1. psikoterapi ve özellikle psikanaliz seansları sonrası psikologumun yapmayı öğütlediği şey. çünkü geçmişe olan algıların kapıları açıldığında biraz da rüya yoluyla "baca temizleniyor"

    ve rüyalar kayıt altında tutulduğunda daha iyi analiz edip bilinçaltının derinlikleri daha iyi tespit edilebiliyor ve bunun üzerine daha çok gidilebiliyor.

    kısa bir süre denedim. ama bence rüyaları unutmak hatırlamak veya bir defterde okumaktan çok daha iyi bir eylem.
  2. ortaokulda iken edebiyat öğretmenimizin herkese zorunlu tuttuğu şey idi. evet, herkesin rüya günlüğü olacaktı. ve sözlü notuna eklenecekti. her gün kalkıp rüyalarımızı yazmak zorundaydık. rüya görmüyorsak ne mi oluyor? çok basit. o zaman da uyduracaktık. zamanında çok söylenmiştim yazarken. nasıl söylenmeyeyim. az mı kendimi oradan oraya fırlatıp canavarların içine soktum. fakat şimdi güzel hatırlarım.
    açıkçası başlığı görünce şaşırdım. arkadaşlarımdan biri mi acaba dedim:) demek ki böyle başka edebiyatçılar da var :)
  3. rüyamda işlek caddelerden birinde, cenin pozisyonunda asfalta yatmıştım. yanağım yere değiyordu. yanımda arabalar geçiyordu, üzerime yağmur yağıyordu. üşüyordum da. ama kalkmadım, orada yatıp öylece durdum. bu rüyanın psikolojik anlamını merak ediyorum. içinizde bi freud falan varsa kızıllandırsın.
    başka bir rüyamda da mahzun kırmızıgül' düm ama kendimi yavuz bingöl sanıyordum . yavuz bingöl olduğum için üzülüyordum ama sonra anladım ki mahzun kırmızıgül üm. bi oh çektim. ve yine sonra aslında mahzun kırmızıgül olmanın da güzel olmadığını fark ederek rüyayı bitirdim..
  4. genelde rüyalarım kıyamet, gök taşı yağmuru, yapay zeka savaşları, ufo istilası gibi distopik, post apokaliptik temalarda olduğu için, bir de üstüne rüya günlüğü tutarak sıyırmamak adına yeltenmediğim hobi.
    izumi
  5. ben de bu gece gordugum rüyayı buraya yazarak ilk rüya defterime adım atıyorum. daha önce kimse buraya rüyasini yazmamis ama olsun.

    yaşadigim ülke kabuslarim oldu artik. bu kacinci bombali rüya bilmiyorum. ama dün gecekinde youreads de vardi.

    sürekli bombalarin hedefi olan ankara'da yasayan ben, dün gece rüyamda yine bombali bir ankara gunundeydim. rüyamda youreads bir okul ya da kutuphane gibi bir seydi. kizilayda youreads binasi vardi. biz youserlar oraya gidiyorduk. ben de dün youreads'e gitmistim, en ust katina cikmis bir masaya oturmus ve kitaplarimi cikarmistim. o sirada deanmoriarty yanima gelmis ve sohbete baslamisken kulaklari sagir eden bir ses duyduk ve hemen balkonlara, camlara kostuk. sesi duyduktan sonra koşmama ragmen balkona ciktigimda havaya yukselen ates topunu da gormustum. asagisi savas alaniydi, yerde yatan bir suru insan vardi. şoka girmistim. yine kıl payı kurtulduğumu düsündüm. aglamaya baslamisken uyandim...

    böyle bir hayat yasamaya mecbur birakildigimiz icin ve elimden hicbir sey gelmedigini gordugum icin cok üzülüyorum. bu da rüyalarima böyle yansiyor.

    dün gece yatmadan hemen önce youreadse girdiğim ve en son deanmoriarty'nin entrysini okudugum icin sanirim rüyama dahil oldunuz.
  6. hani şey derler ya, insan yatınca ruhu uyanır ve ruhlar aleminde gezer ; en çok kimi neyi görmeye ihtiyacı varsa gidip onun ruhuyla buluşur. bu bana hep çok rahatlatıcı gelmiştir. böylelikle rüyamda gördüğüm şeyi yaşamış sayabiliyorum kendimi. özlediğim insana sarıldığım yalan değil, sadece dünyadan başka bir alemde gerçekleştirdiğim bir eylem oluyor. ve rüyalarım hep çok renkli, ayrıca ben o alemde daha zeki, yaratıcı oluyorum. bazı rüyalarımı ingilizce görüyorum, bazılarında kafiyeli konuşma zorunluluğu var, hatta bazen rüyamda sinema filmi, tiyatro falan izliyorum ve onu üreten benim beynim. muhteşem bir şey. ay lafı gelmişken onlardan birini anlatayım :


    vaktiyle bir genç bir kral var aynı zamanda yarı tanrı. abisi de var ama o tanrısal güçlere sahip değil, sadece bir insan olduğu için tahta kardeşi yani bizimki geçmiş. kralın adı vasilias olsun. vasiliasın abisinin tek oğlu var thedor. thedor amcası vasiliası çok seviyor hatta onu babasından bile yüce görüyor. vasilias da iyi bir kral, halkını refah içinde yaşatıyor. ama bir kusuru var ki saçları çok uzun. 1 metreden uzun, sarı, parlak, bakımlı saçları var. halkı da bundan rahatsız ( sanırım beynim burada kral midas dan kopya çekmiş). delikanlı adam saç mı uzatır kestirsin saçını, böyle kral istemiyoruz, kral bizi rezil ediyor diye halkta yavaş yavaş tantana çıkıyor ve bu kışkırtmaların içinde abisinin de payı var. ama vasilias aynaya aşık bir adam ve saçlarını her şeyden daha fazla önemsiyor, kesmeyi reddedince da halk iyice kışkırıyor. bunun üzerine thedor, ida dağının kuzey yamacında, soğuk bir mağarada (bakı etkisi herhalde :d) yaşayan kahin cadının yanına gidiyor ve ondan amcası için bir gelecek söylemesini, bir çıkış yolu bulmasını, büyü falan yapmasını istiyor. cadı ise bütün halkı etkileyecek bu çok zor büyüyü ucuza yapamayacağını söylüyor. thedor saraylı çocuk, parası neyse veririz diyor ama cadı uzun tırnaklı çirkin işaret parmağını sallayarak - yoo yakışıklı çocuk, hayır. istediğim para değil, bana kudreti sonsuz olan, her şeyi yapma cesareti olan bir şey ver; bana bir âşığın kalbini ver. sana aşık birinin, kalbini getirrrr- diyor, biraz da tıslayarak konuşuyor çünkü cadı bu. thedor cadının deli olduğunu düşünse de, her şeyi yapmaya hazır bir şekilde geri dönmek için yola koyuluyor. hava çok sıcak olduğu için ve uzun zamandır hiç dinlenmediği için, yolda gördüğü bir kasabaya giriyor. ama bu küçük yerde gördüğü herkes o kadar güzel ve yakışıklı ki, sanki cennetin ön izlemesi gibi. tüm kadınlar şarap gibi, erkeklerin six değil, ten packleri var o derece. adonis ve bel gamzesini falan anlatıp konuyu dağıtmak istemiyorum. neyse garip bir şekilde içlerinde bir kız var ve herkesin bu kadar güzel olduğu bir yerde o çirkin değil ama sıradan. onların yanında hiçbir çekiciliği yok. neyse bizim thedor bikaç gün orada kalıyor ve bu kız da hikayenin gerektirdiği gibi thedora aşık oluyor. buralarda ne aradığını soruyor thedora, hikayeyi öğreniyor ve kalbini vermeyi kabul ediyor. thedor beyaz bir çarşaf alıyor ve kızla beraber altına giriyorlar, ayakta duruyorlar. hançerini çıkarım kızıp kalbini söküyor. sonra kız yok olmasına rağmen çarşaf kan oluyor, thedor çarşafın içinden sıyrılıp bakınca her yerden kan aktığını görüyor ve oradan kaçıp cadıya gidiyor. cadı kalbin özünü damıtıp bir iksir yapıyor.- iksir kendisini içen kişiyi hiç kimsenin karşı koyamayacağı biri haline getiriyor. ve gören herkesi iksiri içen kişiye sonsuz bir muhabbetle bağlıyor- neyse thedor iksiri kaptığı gibi saraya gidiyor ve amcasının şarabına damlatıyor ama bir yandan da içinde bir acı hissediyor. aslında o kızın hiç çekinmeden kendisine kalbini vermesinden öyle etkilenmiş ki iksiri onun sevgisinden kalan bir hatıra olarak saklamak istese de artık şarabın içinde olduğundan amcasına veriyor. amca vasilias şarabı içiyor ve birden şimşekler çakıp hava kararıyor. gerek theorun gözü olduğundan, gerek başkalarının mutsuzluğunu taşıyıp, kaderi değiştirmek isteyip tanrılara karşı geldiği için olsun, iksirin sihri bir lanete dönüşüyor ve o toprakları lanetliyor.
    **********************



    işte bu da benim antik tiyatro tadinda rüyam
  7. hiç yeltenmediğim bir şey. çünkü rüyalarımı ya hatırlamam, ya kelimelere dökülemeyecek kadar farklı boyutlarda ve sürreal olurlar ya da unutmak isterim.
    ama ilk defa bir rüyamı kalıcı kılmak istedim çünkü silinip gitmesini istemedim. sanırım burası yazmak için uygun.
    son bir yıldır, onu kaybettiğimden beri, babamı rüyalarımda çok sık görüyorum. bazen çok kötü anıların içinde görüyorum ve ağlayarak uyanıyorum. genelde ise önümde bir adam yürüyor ve ona çok benziyor, "gitmemiş işte burada" diye koşuyorum ve yabancı bir adamla karşılaşıyorum. tüm günüm kötü geçecek kadar etkiliyor bu rüyalar beni. ama bu sabah mutlu uyandım çünkü arkasından koştuğum adam gerçekten babamdı. ilk defa gülümserken gördüm onu, bana sarıldı uzun uzun kokladım. hep giydiği yeleği üstündeydi. bunun bir işaret olduğuna inanmak istiyorum galiba, "artık mutlu olabilirsin" dedi bana.
  8. tutmadığım için pişman olduğum şey. yastığınızın yakınına koyduğunuz defter ve kalemin yardımıyla rüyanızdan uyanır uyanmaz onu yazıya dökerseniz, rüya hafızanız güçlenir. ya da bir kaç saat geçtikten sonra hatırlamayacağınız rüyanızı ölümsüzleştirmiş olursunuz. birkaç hafta önce rüyamda kendimle ilgili kehanette bulunuyorum. tek bir cümle. cümlede iki yabancı kelime var kalan kısmı türkçe. rüyamda da "bu kelimeler nece ola ki?" diye düşünüyorum ve arapça olabilir diye tahminde bulunuyorum. sonrasında uyandım ve sizin de tahmin edebileceğiniz gibi cümleyi hiçbir yere kaydetmedim. şuan tek bir sözcüğü bile hatırlamıyorum. oysa ne kadar tuhaf bir rüyaydı. sözün özü siz böyle bir defter edinmek lazımdır.
  9. güya kansermişim, metallicayla çalmak en büyük isteğimmiş. türkiye'de verdikleri konserde beni sahneye alıyolardı, fade to black, enter sandman, for whom the bell tolls caliyoduk. guzel ruyaydi.
  10. rüyamda hasta vizitine çıkmıştım. hastayı muayne ettik, uzman doktor da önümden odadan çıktı. fırsattan istifade aynadan bir kendime bakayım dedim. boynumda pembe steteskop vardı, doktordum, şimdiki gibi depresif değildim, günlük şeylerden korkmuyordum, aşık değildim aşka ihtiyacım da yoktu zaten. o pembe steteskop her şeyi öyle güzel anlatıyordu ki, bugüne kadar giyindiğim hiçbir şey bana böyle yakışmamıştı. kimseyi umursamadan aynanın önüne öykece dikildim, kendimi izledim... sonra uzman doktorum "nalan napıyorsun burada, hadi hızlı ol biraz " diye beni çağırdı, yavru ördek gibi düştüm peşine