1. Türkiye'nin de aralarında olduğu 190'dan fazla ülkenin imzaladığı iklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen anlaşma olarak tanımlanır. Paris anlaşması ve içeriğini anlamak için önce iklim değişikliği ile ilgili anlaşmaların tarihçesine kısaca değinmekte fayda var:

    - 1988’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Malta’da “küresel iklimin, insanlığın bugünkü ve gelecekteki kuşakları adına korunması” çağrısında bulundu. Aynı yıl, Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı yönetici organları “Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli” (IPCC) adı altında yeni bir organ oluşturdular.
    - IPCC, Birinci Değerlendirme Raporu’nu 1990 yılında yayınladı ve iklim değişikliğinin artık bir ‘gerçek’ olduğunu belirtti. Aynı yıl Cenevre’de toplanan İkinci Dünya İklim Konferansı konuya ilişkin küresel ölçekte bir anlaşmaya gidilmesi çağrısında bulundu.
    - BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 9 Mayıs 1992 tarihinde kabul edildi.
    - İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 1994 yılında yürürlüğe girdi. Aradan geçen süre içinde 188 devlet bu belgeyi onayladı. Türkiye de 24 Mayıs 2004 tarihinde 189. Taraf olarak Sözleşmeye katıldı.
    - Kyoto Protokolü, 1997 yılı Aralık ayında Japonya’nın Kyoto kentinde, İklim Değişikliği Sözleşmesine taraf olan ülkeler arasında yapılan toplantıda, 3. Taraflar Konferansı’nda (COP3) kabul edildi. Protokol yukarıda bahsi geçen iklim değişikliği çerçeve sözleşmesinin bir ekidir.
    - Kyoto Protokolü'nün yürürlüğe girebilmesi için Sözleşme Taraflarından en az 55’inin bu belgeye taraf olması, tarafların toplamının 1990 yılı toplam karbondioksit salınımının yüzde 55’ini temsil edebilecek sayıda olması gerekmekteydi. Rusya’nın 2004 tarihinde protokole taraf olmasıyla Kyoto Protokolü 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girdi.
    - Kyoto’nun geçerliliğini yitireceği 2020 yılından önce gerekli adımları atmak ve hükümetlerin 10 yıllık anlaşmalar üretmeleri beklentisi ile 190’dan fazla devletin hükümeti, küresel sera gazı emisyonlarının azaltılması ve böylece iklim değişikliği tehdidini önleme amacıyla olası bir yeni küresel anlaşmayı görüşmek üzere Paris’te bir araya geldi (30 kasım – 11 aralık 2015)

    Paris anlaşmasının arka planı bu. Anlaşmanın iklim değişikliği ile mücadelede ne gibi artı ya da eksileri olduğunu anlamak için Kyoto Protokolü'nün ne olduğuna da bir bakmak gerekiyor:

    70’lerden bu yana iklim değişikliği ile ilgili dünya ölçeğinde yapılan tespitler ve uyarılar tehlikenin boyutları arttıkça acil çözüm arayışlarına evrilse de sistemin üzerinde yükseldiği ‘kalkınmacılık’ odaklı bu yaklaşımlar soruna çözüm olmaktan uzak. Kyoto protokolü'nün en belirgin özelliği gelişmiş ülkelerin işine yarayan 'karbon borsası' oldu. Kotasını dolduranın temel üretim tarzında ve tüketiminde bir değişiklik yapmadan, Kyoto Protokolü'ne uygun davranarak diğer ülkelerden 'kirletme hakkı' satın alma süreci.

    Paris anlaşması da kyotonun devamı niteliğinde. Detaylı olarak okumak isteyenler anlaşma metninin ekoloji kolektifi tarafından yapılmış Türkçe çevirisini şuradan okuyabilir.

    Paris ne dedi?
    - Adı anlaşma ancak devletler için herhangi bir bağlayıcılığı yok. Anlaşma demek lafın gelişi.
    - ‘karbon ticareti’, Paris Anlaşması sonrasında hacmi artarak devam edecek. Ülkeler ve şirketler kapsamlı azaltım tedbirleri almak yerine taahhütlerinin bir kısmını karbon kredileri ile karşılayıp, parayla kirletmeye devam edebilecek.
    - ortalama olarak 2 derecenin altında, hatta mümkünse 1,5 derece civarında bir sıcaklık artışı hedefleniyor. Hedefleniyor ama nasıl ulaşılacak? Mevcut ulusal katkı niyetlerine bakıldığında toplam 3 derecelik bir artışın olacağı görülüyor. Bu niyetlerin değiştirilmesine yönelik bir girişim yok. Bu hedeflerin gözden geçirilmesine başlanması için belirlenen tarih 2023.
    -Metinde gelişmiş ülkelerin diğer ülkelerin iklim değişikliğinin etkileri nedeni ile uğradığı kayıp ve zararlarının karşılanması için gerekli finansmanı sağlayacağından bahsediliyor. Ancak bunun nasıl yapılacağı, nasıl bir yaptırım uygulanacağı, bağlayıcılığı konuları yine bir niyet ve temenni olmanın ötesinde değil. hatta zarar ve kayıplar tarifi de geçmişi kapsamıyor.

    Paris anlaşması öncekilerin izinden giderek; üretim ilişkilerine, kapitalist sisteme, tüketime, kalkınmacı politikalara halel getirmeden kuyunun çevresini nasıl dolaşırızın cevabını bulmaya çalışan, kadük olmaya mahkum bir anlaşma. Ve hal bu iken trump hükümeti şimdi bu anlaşmadan da çıkacaklarını açıklamış.

    Dünyayı davos’ta ya da paris’te toplanan zenginler ya da hükümetleri kurtarmayacak. Zaten biliyorduk, anlayacağınız o cephede yeni bir şey yok.
    mesut