya mrs. dalloway gibi eşsiz woolf romanlarını okumuş olanları şaşırtacak biçimde mizahla ve oynak bir kurguyla dolu romanda bir kaç yüzyıl yaşayan soylu orlando'nun hikayesine okurlarını kondurur.

    roman ingiliz toplumundaki cinsiyete dayalı pek çok noktayı eleştirirken taa istanbul'a değin uzanan bir serüvenle iç içe geçer.

    yine de yukarıda bahsi geçen diğer woolf metinlerinin bir kaç klasman altındadır orlando, tüm şaşırtıcı yanına karşın.
  2. virginia woolf, vita’ya yazdığı 9 ekim 1927 tarihli mektubunda, kendisi ile ilgili bir roman yazmaya karar verdiğini, adının da orlando olacağını söyler. virginia woolf yıl boyunca vita’dan geçmişi ile ilgili topladığı ayrıntıları romanında malzeme olarak kullanır. 13 ekim 1927 tarihli mektubunda vita’ya şöyle diyordu, “(…) bütün dünyanın okuyup öğrenmesi için orlando’da açıkça yazılacak…” günlüğünün aynı tarihli sayfalarında ise şunlar yazılıdır. “ve birdenbire o her zamanki heyecanlı oyunlar aklıma geldi. 1500 yılında başlayıp günümüze dek süregelen bir biyografi, adı orlando: vita, ama bir cinsten diğerine geçiyor”

    nigel nicolson, “orlando, edebiyatta görülebilecek en uzun ve büyüleyici aşk mektubudur,” dese de, dört yüz yıllık bedensel bir deneyimin bilinçlenme hali, anlamsal bir yoğunlukla yazılmış bir queer mektuptur aynı zamanda. bizi tanımlayan cinsiyet olgusundan ziyade, zamanla değişen kültürü, yaşamı, doğayı, toplumu anlarken bireyin üzerindeki etkilerini kavramak gerekir. aksi takdirde orlando’yu cinsiyeti ve cinselliği üzerinden kimlik giydirerek anlamlandırmak, queerin türkçe karşılığı olan “tuhaf”, “anormal”, “aşağılık” tanımını kabul ederek, tarihsel ve toplumsal gerçeklikten uzaklaşmış oluruz. zamanın dış etkenlerinden beslenerek katmanlaşan, beden ile özün çizgisini muğlâklaştıran, hareketli bir oluşumdur queer. bu hareketin ifade biçimine bakmalıyız. virginia woolf, bu ifade biçimini estetik ve yaratıcılıkla bütünleştirmiştir.

    içinde yaşadığı zamanın yansıması olan orlando, her dönemin farklı bilinç hallerinde de yansır. orlando’nun dört yüz yıllık yaşamında değişen toplumsal biçimin etkileşimin farklılıkları somut olarak “beden” üzerinden aktarılmış. günümüzde yapılan araştırmaların bir kısmında, ne yazık ki öz’ün etkileri ile ilişkisi üzerinde durulmamış, sadece cinsiyet ve cinselliğin değişimine odaklanılmış. harold bloom batı kanonu’nda, “orlando’nun günümüzdeki ünü neredeyse tamamen kadın kahramanın cinsel dönüşümü ile ilişkilidir ve kitaptaki en önemli şeyler olan komedi, karakterizasyon ve ingiliz edebiyatının başlıca dönemlerine duyulan yoğun sevgiyle ilgili değildir. woolf gibi, her şeyi olağanüstü okuma sevgisi üzerine merkezleşmiş başka güçlü bir yazar düşünemiyorum,” der. bu yüzden, queer bakış açısıyla irdelerken estetikten, duygu bütünlüğünden ayıramayız.

    anthony curtis, “woolf kendi yaşamındaki insanları, olayları ve nesneleri hikâye ve romanlarının temeli olarak kullanmaktan çekinmemiştir,” der. romanı biçimlendiren birçok etmen, virginia woolf’un yaşamında yer etmiş olayların dökümüdür. vita’nın kimliğinden, geçmişin ayrıntılarından, yaşama biçiminden doğan orlando, yaşamın köreltilmiş yanlarına göz kamaştırıcı bir güzellik, bir hissiyat getirir. bir fantezi olarak kategorilendirilse de, yaşamöyküsü diyen virginia woolf, gerçeklik payı katmıştır. mina urgan, vita’nın kişiliğinden esinlenerek doğan orlando’nun cinsiyet değişimini anlamlı bulur. nedenini, “virginia woolf’un gözünde vita sackville-west, kadınlıkla erkekliği kişiliğinde birleştiren androjen bir yaratıktı. onda bir erkeğin gücü ve bir kadının zarifliği vardı,” diyerek açıklar. sadece vita’nin gücü ve zarifliği değil, insan varoluşunun çekirdeğine eğilerek evrenselleştirici bir boyutu da vardır. öznenin cinsiyetine ya da cinselliğine dayalı olarak üretilen varsayımlar, sınırları aşan değerleri yetkisiz kılmaktadır. orlando’dan bahsettiği, “cinsiyetler birbirilerinden farklı oldukları halde, birbirileriyle karışırlar. her insan, bir cinsiyetle öteki arasında kararsızca sallanır. çoğu zaman ancak giysiler erkek ya da dişi görüntüsünü korumaktadır. oysa bu giysilerin altındaki cinsiyet, görünen cinsiyetin tam tersi olabilir,” diyen woolf’a göre, iki cinsiyet arasında psikolojik açıdan sınır yoktur. biyolojik belirtiler üzerinden adlandırılan queer, yaşamsal deneyimin bir parçasıdır. bu deneyimi, önemli katmanlar dışında –tarih ve kültür gibi- tutarak, biyolojik açıdan değerlendirilmesi, eleştiriden uzak, eksik ve hasarlı olacaktır. bu yüzdendir ki, orlando’nun otuzundan sonra kadın olması benliği üzerinde şaşkınlık yaratmaz. virginia woolf, bir bedeni inşa ederken, beraberinde dört yüz yıllık zamanı, doğayı, kültürü, mekânı ve toplumu da inşa etmiştir. orlando’nun erkek ya da kadın olması onun maruz kaldığı etkileşimi değiştirmez. benliğini biçimlendirmez. aslında tüm baskı türlerine gönderme yaparak virginia woolf, düşünsel bir rejimin sonucunu göstermiştir. “görünürde tam bir soylu beyefendiydi. peki ya içyüzü?”(s.19) diyen anlatıcı, cinsiyetin bizi esir eden temasından kurtarır. kültürle biçimlenen cinsiyet algısına güzel bir örnektir orlando. londra’da yaşanan büyük don olaylarından yararlanan virginia woolf, buz pateninde orlando’nun saşa ile tanışmasını anlatır. “rus giyiminin bol tünik ve pantolonları cinsiyeti gizlediklerinden, kadın mı erkek mi belirsiz birinin çıktığını gördü. (…) oğlan çocuğu, çünkü ne yazık ki oğlan olmalıydı –hiçbir kadın böyle hızlı ve gayretli kayamazdı- neredeyse parmak uçlarında uçarcasına yanından geçince, orlando bu kişinin kendi cinsinden olduğu için ve bu nedenle kucaklaşmaları söz konusu olamayacağı için hırsından neredeyse saçını baçını yolacaktı. (…) bacaklar, eller ve duruş bir oğlana aittiler, ama hiçbir oğlanın böyle bir ağzı olamazdı; hiçbir oğlanın böyle göğüsleri, böyle denizin dibinden tutulup çıkarılmış gibi görünen gözleri olamazdı.”(s.29) sadakatsizlikle biten ilişkinin ardından orlando ilk yedi günlük uykusuna dalar. uyandığında “beyninin odacıklarında bir değişiklik olduğundan” kuşkulanır. kuşkusunda haklıdır. tam olarak cinsel transa geçmemiş, kültürün ve toplumun dayattığı özellikleriyle bir kimlik oluşumu başlamıştır. erkek ve kadın arasındaki karşıtlıkların erimeye başladığı ilk uyanışında iki cinsin arasındaki bağlantıları anlamaya çalışan yeni bir dolaşım başlar. dolaşımın ilk etkileri, duygu, arzu ve aşkta belirginleşir. cinsiyetlendirilmiş hazların, beden üzerinde nasıl şekillendiği apaçık ortadır. “aşkın iki yüzü var. (…) iki bedeni; biri ipeksi, biri kıllı. iki eli vardır, iki bacağı, iki tırnağı; aslında her organdan iki tane vardır ve her biri ötekinin tam karşıtıdır.”(s.88) virginia woolf, iki cinsiyetin ayrıcalıkları yerine, duygunun kuvvetinden aldığı itki ile sınırları ihlal eden bir zemin oluşturur. bu zeminde oluşan boşluğu, bedenin değişkenliğinde, hazların ve duyguların değişmezliği doldurur. bu hakikatin özüne yabancı kalmaz orlando.

    ve ikinci kez uykuya dalar. orlando uyurken, sadece bedensel değişimleri başlamaz. toplumsal olayların doğurduğu baskı, zamanı yeniden biçimlendirir. bu tek taraflı bir dönüşüm değildir. zaman da, kültür de, tarih de, siyaset de, ekonomi de, yaşam döngüsünü belirleyen tüm etmenler de dönüşüme tabiidir. yaşamın varoluş sancısının simgeleştirilmiş mecazi halidir aslında orlando’nun cinsiyet dönüşümü. kadın ile erkeğin, beden ile özün arasındaki sınırları muğlaklaştırmasıyla duyguların ayrılamaz bir bütün olduğunu açıklar virginia woolf. orlando uyandığında, artık bir kadındır. “orlando ayakta çırılçıplak duruyordu. dünya kurulalı beri hiçbir insanoğlu ondan daha çekici görünmemiştir. bedeninde bir erkeğin gücüyle bir kadının zarafeti bütünleşmişti. (…) orlando hiçbir telaş belirtisi göstermeden bir boy aynasında kendini tepeden tırnağa süzdü.”(s.104) vita’nın “ikili doğası”ndan yararlanan virginia woolf, hiçbir telaş emaresi göstermeyen orlando’ya bir ayna önünde kendisini seyrettirir. virginia woolf’un aynadan yararlanması, bedenin maddeselliğini sorgulatır. aynı zamanda, bir gerçeği de dışavurur; bedenin ve cinsiyetin ağırlığı altında ezilmemiş bir benliğin varoluşunu. benliğin hazsal duyumları, dünya ile bir ilişki kurmaya yöneliktir. bu yüzden orlando, hayatının geri kalanında, cinsiyet ve cinselliğin “duygusal” dürtülerini deneyimler. romanın ilerleyen sayfalarında, orlando kendisi ile yaptığı münakaşalarda erkek ve kadın olmanın, güdülerindeki farklıklarına saplanır. güdülerini biçimleyenin beden değil de duyguların olması onu kaygıya sürükler. “genç bir erkekken nasıl ısrarla kadınların itaatkâr, iffetli, mis kokulu ve şık olmalarını istediği geldi aklına. “artık bu isteklerin bedelini kendi benliğimden ödemem gerekecek” diye düşündü, “çünkü kadınlar (bu cinsiyette kısa deneyimine bakılırsa) doğuştan itaatkâr, iffetli, mis kokulu ve şık değiller. (…) gemicinin biri bir direk tepesinden düşmesin diye bir kadının tüm güzelliği örtülecekse, bu ne biçim bir açmazdı. “allah kahretsin!”dedi.”(s.118) nedense virginia woolf, heteroseksüel kültürünü orlando’nun kadın cinsiyeti üzerinde daha baskın kılmış. heteroseksüelliğin içindeki gerçeklikle yüzleştirerek cinsiyetin genelgeçer olduğunu vurgular. “burada anlatımındaki bir belirsizlikten dolayı her iki cinsi birden, sanki her ikisine de mensup değilmişçesine eşit ölçüde eleştirir gibiydi; gerçekten de o sırada iki arada bir deredeydi; bir erkekti,bir kadındı; her birinin gizlerini biliyor, zaaflarını paylaşıyordu.”(s.119) bedeni ve cinsiyeti değersizleştiren heteroseksüel kültürün baskısıyla artık yüz yüze olsa da, orlando’yu orlando yapan asıl esas; “tanrı’ya şükür, ben bir kadınım!” diye haykırdı ve tam cinsiyetinden gurur duymak gibi büyük bir aptallıkta bulunmak üzereyken –bu, kadın ya da erkek, her iki cinste de en sinir bozucu şeydir- yerinde tutmaya ne kadar çalışırsak çalışalım, son tümcesinin içine süzülüvermiş olan o tek sözcüğe takılıverdi: aşk. “aşk,” dedi orlando. (…) şimdi, iki cinsi ayıran ve karartısında sayısız pisliğin tortusunu barındıran karanlık kalkmıştı.”(s.121) karanlığı dağıtan, sınırları kaldıran, biyolojik çerçevesini kıran manevi duyumun yaratıcılığında bir kez daha queer sorgulanmalıdır. yaşamın çoğulluğundan beslenen queer, ne benzerliktir ne de farklılık. genellemenin ötesine çağıran, cinsiyet ve cinselliğin oluşturduğu kimliklere değil, yaşamın çekirdeğindeki öze yaslanır orlando. bu açıdan virginia woolf’un eserleri içinde, en iyi örnektir. virginia woolf, öz’ün gerçekliğini ve etkisini coşkulu bir serüvenle bize gösterir.

    “değişim sonsuzdu ve değişim belki hiç durmayacaktı,” diyen orlando, inşa edilmiş toplumun, bedenin, cinsiyet kültürünün zaman akışındaki döngüsünü, ortaya çıkan ayrımlar ile bize yansıtır. maddenin dayandığı noktada, yaşamsal bir belirti gösteren “çekirdeğin” oluşum sürecine vurgu yapar. bu sürecin doğurduğu, bütün politikalardan arınmış, isimlendirilmelere karşıt bir duruş sergileyen, cinsiyet ve cinselliğe indirgenemez bir donanımı anlama çabasıdır queer. bu çabadan, orlando’yu anlamak için yararlandık. araştırmalar henüz yeterli değildir anlamak için. titizlik isteyen, ince detayları bir cerrah gözüyle görmek ve görünenin bilinç akışındaki saklananı bulmak gerekir. sözümü toparlamam gerekirse şunu söyleyebilirim, orlando, toplum ve bireyi nasıl konumlandırdığını, dayattığı algının üzerindeki sorgulayıcı etkisinin gerçeğini ortaya çıkaran; yaşanılabilir dünyayı neyin oluşturacağını gösteren bir güçtür.


    roman kahramanları dergisinden alıntıdır.