• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.24)
öteki - fyodor mihailoviç dostoyevski
"bilim ve felsefenin en temel sorunu olan 'öteki', özlemini duyduğumuz, ulaşmak istediğimiz üst kimlik arayışımızdır. be arayışın neden olduğu 'öteki nevrozu' dengelenemediğinde şizofren bir kimlik açığa çıkıyor.

golatkin'i bir gölge gibi izleyen, hayalet gibi etrafında uçuşan, 'öteki', tüm insanlığın günlük toplumsal yaşamında, hasta edici bir fren ya da geliştirici itici bir güçtür.

yayınevimizin isim babası olan dostoyevski'nin 'öteki' romanını okurken, sanatın anlatım gücünün, bilmin ve felsefenin anlatım gücünden çok daha soyutlayıcı, çok daha yaşamla iç içeliğine de tanık olacaksınız"

öteki yayınevi
öteki - dostoyevski
arka kapak yazısı.


  1. !---- spoiler ----!

    "gerçekten her şey, doğa bile goladkin'e karşıydı" ve
    "o anda kendi kendisiyle böyle alay ederken içindekileri deşmekten şehvet derecesinde zevk duyuyordu"
    !---- spoiler ----!

    cümlelerinden de anlaşılacağı üzere paranoyak, şizofrenik, mazoşist ve hastalıklı bir dostoyevski romanı. dostoyevski bu romanı 25 yaşında yazdığı insancıklar'dan sonra yazmıştır. bu kadar erken yaşta böylesi eserleri yazabilmiş olması onun dünya üzerindeki en iyi yazarlardan biri olarak görülmesinin nedeni hakkında ipuçları verebilir.

    sürekli kararlar alıp tam tersini uygulayan, kafası dağınık, karmakarışık zavallı goladkin'in anlaşılması zor öyküsünü anlatır kitap. ilerledikçe öykü netleşiyor gibi olsa da tam bir netlik sağlanamıyor. tüm bu karmaşık ve ürpertici öykününse nasıl bu kadar gerçekçi ele alınabildiğiyse ürpertici bir biçimde saygıdeğer.
  2. dostoyevski'nin neden büyük yazar ve çağının çok ötesinde düşünce sistemine sahip olduğunu, insan psikolojisini çok çok iyi bildiğini bize gösteren kitaptır. oldukça da somut örneklendirilmiş hali de diyebiliriz. bu kitabın yazılış tarihi 1846. döneminde tutmamış ve hayal kırıklığı yaratmış. bugün için ise benzer konuları (benzer konunun ne olduğunu yazmak içimden gelmiyor açık bir spoiler olabilir) işleyen kitap ve filmlerin olduğunu biliyoruz. dostoyevski okudukça oğuz atay ve yusuf atılgan gibi yazarların dostoyevski'den etkilendiğini düşünüyorum. hani bir selim ışık var pir'imiz yada zebercetimiz.
    yüzyıllar önce de bu kişiler eşliğinde kitapların var olduğunu ve müthiş kişilik analizleri ile aktarıldığını biliyor olmak güzel duygu. dostoyevski sanırım ilk'lerin temsilcisi.
  3. iki benlik arasında kalmış çaresizliği temsil ettiği için en sevdiğim dostoyevski karakteri olan dokuzuncu dereceden memur bay golyadkin'i barındıran, dostoyevski'nin "en iyi eserim" olarak nitelendirdiği novella.
  4. ele güne karşı yapayalnız böyle de olmaz ki diyen ana karakterimiz en sonunda gerçekliğin kendisine isyan eder. olaylar gelişir.
  5. richard ayoade yönetmenliğinde the double adıya sinemaya uyarlanmıştır.
  6. orijinal adı “Dvojnik” olan roman 1846’da yayınlanıyor. okuduğum kitapta Öteki (2010) olarak çevrilmiş, bordo siyah yayınlarında Öteki Ben (2005) olarak. ayrıca can yayınlarından sabri gürses çevirisiyle İkiz (2010) adıyla yayınlandı kitap. dostoyevski’nin yaşam öyküsünde ‘acıklı’ bir yeri var kitabın tarihinin. çok umutlar bağladığı, inandığı bir hikaye ancak başarısızlığa mahkum oluyor. belki, bazı yönleriyle haklı gerekçeleri var bu mahkumiyetin. belki yanlış anlaşılma ve hatta anlaşılmama. edebiyat tarihinin ünlü intihal tartışmalarından biri sahneleniyor üzerinde. her şeye rağmen, kıymeti ya da yeri sonradan anlaşılan kitaplarından biri oluyor roman. bir şahaser olarak değil, dostoyevski’nin edebi dünyasının önemli aşamlarından biri olarak. bazı yönleriyle ise, düşünülenden daha önemli olduğunu öne sürebiliriz bugün. üzerinde durulması gerekiyor. bay golyadkin, önemli ve ilginç bir dostoyevski karakteri.

    9. dereceden memur Yekov Petroviç Golyadkin, uzun bir uykudan saat sabah sekize doğru uyandı, esnedi, gerindi ve sonunda gözlerini tamamen açtı. Uyanıp uyanmadığından, çevresinde gerçekten neyin olup bittiğinden ya da neyin gerçek olduğundan -ya da her şeyin gördüğü karışık düşlerin bir devamı mı olduğundan- tam emin olamıyormuş gibi iki dakika yatağında yattı. Yine de Bay Golyadkin’in duyuları kısa sürede her günkü, alışıldık izlenimlerini yavaş yavaş ayrımsamaya başladı. Küçük odasının kirli yeşil, isli, tozlu duvarları, maun bir konsol, konsolun çevresindeki sandalyeler, kırmızı boyalı bir masa, yeşil çicek desenli kırmızı muşamba kaplı Türk işi bir sedir ve dün aceleyle çıkarıp tortop halde sedirin üzerine attığı giysileri gözüne gayet tanıdık geldi. Ve son olarak loş penceresinden kızgın ve ekşi bir suratla kendisine bakan gri, sisli, kirli sonbahar gününü, Bay Golyadkin’in bir masal ülkesinde değil, başkent Peterburg’da, Şestilavoçnoy Sokağı’nda, büyük sıra binalardan birinin dördüncü katındaki dairesinde olduğundan kesinlikle emin olmasını sağladı. Bu önemli keşfi yapan Bay Golyadkin, uyandığına pişman olmuş ve gördüğü rüyaya tekrar dönmek istermişi gibi gözlerini hemen yeniden kapattı. Ama bir dakika içinde, muhtemelen o ana kadar düzene girmemiş, dağınık düşüncelerinin etrafında döndüğü fikri nihayet sabitlediği için yatağından fırladı. Yataktan kalkar kalkmaz konsolun üzerindeki küçük, yuvarlak aynaya koştu. Aynada beliren uykulu, iyi göremeyen, saçları oldukça seyrelmiş yansıma, kimsenin ilk bakışta dikkatini çekmeyecek kadar silik bir görüntü olmasına rağmen, bu görüntünün sahibi halinden son derece memnundu. “Tanrı’ya şükür, dedi Bay Golyadkin sessizce, -Tanrı’ya şükür, bugünkü işlerimi aksatacak bir şey görünmüyor, ya bir aksilik olsaydı, -yüzümde bir sivilce çıksaydı ya da başka bir terslik olsaydı; şimdilik her şey yolunda.” Her şeyin yolunda gitmesine oldukça sevinen Bay Golyadkin aynayı aldığı yere koydu, ayakları çıplak ve üzerinde yatarken giydiği giysi olmasına rağmen pencereye koştu ve odasının baktığı iç avluyu, büyük bir ilgiyle, bir şeyler arayan bakışlarla taradı.

    –ÖTEKİ/Peterburg Manzumesi, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Rusça aslından çeviren: Tansu Akgün, İş Bankası Kültür Yayınları, 1.Baskı Haziran 2010, İstanbul.

    kaynak: https://mutlaktoz.wordpress.com
  7. dostoyevski'nin, beni yakamdan tutup sarsan ve "git bir yüzünü yıka gel" diyen harikulade eseri. okuduğum zamanlar golyadkin'le benzer kaygılara ve sıkıntılara sahip, benzer dertlerden muzdariptim. buğulu bir ayna karşısında temrin yapmak gibi içimi sıkıyor fakat ruhumun bir yanına kaçak katlar çıkıyordu bu eser.

    bu sabah evden çıktığımda yıllar önce okumuş olduğum bu kitabı hatırlamama sebep olan şey bir arkadaşıma benzeyen insanların iki hafta içinde beşincisini görmemdi. arkadaşımın muhafazakar, beyaz yaka, sağlık çalışanı ve 10 sene sonraki hallerini daha önce görmüştüm. bugün gördüğümde ise aslında benzerlik kurmayı yalnız fiziksel boyutta tuttuğumu fark ettim. bu elbette mantıklı izahı olan bir yanılsamaydı veya benzerlikti. bu yanılsamaların uyanış'ı her zaman vardır. mesela bu olaylarda ben söz konusu arkadaşımın başka bir ilde yaşadığını biliyor ve o olmadığını derhal anlıyorum. zülfü livaneli şarkılarını dinlerken atmosferden kolayca çıkabilmemiz için son üç-beş saniyedeki dinleyicilerin alkışlarının da kayıttan silinmemesi gibi.

    fakat yıllar önce içimde bir yerde (muhtemelen kimilerince kutsal kabul edilen bir yer) 5-10 metre önümde yürüyen adamı kendime yakın hissetmekten çok birbirimizin bir parçası, birbirimizi var eden kimseler olarak hissetmiştim. bu his iyi veya kötü olarak tanımlanamazdı. biraz ürkütücüydü, o kadar. önümdeki, benden epeyce kısa, zayıf, başının üstü kelleşmiş yorgun bir adamdı. fiziksel bir benzerliğimiz yoktu. elindeki çantasının hafif olduğu belli oluyor fakat onu bile zor taşıyor gibiydi. yanına gidip bir şeyler satmaya çalışan bir çocuğu reddettikten sonra devam edip bir iki adım attı. sonra kaldırımın ortasında öylece durdu, arkasına dönüp doğrudan bana baktı. karşılıklı gülümsedik. aklımdan veya içimdeki o yerden geçenleri biliyor gibi bekledi yanına gitmemi. yollarımız ayrılana dek beraber yürüdük ve önce o çocuktan sonra hayatlarımızdan bahsettik. ayrıldıktan sonra onu bir daha görmedim. fakat hala herhangi bir alkış duymadım.
    mitya
  8. okuyanı geren etkileyici bir kitap. hemen her dostoyevski eserinde olduğu gibi bitmesini istemediğiniz, her cümlesini düşüne düşüne okuyup istifade etmek istediğiniz, bitirince bitirdiğinize üzen bir kitap.