1. öğrencisi olduğum bilim dalıdır.okunacak yığınlarla döküman olmasinın yanısıra eğlencelidir, insanın ufkunu genişletir.öğrencileri klinik psikolog olabilmek için ortalamalarını yüksek tutmak zorundadır çünkü en çok rağbet edilen alanı budur. istanbul üniversitesi'nde psikanalitik yönelimli psikoloji eğitimi verilir.
  2. üniversite bölümü hakkında pek fazla bilgi sahibi olmadığım, fakat araştırmalarım ve yazılan, çizilenler ile konuya farklı bir perspektif ile yaklaştığım sosyal bilim dalı.

    çocukluğumdan itibaren gittiğim psikologlar sayesinde ilgi duyduğum bu alan, son bir kaç sene de hayatımın merkezinde yer alıyor, okuduğum bölümün aksine (bkz: sosyoloji) . böylece geçen zaman içerisinde; insanın davranışlarının çoğunu oluşturan toplumsal statü ve rollerin ardında yatan bilinçaltını görebilme yetisini kazandım.

    !---- spoiler ----!

    konunun alt yapısı biraz daha eskiye dayanıyor aslında. çocukluğum da görüştüğüm psikolog bana ısrar ile kelime oyunu oynatıyordu. bu oyunun kuralları basitti, o bir kelime söyleyerek yarışı başlatacak ve ben aklıma gelen ilk kelime ile ona cevap verecektim. o da aynı şekilde aklına gelen ilk kelime ile bana bir kelime daha söyleyecek. örnek: siyah, beyaz, beşiktaş, futbol, holigan, kavga, zarar, gereksiz gibi. bunda ki amaç bana söylediği kelimelerin, bende yarattıkları anlamı ortaya çıkartmaktı. fakat doğrudan bunu yaptığında vereceğim cevabı düşünme fırsatım olacak ve bu da toplumsal rollerimden birinin cevabı olacaktı. ama o bunu yapmak yerine bana bu kelime oyununu oynayarak otokontrolü benim ellerime verir gibi yaparak beni yönetiyordu.

    !---- spoiler ----!

    bu oyunu direk oynayarak olmasa da, kurduğum iletişimler de aynı düzeni oturtarak karşımda ki kişinin bilincini okumaya çalışıyorum.

    (bkz: boş işlerle kafayı sıyırma)
  3. sadece klinik psikolojiden ibaret olduğu düşünülen ancak içinde bilişsel psikoloji, gelişimsel psikoloji gibi farklı alt dalları da barındıran bilim dalı.
  4. evet kendisi bi bilim dalıdır fakat henüz olmamıştır, meyvenin küçüğüdür yeşildir tatsızdır.
    deneme yanılma yöntemi ile hasta tedavi etmeye kalkar.
    hastalığın adını tespit ettiği için para ister.
    bu bilim dalını icra eden arkadaşlar genelde ortaçağ rahipleri gibidir gözümde. dinler ve tanrı seni affeder demek yerine, sen kendini affetmeyi öğrenmelisin der.
  5. davranışların ve zihinsel süreçlerin bilimsel ve sistematik olarak incelenmesidir. davranışlarımız: yemek uyumak koşmak v.s. gözlemlenebilir olmakla birlikte gözlemlenemeyen zihinsel süreçlerimiz şunlardır: rüya görmek, düşünmek, mantık kurmak, plan yapmak.

    psikolojinin amacı şu 4 süreçle açıklanabilir.

    1) tanımlamak: insan davranışlarını tanımlamaya çalışır.
    2)açıklamak : oluşan davranışları sebeblerini açıklamaya çalışır
    3) önceden kestirmek: davranışları açıkladıktan sonra ilerde gerçekleşicek davranışları önceden kestirmeye çalışır
    4) kontrol etmek: son olarak oluşan davranışları kontrol etmeye çalışır.

    psikolojide bir doğru değil doğrular vardır. bir çok kuramla farklı açılardan bakılır . davranış birden fazla yaklaşımla açıklanabilir. bunlardan bazıları: biyolojik yaklaşım, psikoanalitik yaklaşım, davranışşal yaklaşım, hümanistik yaklaşım, kültürler arası yaklaşım, bilişşel yaklaşım.

    (bkz: psikolojide ilk yaklaşımlar)
  6. insanın gözlenebilen davranışlarını ve zihinsel faaliyetlerini konu alan bilim dalıdır.
    insana dair çok şey içerdiği için hayatımızda önemli bir yere sahiptir. insanla ilgili çoğu davranışın nedenini bilmek ister ve bunu kendimize açıklama ihtiyacı hissederiz. işte tam da bu nedenle her kesim, ucundan kıyısından ilgilenir bu bilim dalıyla.
    davranışın nedenini açıklayan bu kadar çok kuram olmasının sebebi insanın kompleks bir varlık olmasındandır.
  7. insanlara "en büyük kaçış'ı sağlayan, iyileştirme adı altında geçiştiren, toplumsal olanı yadsıdığı için toplumsal hapsoluşu teşkil eden, insanların maruz kaldığı koşullardan bir bütün olarak toplumun da sorumlu olduğunu reddeden alandır.

    çağdaş yaşamın merkezine oturduğundan ötürü, yabancılaşmayı, mutsuzluğu, yalnızlığı meşrulaştırmaktadır dayattığı " kişisel ahlak" ile. adorno'nun tabiriyle " içedönüklükten ibaret olan sınırsız sahtekarlık tır.
  8. İnsan, yeryüzünün en karmaşık canlısı olarak nitelendirilebilir. Dünyamız için en önemli varlıklar, insanlardır. Doğayla oynayabilir, döngüleri değiştirebilirler. En büyük etkiyi yaparlar. Medeniyet kavramı insanlar sayesinde vücut bulmuştur. Aynı şekilde kültür de öyledir. "Medeniyet" kavramı eğer olmasaydı, "Kültür" kavramının da oluşması imkansızdı.

    İnsanoğlu dünyadaki geleceği en önemli şekilde değiştiren varlıktır. Psikoloji de, insanı anlayabilmek için ortaya çıkmıştır. Düşünme biçimini ve davranışlarını anlamak için çok önemli bir alandır. Bir örnek verilecek olursa; "Anneannem dün evine geldiğimi unutmuş, ama çocukluk arkadaşlarını hiç görmese de hepsinin ismini tek tek hatırlıyor. Acaba bunun sebebi nedir?" bunun gibi sorular aklımıza gelir. İnsan, merak etmeyi çok seven bir canlıdır. Her şeyi cevaplamalıdır. İşte bilim, bu yüzden ortaya çıkmıştır. Örnekteki gibi soruları cevaplayabilmek için psikoloji dalı önemlidir.

    Felsefeyle karıştırılmamalıdır. Çünkü felsefe, insanın kuşku duyma gibi özellikleri sonucu ortaya çıkmıştır. Felsefe de yanıtların aksine, sorular daha önemlidir. Psikoloji bunun tam tersidir. Aradaki fark çok açıktır. Felsefe de sorulan soruların içinde en çok "Nedir?" sorusu bulunur. Ancak psikoloji de "Neden?" sorusu her zaman kullanılır. Bilimde "belki" kullanılmaz. Bilim her zaman "kesin" bir şekilde yapılmalıdır.

    Felsefe varlığı tamamen ele alır. Halbuki bilim, varlığı parçalara, konulara bölmektedir. Ve sadece o alanda cevaplar verilir, o konuya açıklık getirilir. İşte, psikolojiyle, felsefe birbirinden tamamen farklı şeylerdir.

    Peki bu bilim alanına ilgi duyan kişiler, nerelerde iş imkanları bulabilir? Sıralayalım:

    -Adli Kurumlarda

    Adalet Bakanlığında ve hapishanelerde çalışabilmektelerdir. Psikologlar hapishanelerde hükümlülerin psikolojik tedavisini üstlenirler. Mahkemede ise bilirkişi olarak görev yapabilirler.

    -Eğitim Kurumlarında

    Psikologlar, her düzeyde eğitim kurumunda görev alır. Eğer gelişim psikolojisi alanında uzmanlıkları bulunuyorsa, kreş, yuvalar ve özel eğitim kurumlarında çalışabilirler.

    -Sağlık Kurumlarında

    Hastaneler ve klinikler de yer alabilirler.

    Diğerleri;

    - Askeri Kurumlarda
    - Araştırma Merkezlerinde

    Ayrıca Bakınız
    ---
    Temel Bilim Alt Dalları
    - Deneysel Psikoloji
    - Bilişsel Psikoloji
    - Gelişim Psikolojisi
    - Sosyal Psikoloji
    Uygulamalı Alt Dalları
    - Klinik Psikoloji
    - Eğitim Psikolojisi
    - Endüstri Psikolojisi
    - Adli Psikoloji
    - Çevresel Psikoloji
    - Din Psikolojisi
    - Sağlık Psikolojisi
    - Spor Psikolojisi
    - Trafik Psikolojisi

    Kaynak
    ---
    1. http://www.felsefe.gen.tr/psikoloji/psikolojinin_konusu_ve_ilgi_alanlari_nedir.asp
    2. http://www.felsefe.gen.tr/psikoloji/psikolojinin_alt_dallari_nelerdir.asp
    3. http://www.felsefe.gen.tr/psikoloji/psikolojinin_uygulamali_alt_dallari.asp
    4. http://www.psikolojik.gen.tr/psikoloji-nedir.html
    5. http://www.dmy.info/psikoloji-nedir/
    6. http://www.simplypsychology.org/whatispsychology.html
    7. http://www.medicalnewstoday.com/articles/154874.php
  9. ruh bilimi anlamında kullanılır.

    ergenler hep bozuk olduğunu iddia eder kendilerinde.
  10. barış bildirisine imza attığı için (belki de ekşide yazdığı gibi suya sabuna dokunan biri olup çok aydınlatıcı çalışmaları olduğu için) ege üniversitesi, sosyal psikoloji ana bilimdalı bölümünden ihraç edilen prof. melek göregenli'nin, bir dergi röportajından buraya aktarım yapmak istiyorum. doğu bölgesinde ki çalışmaları ve kadın merkezli yaptığı çalışmaların da okunması gerektiği düşüncesindeyim.

    ---

    psychology kurdi'nin 3. sayısı için zin serhat özmen'in melek görengenli ile röportajı:

    -öncelikle geçmiş olsun. son zamanlarda akademide yaşanan kıyımın içerisindeydiniz.

    +teşekkür ederim. pek "kıyılmış" gibi hissetmiyorum, payımıza düşen bu; hep beraber, olup bitene razı olmamanın karşılığı bu. bu iktidar sadece otoriter-muhafazakar bir hayatı ve devlet sistemini tesis etmekle yetinmiyor, buna rıza göstermemizi de istiyor, sadece bunu yapmasına yetebilecek "çoğunluk" değil, hepimizin tek tek "büyüksün ve en iyisini sen bilirsin" dememizi. demiyoruz mesele bu, imza bahane.

    -en başta değerli vaktinizi dolayısıyla enerjinizi de ayırdığınız için size teşekkür ederim.
    sizi gören görmeyen herkesin sizin hakkınızda bir fikri var. kimine göre akademisyen, kimine göre aktivist, kimine göre bir sosyal psikoloji büyüğü. bir de size soralım, bir de sizin gözünüzden bakalım melek göregenli kimdir?

    +insanın kendisine dışarıdan bakması sanırım "postmodern" ve belki klasik anlamıyla "psikolojik" de bir şey. ben bunu yapmayı tercih etmem. yüzyüze, uzun süreli, karşılıklı emeğe dayalı ilişkilerde sevildiğimde, sevdiğimde, takdir edildiğimde ve onaylandığımda mutlu oluyorum, "herkesin fikri" ni boşver. öğrencilerimle olduğumda mesela kalabalık içinde yalnız hissetmem, bu benim tercih ettiğim hal, yoksa kalabalıklarda pek rahat etmem. ben, hep dünyadan, bazen kendinden hoşnut olmayan ve bunu değiştirmek için gücünün yettiğince çabalayan biriyim sadece, herkes gibi işimi yapıyorum, sadece odamda değil hayatın her alanında.

    -sosyal psikoloji kimi zaman anti-klinik kimi zaman ise sosyoloji bazlı bir alan olarak ele alınmaktadır. bir bilim alt dalı olmasına rağmen çoğu alan çalışanları bile karıştırmaktadır. siz ne düşünüyorsunuz? sosyal psikolojiyi nasıl nitelendiriyorsunuz? melek’in sosyal psikolojisi ve melek hocanın sosyal psikolojisi nedir, farkı biraz anlatır mısınız?

    +belki bana meslektaşlarım kızacaklar ama derslerde de çocuklara "bu benim kanaatim, öznel ve kişisel, öyle bakın" diyerek söylediğim bir şey vardır, bence sosyal psikoloji psikolojinin tamamıdır ya da sosyal olmayan bir psikoloji alanı yoktur diyebilirim, insanın "sosyal" olmayan herhangi bir davranışı yoktur çünkü. sosyal psikolojinin, klinik psikolojiyi anaakım bir yaklaşımla ele alsak bile, anti-klinik olması mümkün değil bence. "anti-klinik" olarak ifade ettiğin şey, sanırım, insan davranışlarının fazlasıyla bireysel hatta psiko-patolojikleştirilerek ele alınması, toplumsal'ın ve zamansallığın dışlanması anlayışı. bence artık anaakım klinik psikoloji bile insana böyle yaklaşmıyor, bu çok demode bir klinik psikoloji anlayışı, hala çok yaygın olması demode olduğu gerçeğini değiştirmez. sadece klinik psikoloji açısından değil bütün diğer altalanlar hatta sosyolojiyle ilişkiler açısından söyleyebileceğim şudur: psikolojinin alt disiplinlerinin kendi arasındaki sınırlar esnetilmeli hatta kaldırılmalıdır olabildiğince, bu psikolojinin diğer sosyal bilim alanlarıyla olan mesafesini de daraltacaktır ki olması gereken de budur. yani psikolojinin odalarını açın kocaman bir ev olsun herkesin her yere girebildiği kocaman bir sosyal bilimler bahçesine kapıları ve pencereleri açık bir ev. felsefenin kocaman bir kameriyesi olsun bahçede, bütün bilimlerin gölgesinde soluklanıp canlanacağı. hayatta ve bilimde çokkimliklilik iyidir; her altdisiplinin eşit gelişme ve otantikliğinin korunma imkanlarının olduğu ve birinin diğerini zenginleştireceği bir bilim, ona uygun hayatlar ve toplumların bilgisini üretebilir.
    melek'in sosyal psikolojisi ise, hayatı anlamada ne zaman başı sıkışsa irfanına sığındığı yaşlı ama ihtiyarlamamış neşeli, muzip ve bilge biridir, cinsiyetini bilemedim galiba duruma göre değişiyor o da.

    -insan haklarının kapsamında bir çok alanda araştırmalarınız, sunumlarınız var. insan hakkı nedir ve insan haklarının işlemediği zamanlarda neler olmuş, insanlar nasıl sosyal süreçlere maruz kalmış biraz anlatabilir misiniz?

    +insan hakkı, insan olabilmek ve kalabilmek için gereken koşulların tümüdür. olabilmek diyorum, çünkü dünyada hala insan olma hakkından bile yoksun bırakılmış milyonlar var. insanlık tarihi, insan haklarının tarif edilmesi ve hemen sonrasında ihlal edilmeye başlamasının tarihi belki.. insan hakkı kavramı, insanın birey-yurttaş olmasıyla başlayan bir yeni hayatı tarif ediyor, çok yakın bir geçmiş bu, insanın tarihine baktığımızda. daha çok bir ideal, çünkü hiyerarşik sistemler var oldukça, insanın "insan olmak bakımından doğuştan eşit olduğu" temel ilkesi bütünüyle hayata geçirilebilir bir ilke olamaz. neredeyse bütün insan hakları ihlalleri, bu sistemik hiyerarşileri kurmak ve sürdürmek için iktidarlar -makro ve mikro her düzeyde- tarafından yapılır, hep böyle oldu hala böyle. şiddetle, açık, örtük, coğrafyaya zamana, bağlama ve iktidarın tesis edildiği düzeylere göre değişen biçimlerde. fakat tarihin her döneminde, adı "insan hakkı" olmadığı zamanlarda bile itiraz, isyan ve şu ya da bu ölçüde gerçek dönüşümler yaratan devrimler de vardı, hala var. insan hakları için verilen tüm uğraşlar, hayatı biraz daha yaşanabilir kılmak için. sosyal psikoloji literatürü, insan hakları mücadelesinin, sistemleri meşrulaştıran mitleri tersine çevirmeye hatta yıkmaya yaradığını anlatır. çünkü bizlere anlatılan hikaye her zaman, içinde bulunduğumuz koşulların normal, doğal hatta adil olduğu ve bu gerçeğin değişmeyeceği, boşuna ömrümüzü bu yolda tüketmememiz gerektiğini vazeder. bu, mitik hikaye, insanın bireysel ve kollektif hakları olduğunun farkına varması ve talep etmesiyle, toplumları uyuşturup mutlu uykulara dalmalarını sağlama işlevini yitirebilir.

    -birazcık daha lokal bir konuya dönecek olursak. kürt meselesi nedir sizin gözünüzde. sizin ne tür tespitleriniz var.

    +kürt meselesi, memleketimin milyonlarca insanının hayatlarından memnun olmaması başka türlü bir hayat talep etmesi meselesidir, her etnisiteden, dinden, yaştan ölümle, göçle, savaşla, korkuyla, acıyla ve daha pek çok kötülükle canımı yakan bir meseledir. hiç soğuk ve kavramsal bakamadığım bir meseledir. ayrımcılık anlatırken derste, kürtlere yapılan ayrımcılığı anlattığımda kürt öğrencimin sadece bunun farkında olan bir hocası olduğu için gözlerinin içini güldüren, başka bir türk öğrencimin "ama hocam türklere ayrımcılık yapılmıyor mu?" diyerek, suçluluk duygusuyla başetmenin bir yolunu bulmaya çalıştığı, yani sonsuz sayıda ortak yanı olan insanların, etnik kökenlerinin farklılığına odaklanarak ayrı düştükleri, asıl meselenin bu fark değil, farkın inşa edilme biçimi olduğunu göremeyerek, birbirlerinin canını yaktıkları büyük bir adalet meselesidir. çözümünü bildiğim ama elimden pek az şey gelen, bana mesleğimin ve hayatın öğrettiği her şeyin tersinin gerçekleştiğini görmekten acı çektiğim bir meseledir. açık bir coğrafi, ekonomik, toplumsal vb. ayrımcılık, kollektif kimlik haklarının inkarı, asimilasyoncu entegrasyon politikaları, eşit olmayan yurttaşlık sistemi, şiddetle bastırma politikaları, savaş ve yaşadığımız her şey. kuşkusuz bu iktidar politikaları karşıtını da doğurdu ve itiraz ve isyan içeriğinden uzaklaşarak bazen, değiştirmek istediği dünyanın kötülüklerine bulaştı. bu olup biten, bütün bir coğrafyada milliyetçiliği yükseltti; giderek, idari olarak çok korkulan "bölünme" gerçekleşmese de, daha zor onarılacak olan iki halkın birbirinden neredeyse vazgeçme noktasına hızla savruldukları bir yerdeyiz. söz'ün değeri giderek yok oldu, siyasetin önü kesildi hatta "barış" sözcüğünün ne anlama geldiğini, içini nasıl somut olarak doldurabileceğimizi zamana bıraktık. bireysel siyasal iradelerimizle bu meseleyi kardeşçe barışla çözebileceğimize inancımızı sorgular olduk. kürt meselesi benim tam içimde hissettiğim bir meseledir, bunun için kürt olmam gerekmez. çocukken, evimizde konuşulan giritçe'den sonra uzaktaki inşaatlarda çalışan ve "oralar"a gitmem yasaklanan yanık sesli adamların anlamadığım türkülerinin dili'dir; "benim" de dilim ve meselemdir.

    -özellikle psikoloji camialarının kürt meselesine saha da yok denmeyecek kadar az çalışmaları var, özellikle bir iki değerli isim dışında bu konuya ya eğilinmemiş, ya da salt bir data malzemesi olarak çalışılmış. sizce bu kadar temel bir meseleyi camia neden görmezden gelmiştir. araştırma ihtiyacı olmayan bir konu mu yoksa? yoksa başka örtük sebepler mi var. psikoloji camiası yeteri kadar cesur mu sizce. gözlemleriniz nelerdir.

    +akademinin "cesur" olması beklenen normal bir özellik değildir esasen. cevap, sorunda gizli. "psikolojinin kürt sorunuyla imtihanı" yazımda anlatmıştım düşüncelerimi. türkiye'de psikolojinin kürt meselesiyle, savaşla arasına koyduğu "mesafe" yi sadece devletin baskısıyla, cesaret eksikliğiyle ya da psikolojinin evrensel epistemik özellikleriyle açıklamak mümkün değil. sınıfsal bir mesele de var: kürtler, eşcinseller, aleviler, yoksullar ve bütün "diğer"leri psikolojinin ilgisine mazhar olmadı bizde de her yerde de. şimdi giderek türkiye'de psikoloji alanında gerek öğrenciler gerek akademisyenler açısından daha heterojen -sınıfsal ve diğer toplumsal gruplar açısından- bir nufüs oluşmaya başladı ve giderek daha çok çalışılıyor bugün bu konularda. ama akademik çalışmalar yapmak yeterli mi? onbinlerce insanımızı kaybettiğimiz kalanı da şöyle ya da böyle yaraladığımız bir konuda "olgu"yu "hakikat" i haykırmadan nasıl çalışabilirsin? bilgi'nin üretilmesi, eğer o bilgi hayatı değiştirmeye rehberlik etme yetisiyle donatılmazsa, "akademisyen" olimpian yansızlık zırhına sığınmaya -bugün hala olduğu gibi- devam ederse neye yarar?


    -kürt meselesinin sorun teşkil eden sosyal psikolojik dinamikleri nelerdir? bu sorunu nerden çözmeye başlamalı? nerden konuşmaya başlamalı?

    +kürt meselesi bu coğrafyanın insanlarının kendilerini ve birbirlerini nasıl tarif ettikleri ve birbirleriyle ilişkilenme biçimleri ile ilgilidir. bu tanımlama ve konumlandırma, etnik temele dayalı gibi görünse de sadece bununla ilgili değildir. kürtler, kendi coğrafyalarında -diğer bölgelere göre- ve memleketin bütün coğrafyalarında adaletsiz ve eşit olmayan koşullarda "diğer"leri ile karşılaştılar, "diğer"leri de onlarla, yoksul, şehirlerin kıyılarında tutunmaya çalışan, işçiler, köylüler, doğulular, garipler, kavruklar, cahiller sonra bi zaman kırolar... olarak kaldıkları sürece sorun olmayan garibanlar. bu otantik "diğer"i tarifi "türkler" in, bu memleketin asıl sahipleri olarak tekçi, milliyetçi sistem tarifinden önce de adaletsizdi ama daha kendiliğinden, sınıfsal eşitsizliklerin ürettiği kimlik adaletsizliği gibi tarif edilebilirdi. kürtler, itiraz hatta isyan etmeye başladıklarında iktidarların -hep- açık ya da örtük, bastırma amaçlı şiddet politikaları, bu otantik esasen -bence- etnisite ve sınıfsal eşitsizliğe dayalı ilişkiyi, halklar arasında da faşizan bir ilişkiye dönüştürdü. başka türlüsü mümkün olamazdı, iktidarlar şiddet politikalarını, şiddet uyguladıkları gruplar arasında yarattıkları yatay şiddetle meşrulaştırabilirler, başka türlü on binlerce insanın hayatını hiçe sayıp yola devam etmek mümkün olamaz. kuşkusuz, sosyal psikoloji bize, adaletsizliğe karşı şiddete dayalı itirazın da iktidar şiddetini ve tehdit algısını meşrulaştırmada yararlı olduğunu öğretir. sorunu çözmenin yolu öncelikle, hakikatin deşifre edilmesi ve bu iktidar oyunundaki sıradan insanın figüranlık halini, belki de birbirinin aynasında görebilmesinin gerçekleşmesidir. etnik farklar temelinde ayrışan ve sonsuz sayıdaki ortaklığını, acısını fark edemeyen insanların, düşman olmayı reddetmesiyle ancak oyun bozulabilir. ayrımcılığı, şiddeti ve savaşı yaratan farklarımız değildir, sadece iktidarların yararına olan herşeyi olduğu gibi etnisiteleri de hiyerarşiler içinde tesis eden adaletsiz sistemdir. barış talebi budur aslında, çünkü bu hiçbirimizin savaşı değil. kürtlerin örneğin anadilinde eğitim yapması, anayasal yurttaşlık vb. kollektif haklarını alması bir türk'ün hayatını neden ve nasıl olumsuz etkileyebilir? bütün mesele, kendimizi tarif ettiğimiz halkaları benzerliklerimizden hareketle olabildiğinde çeşitlendiren ve iç içe olmalarını sağlayan bir hayat tahayyülünde ortaklaşabilmek.

    -son olarak, bu konuda çalışmak isteyen, çözümün bir parçası olmak isteyen alan içi veya alan dışı araştırmacılara ne önerirsiniz?

    +hakikatin bilgisini üretmek için çalışmak gerek. bunca kötülükte nasıl yaralandık ve o yaraları nasıl sararız artık bunu bilmeye daha çok ihtiyacımız var. bunun için savaşın bitmesini beklemeye gerek yok. birbirimize ayna olabilecek araştırmalar tasarlamalıyız, ilişkisel, tarihselliğinden koparılmamış, insan deneyiminin doğrudan yansıdığı araştırmalar. action research -eylem araştırması olarak çevirebiliriz- yapmanın tam zamanı.. araştırırken dönüşeceğimiz, araştırma sırasında kendimizi ve dünyayı değiştirebileceğimiz araştırmalar.

    -her şey için çok sağolun

    +hep beraber..

    ---

    ekleme: farketmediğim imla hataları için mesaj atınız.