samuel beckett

Kimdir?

samuel barclay beckett, (13 nisan 1906; foxrock, dublin - 22 aralık 1989, paris), irlandalı yazar, oyun yazarı, eleştirmen ve şair. 20. yüzyıl deneysel edebiyatının önde gelen yazarlarından biridir. james joyce'un takipçisi olduğu için "son modernistlerden", daha sonraki pek çok yazarı etkilemiş olduğu için de "ilk postmodernistlerden" biri olarak değerlendirilir. beckett ayrıca, martin esslin'in "absürd tiyatro" olarak adlandırdığı akımın en önemli yazarı sayılmaktadır. eserlerinin çoğunu fransızca ya da ingilizce yazıp, diğer dile kendisi çevirmiştir. en bilinen eseri godot'yu beklerken'dir. beckett'in eserleri sade ve temel olarak minimalisttir. bazı yorumlara göre, çağdaş insanın durumu hakkında oldukça kötümser, hatta hiççi eserler vermiştir. gittikçe daha kısa ve özlü eserler veren beckett, bu kötümserliği kara mizah yoluyla anlatır. "roman ve drama türlerinde yeni formlarda oluşturduğu eserlerini, modern insanın yoksunluğu üzerine kurguladığı" için, 1969'da nobel edebiyat ödülü'ne layık görülen beckett, ayrıca 1984'te aosdána'da saoi seçilmiştir.


  1. yıllar geçtikçe dilini olabildiğince sadeleştirme yoluna gitmiştir. belki de hiçliğin kuruluğuna ve bölünmez duruluğuna ulaşmaya çalışmıştır bilemiyorum. kendi üslubuna daha uygun olacağını düşündüğü için bir noktadan sonra yazılarını fransızca yazmaya başlamıştır.
  2. hayat felsefemi söylemiş güzel insan.

    "hep denedin, hep yenildin. olsun. yine dene, yine yenil. daha iyi yenil."
    mnb
  3. Bir adet acaba nasıl okuyan insan okuma süresi boyunca dişlerini sıkmadan durabilmiş midir merak eder dururum? O noktalama işaretlerinden yoksun kalmış satırlar, ve anlamsızlığın içinde alevlenen kelimeler okuru anlamı bulmaya, gizi çözmeye inandırır.

    İrlanda edebiyatının kutsal üçlüsünden biridir. Ve bir türlü dönmek bilmeyen Godot aslında hep oradadır, sarhoşken sırrını ifşa etmiş ve bunun üstüne giden yazar Selçuk Altun'a göre;

    !---- spoiler ----!

    Samuel Beckett’in kült tiyatro oyunu Godot’yu Beklerken’de güya Godot gelmez. Bu bekleyiş ve gelmeyişin küresel kültür yaşamı dışında da sembolleştiği malumdur. Altun romanında bu iddiayı neden ortaya attığını şöyle açıklıyordu: “Çünkü Godot sahnedeydi. O, God(Tanrı) ile (idi)Ot (Budala) sözcüklerinin symbiosisiydi. Oyunun iki temel karakteri Estragon God; Vladimir ise (idi)Ot’tu. Bu teoriyi de, Beckett’in oyunuyla ilgili sarhoşken verdiği tek ipucundan yola çıkarak üretmiştim. Yalnız iddiamı romanıma yerleştirmeden önce, onun daha önce gündeme getirilmediğine dair bir araştırma yapmış ve çevremdeki Beckett uzmanı akademisyen ve yazarlara söylemimin makuliyetini onaylatmıştım.”

    Altun’un bu iddiası Samuel Beckett uzmanlarınca da kabul edildi ve Samuel Beckett Society’nin yayın organı olan The Beckett Circle'da yayımlanmış.
    !---- spoiler ----!

    Peki bu sır keşfedilince yazarın gizemi mi çözülüyor, sanmıyorum. Metnin veya olay akışının içinde esrarlı hikayeler, şifreler koyulsa da yazar okurlarını çözüme ulaştırmak için mi bu perdeleme yöntemini kullanmaktadır? İşte bu konuda tereddütlerim var.

    Daha fazlası için buyrunuz; Godot'un sırrı
  4. bana kalırsa samuel beckett'in yazılarını anlaşılmaz kılan şey eserlerini okuyan/izleyen herkesin aynı şeyi anlamış olmasından kaynaklanır. bu da insanın anlam yaratırkenki aciziyetini ortaya koyar. anlam için her zaman dış düyaya ihtiyaç duyan insan, hiçbir şeye ihtiyaç duymadan yarattığı anlamın karşısında kafa karışıklığı yaşar zira kitaplarında okurun kendisini doğrulamak için baş vuracağı bir kontrast yaratılmamıştır. okurun kendini doğrulamak ya da yanlışlamak için sırtını yaslayacağı bir referans noktası bulunmaz.

    dikkat ederseniz beckett'in karakterleri dış dünyayla bağı kopmuş, uzuvları körelmiş ya da tamamen yok olmuş içsel karakterlerdir. yanlış/doğru ayrımı yapıp kendilerini rahatlatmak yerine sadece "ben"lerini yaşarlar. o yüzden acı çekerler. zira anlam yaratırken dış dünyadan yardım almazlar.

    "absürt" diye sıfat koymamızın sebebi de budur bana kalırsa.

    absürt, hiçbir şeye dayanmadan yaratılan anlamdır. hiçbir şeye dayanmadığı için ise "anlamsız"dır ve beckett'in eserlerinde bütün insanlar aynı "anlamsızlığı" yaşarlar. o yüzden absürttür ve kimse anlamadığını iddia eder. benim iddiam ise beckett en anlaşılır yazardır ve bu anlaşılırlığının özü, herkesin herkesten bağımsız olarak aynı şeyi anlamış olmasıdır.

    bunu nasıl yapıyor sorusu ise cümlelerini basitleştirmek için fransızca öğrenmesi ve fransızca yazmasıyla açıklanabilir.

    beckett her kelimeyi özenle, itinayla seçiyor. edebiyat yapma hatasına düşmemek için büyük bir çaba sarfettiğini düşünüyorum. "edebiyat yapmamak"tan kastım ise okurun kendi hayal dünyasına kaçmaması için elinden geleni yapması, olarak tanımlanabilir. isimler, bağlaçlar, sıfatlar öyle bir matematik ile sıralanıyor ve sözcükler öyle bir şekilde seçiliyor ki anlamın öznelliği kayboluyor. adam bizi resmen dile hapsediyor. kendi geçmişimize, travmalarımıza, sevinçlerimize, anılarımıza kaçamıyoruz. sözcüklere yüklediğimiz öznel anlamı okuduğumuz cümlelerde bulamıyoruz. aklımızı cümlelere bırakışımız dolayısıyla bencil de olamıyoruz.

    ekonomik yazmak... ekonomik yazmak insanın varlık karşısındaki fakirliğinin bir dışa vurumudur, bana kalırsa. insan fakirdir ve her zaman fakir kalacaktır. ancak sabredenler ödüllendirilir. bu sebeple: "devam edemem, devam edeceğim."
  5. en sevdiklerimdendir
    herkes 'waiting for godot'yu bilir ama happy days, play ve not i da çok önemli oyunlardır
    üstelik bu üç oyun sırayla okunduğunda sahnede karakterin fiziksel varlığının giderek küçüldüğünü yokluğa doğru ilerlediğini görürsünüz
    ayrıca ekonomik yazabilmek adına fransızca yazar-mış
  6. ever tried, ever failed. try again, fail again. fail better.

    sözünün sahibi kişi. nedense çok sevdiğim bir söz vücuduma tattoo olarak enjekte ettiresim var.
    tes
  7. kendisi gibi irlandalı olan james joyce'la ikisinin de yaşadığı paris'te tanışmışlar. joyce, finnegans wake romanının bir bölümünü beckett'a dikte ettirmiş. bu yüzden beckett'a joyce'un sekreteri de denir. beckett, aynı romanın bir bölümünü de joyce'un kontrolünde fransızcaya çevirmiş.

    ben, sevgiliymişler ve evlenmişler olarak biliyordum ama yazmadan kontrol ettim, yanlış hatırlıyormuşum. joyce'un kızı lucia joyce, beckett'a karşılık alamadığı bir ilgi beslemiş ama aralarında bir şey olmamış.
  8. godot'u beklerken eserini yazan en sevdiğim yazardır kendisi.

    "durmak ilerlemenin tek yoludur"

    oyun ne kadar harika da olsa sahnelenince berbat bir hale dönüşüyor. bazı şeyler sadece yazılı kalmalı kanımca.