• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (6.00)
paterson - jim jarmusch
paterson, new jersey'de otobüs şoförlüğü yapmaktadır. her günü bir diğerinin aynısıdır. şehri dolaşır, insanları seyreder, şiir yazar, köpeğini gezdirir. bazı zamanlar bara gider. istedikleri konusunda katıdır, bir biradan fazlasını içmez. daha sonra evinde onu bekleyen eşi laura'nın yanına gider. ancak kendisi rutinine devam ederken, laura'nın hayatı değişmektedir. paterson hayallerini gerçeğe dönüştürme konusunda adeta bir uzman olan laura'yı sevmekte, onun hırslarını desteklemektedir. film günlük hayatın detayları üzerinde dururken, insanlar arasındaki küçük ayrıntılara dikkat çekiyor. (filmin özeti filmloverss adlı siteden alınmıştır.)


  1. filmin ilk gösterimi geçtiğimiz günlerde cannes film festivali'nde yapıldı. altın palmiyeye aday gösterildi lakin alamadı. adam driver'dan hoşlanmıyor olsam da otobüs şoförü ve şiir kelimelerini yan yana görünce ister istemez sabırsızlanmaya başladım. işin içinde bir de iranli aktris golshifte farahani var. farahani jarmusch'la ilgili şöyle demiş: “12 yaşındayken iran’da jarmusch’un ‘coffee and cigarettes’ adlı filmini izlemiştim. o film bana ortadoğu, batı ve hollywood filmleri hakkında çok şey öğretti. her zaman kendime ‘ey allah’ım jim jarmusch’tan daha iyi yönetmen var mı?’ derdim”
    ben de kendi kendime "bir insan 12 yaşında jarmusch'un coffee and cigarettes filmini niye izler allahım" diye soruyorum.
  2. çok sıkıcı bir film. anlattıkları da çok sıkıcı ve izlerken katlanılmaz bir hal alıyor. lakin benim hayatım da böyle olduğundan bir o kadar da beğendim. ^:tabi her sıkıcı film için geçerli değil^
    jarmusch'un en beğendiğim authorlerden olmasının nedeni de bu aslında. paterson'u tamamen yukarıda anlattığım beklentiler üzerine izledim ve oturmuş bir stili olduğundan beklentilerimin karşılanmasından şüphem de yoktu açıkçası.
    doc'un kendi kendine satranç oynarken yenilen tarafta olduğunu söylemesi jarmusch'un varoluşçu insan tiplemesini en iyi şekilde açıklıyor diye düşünüyorum.
    limits of control göndermeleriyle, otobüsün arızalanması ve karakterlerin buna karşı aşırı tepkilerine istinaden aksiyon arayan seyirciyle ince dokunuşlarla dalga geçilmesiyle, pek emin olamadığım bir şekilde paterson'un baktığı yere tekrar gözünün kayması ve kameranın orayı göstermesiyle kendi sıradan hayatımdaki sıradan davranışlarımı hatırlatmasıyla ve bunun gibi sayısız ince detayla en sevdiğim vasat filmler arasına girmeyi başardı. bana böyle filmlerle gelin.
    sde
  3. her filmin iki kez izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. ilk izleyişte herkesin baktığı yerlere bakarsınız, ikinci izleyişte ise başka detaylara ve kameranın hareketlerine.

    bir aksilik olmazsa yarın bu filmi tekrar izleyeceğim. filmin çok sıkıcı olduğunu hatta filmde uyuyanlar olduğunu duydum salonun çıkışında. yazık etmişler kendilerine. film, aslında bu filmde uyuyanları da eleştiriyor bir yanıyla. filmdeki ana karakter -adam driver harika bir iş çıkartmış başrolde- paterson’ ın haricindeki hemen hemen herkesin bir hayali var, hiçbirisi memnun değil içinde bulunduğu durumdan. paterson’ ın ise yazdığı şiirlerle de dahil olmak üzere hiçbir hayali yok ama hayali olanlara kıyasla da daha mutsuz olduğunu kimse iddia edemez. herkesin bakıp da monotonluk ya, çok sıkıcı diyeceği bir yaşam, paterson için pek de sıkıcı durmuyor. o, bir şeylerin peşinden koşmak yerine, koşan insanların yanından geçip de fark edemedikleri nüanslara odaklanıyor daha çok. o kadar ‘’boş vermişlik’’ hakim ki hayatına, hayatındaki en önemli değişkenlikleri bir köpeğe borçlu aslında. boş vermişlik kelimesini bilerek tırnak içerisinde yazdım. sana, bana göre bir boş vermişlik o, oysaki paterson’ a göre hayatın kendisi. hayat, büyük hedeflerde, hayallerde değil de detaylarda diyor sanki jarmusch. biraz sait faik hikayesini anımsattı bana karakter ve olaylar. keşke jim jarmusch, bir sait faik hikayesi okusa da onu film yapsa diye düşündüm. hayatın içinden alelade bir adamı çekip onun 7 gününü bize izlettirip onu tekrar yerine bırakmış jarmusch.
    paterson isimli kentin caddelerinde otobüsle geziyorsunuz adeta. keşke bu sahneler daha uzun olsaymış. şöyle 2 dakikalık kesintisiz bir sekans çok iyi gidebilirdi bu filme. bir de çok masalsı buldum ben hikayeyi ve özellikle evdeki sahneleri. tim burton’ ı anımsattı fazlasıyla. şiirsel bir film denmiş genelde, ben ise masalsı bir film demeyi tercih ediyorum. fazla spoiler vermek istemiyorum ama yazmadan olmayacak, isteyen okumasın devamını.
    filmden çıkan insanlardan biri ‘’ben son sahnede o adamın ünlü bir şair olduğunu falan düşündüm’’ dedi. işte jarmusch film boyunca öyle düşünenlere laf çakıyor bana kalırsa. otobüsün bozulduğu sahnede paterson hariç herkesin bir aksiyon beklemesini de ben direkt öyle yorumluyorum. barda elinde silah olan adama mani olan paterson nasıl gülünç bir duruma düşüyorsa izleyicinin ve barın sahibinin gözünde, işte bu filmden aksiyon bekleyenler de jarmusch’ un gözünde o kadar komik görünüyorlar bence. 7 gününün izledik bir insanın ve birçok kişi hiçbir şey olmadı filmde diye düşünüyordur muhtemelen. oysaki hangimiz paterson’ dan daha farklı yaşıyoruz? hatta hayallerle, hedeflerle gerçekten o kadar kopuyorız ki paterson kadar bile hakim olamıyoruz bulunduğumuz ortama. en azından paterson’ ın yaşadıkları daha gerçek şeyler. filmin jkapanışında paterson’ ın kendi kendine okuduğu bir şiir ise filmin sonunu benim gözümde yoruma çok açık bir hale getirdi. umarım bir aksilik olmaz da yarın tekrar izlerim, çok sevdim çünkü.

    bir iki detay;
    -bir sahnede, otobüste anarşizm üzerine konuşan iki gençten biri jared gilman diğeri ise kara hayward. yani 2012 yılında gösterime giren wes anderson filmi moonrise kingdom’ ın başrolündeki ikili.
    -filmin bir sahnesinde otobüsteki yolcular gösteriliyor, otobüste yaklaşık 10 15 kişi var ve üç tanesi kitap okuyor.
    -bu filmde sadece ismini ve resmini kullandığı iggy pop, jarmusch’ un eski ve bilindik filmlerinden olan coffee and cigarettes’ te rol almıştı.
    -evdeki siyah beyaz renk ve desenler de bana sık sık coffee and cigarettes’ i hatırlattı.
    -otobüsün alev topuna dönme geyiği ciddi bir tepkiydi, ben çok sevdim
    -öyle bir bar var mı gerçekten bilmiyorum ama varsa müdavimi olunacak bir mekan, umarım gerçekten vardır.
  4. abuk subuk yorumlar yapıyorum diye galiba sonunda bu filmle lanetlendim. izlerken sürekli uyuyakalıyorum. en az 3 kere izledim aynı yerleri. inat ediyorum mutlaka bu film izlenecek ve bitirilecek. sonra editle alıcam intikamımı.

    sıcağı sıcağına edit: az önce tamamlayabildim filmi.(12.04.2017 20:34) ama sevmedim. karakterleri de sevmedim (bar sahibi hariç). bu sefer o naiflik olmamış. aksine yapmacık geldi bana.
  5. durağan bir yaşamı, aynı durağanlıkla ele almış jim jarmusch filmi, 2016 yapımı. baş rolde itici insan adam driver'ı izliyoruz. berbat şiirler yazan bir otobüs şoförünü oynuyor ve rolüne cuk oturmuş.

    filmi sevip sevmediğime bir türlü karar veremiyorum. böyle bir ikilem yarattığı için filmi başarılı bulabiliriz sanırım. aksiyon arayışında olan yanınızı asla tatmin etmeyecek, bir de üstüne onunla dalga geçecek değişik tatta bir film. trailer