• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.20)
saatleri ayarlama enstitüsü - ahmet hamdi tanpınar
ahmet hamdi tanpınar'ın şiiri sembolist bir ifade üzerine kurulmuştur. aynı anlatım tarzı romanlarına da zaman zaman sirayet eder. "saatleri ayarlama ensitüsü" toplumumuzun bu değişme süreci içindeki durumunu, fertten yola çıkarak topluma varan bir teknikle anlatıyor. (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. bütün anlatılanlardan başka bir kısım var ki üzerinde uzun uzun düşündürür beni.
    kitabın sonlarına doğru enstitü binası kurulduğunda gelen heyet telefondan bir numara çevirerek saati sorar ve "böyle bir kolaylık varken bu müesseseye ne lüzum var?" derler. bu bir kırılma noktasıdır. binbir emek verilmiş bir sistem kurmuşlar, sembolik bir bina bile yapmışlardır ama kolayı vardır işte. bütün işiniz, tasarılarınız bu kadar kolay silinebilir. bir bağlamda yaptıklarınız ancak bu kadar anlaşılamaz ve önemsenmez.
  2. askerde okumuştum bu kitabı. okuyacak kitabım kalmamıştı. arkadaştan almış, başka kitap olmadığı için okumuştum. daha önce ne ismini duymuştum ne bahsini eden olmuştu. sıfır önyargı ile aldım okudum. aradan kaç yıl geçti böyle güçlü bir eser daha okumadım.
    hemen peşinden (bkz: huzur) romanını okumuştum ama nedense aynı etkiyi bulamamıştım.
  3. okudukça kaşlardan biri kalkıp durur, kaşla senkronize olmuş dudaklar da hareket eder; bazen güler bazen şaşırır.

    ne alakası var demeyin ama tam olarak tanımlayamadığım bir şekilde bana 1984-george orwell'ı anımsatmaktadır.

    kadıköy belediyesinin geçtiğimiz ocak ayında yaptığı ahmet hamdi tanpınar anmasına katılmıştım. programın içeriği;

    moderatör: ahmet ergenç
    zeynep kerman: tanpınar’ı sevmek ve değerlendirmek
    beşir ayvazoğlu: ahmet hamdi tanpınar'ın “mahalle”si
    abdullah uçman: edebiyat tarihçisi olarak tanpınar
    handan inci: saatleri ayarlama enstitüsü’nü yeniden düşünmek
    besim dellaloğlu: türkiye’de tanpınar algısının dönüşümü

    bu isimler ve başlıklar beni oldukça heyecanlandırmıştı baya hevesli bir şekilde gittim ve büyülenerek iyi ki katılmışım diyerek programdan çıktım. salondaki kalabalık da edebiyat için umut verici güzellikteydi. tanpınar'a ve eserine dair birçok şey anlatıldı o etkinlikte. öğrencileri konuştu, ona "ahmet amca" diye seslenen bir dönemin çocukları günümüzün pamuk saçlı teyzeleri anlattı anılarını. akademisyenler çalışmalarından bahsetti. velhasıl kelam hoştu.

    bu hevesle okulda sunumunu hazırlamaya çalıştım. günlerce uğraştım. gruptaki arkadaşlarımın umurunda bile değildi edebiyat, sanat, ahmet hamdi, saatleri ayarlama enstitüsü falan. ben kendisini de kitabını da çok sevdiğim için aldım tüm yükü üzerime. ama hoca hiç beğenmedi sunumu. ağzına geleni saydı. hocanın ağzına geleni sayması değil de notlarını kağıda yazıp, kağıttakileri de tahtaya yazarak bize ders anlatma çalışan bir hocanın(!) beğenmemesi zoruma gitti.
  4. !---- spoiler ----!

    nakit cezamızın dayandığı esas, şehre ait umumi saatler başta olmak üzere, açıkta bulunan saatlerden biriyle uymayan her saatten alınan beş kuruştan ibaretti.
    fakat bu saat ile bir başka saatin arasında da ayar farkı varsa, bu sefer ceza iki misli oluyordu. böyle komşu olan saatlerin sayısı çoğaldıkça ceza da hendesî nispetle artıyordu.
    tam saat ayarı haddizatında imkansız olduğu için -bu, saatlere mahsus bir ferdî hürriyet meselesidir, bittabi o zaman bunu açıklayamazdım-, hele kalabalık bir yerde yapılan tek bir kontrolde epeyce miktarda bir para tahsili mümkündü.
    kaldı ki, biz bu karışık hesaba bir de ilerilik ve gerilik farkı ilave etmiştik. herkes bilir ki, bir saat ya geri kalır yahut ileri gider. bu işin üçüncü şekli yoktur. bu da tam ayar imkansızlığı gibi umumi bir kaidedir; meğer ki durmuş olsun. fakat burada iş şahsîleşir. benim nazariyem şudur ki, insanlar kainatın sahibi olmak üzere yaratıldıkları için, eşya onlara uymak tabiatındadır.

    !---- spoiler ----!
    abi
  5. şaheser. sanırım şu kitaptan aldığım tadı hiçbir türkçe kitapta almadım. hayran oldum resmen, okurken her cümlede "en sevdiğim yiyeceği yiyormuş" gibi bir tat aldım. doydum. bu kadar olmasa da puslu kitalar atlası'nı okurken de çok mutlu olmuştum.
  6. kitapta yer alan en önemli kahramanlardan halit ayarcı'nın üstüne biraz ahkam kesilirse, kitap hakkında da az çok bilgi verilecektir.

    halit ayarcı, bir eylem adamı olarak düşünülerek yaratılmış saatleri ayarlama enstitüsü yardımcı karakteridir. hayri irdal'la "gerçek" mefhumu üzerine çelişki içerisindedirler. halit ayarcı, gerçeğin üzerinde tasarrufta bulunabileceğini düşündüğünden yanlışı ve saçmayı yadsımıştır; karşıtı olarak, hayri irdal, gerçeğin kişiye etkidiği fakat kişinin gerçeğe etkiyemediği tek yönlü bir bağımlılık (ve bağımsızlık, gerçek nezdinde) durumuna iman etmiştir. bu yüzden anlatı boyunca, hayri irdal ağzından realist birinin gözünde dalga geçilmesi gereken her şey ile dalga geçilmiş, bütün bu garip durum yadırganmıştır. oğlu ahmet, bu durumun teşekkül etmiş halidir. ve oğluyla geçirebildiği 3 ayın, yaşadığı bütün saatleri ayarlama enstitüsü macerasından daha değerli ve saadetli olduğunu dile getirir. evet, hayri irdal, iflah olmaz bir gayr-i memnun ve olabildiği kadar realist bir adamdır. halit ayarcı ise real'i, en baştaki yol ayrımında değersizleştirmiş ve bu değersizleştirmenin zorunlu olduğunun da bilincinde, tamamen izafi dengelerin söz sahibi olduğu dünyasında, yani dünyamızda ve tabi o zamanın da dünyasında, muvaffak bir birey haline gelmiştir, kurumun ilgasının sebebi de başarısızlığı değil, kendi ego'sudur.

    bugün çoğumuz, hayri irdal'e "emrivaki" yapılan konferans gecesinde halit ayarcı'nın dile getirdiği ikilemde yollarımızı arıyoruz. doğru'yu aramak, insanı tüketen bir pratik. fakat yine de "doğru"yu bulan (rölatif olan veya olabileceği iddia edilen değil, insan doğasının tutarsızlığından tamamen bağımsız ve tek) ve bunun uğrunda
    hareket eden insanların, doğru'ların çeşitli olabileceği yargısıyla ve doğal olarak akabinde doğru'nun bulunmadığını, göreli bir gerçeklikte yaşadığımızı benimsemiş insanlardan daha başka,yoğun ve kapsamlı bir mutluluğa erişeceğini düşünüyorum.

    "an"ı düşünenden daha fazlası olmak zorundayız. bilinç seviyemizin bizi taşıdığı ve özgün olduğumuz tür olarak insan nesnesi bizi buna koşulluyor.
  7. silinmeyen bir gülümseme ile okunan kitap.

    “artık bütün mukavemetim kırılmıştı. nerdeyse yalnız ona bakacak,ona şaşıracaktım. nasıl muhakeme esnasında günlerce herkese şaşırdımsa, “nasıl oluyor da böyle düşünebiliyorlar!”diye hayret ettimse… galiba bizi benzerlerimizin karşısında her gün birkaç defa çıldırmaktan bu hayret kurtarır.”
    xera
  8. !---- spoiler ----!

    bu daima böyledir. hadiseler kendiliğinden unutulmaz. onları unutturan, tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlilerini affettiren daima öbür hadiselerdir.

    !---- spoiler ----!
  9. !---- spoiler ----!

    ahmet zamanî efendi isminde hiçbir insan tanımamıştım. hattâ adını ilk defa duyuyordum. "ah ya rabbim, ekmek paramı niçin bana doğrudan doğruya vermedin de beni başkalarının uydurduğu bir yalan yaptın!" hakikatte de böyle idim. ucunu bucağını bilmediğim, her gün yeni bir parçasıyla karşılaştığım âdeta tefrika halinde bir yalan olmuştum.

    !---- spoiler ----!
  10. şu cümleler kimilerinin hayat özeti belki de.

    !---- spoiler ----!

    ben aşktan daima kaçtım.hiç sevmedim.belki bir eksiğim oldu.fakat rahatım.aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir.şu veya bu şekilde.fakat daima ödersiniz.hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz.

    !---- spoiler ----!