1. 11 yaşımda öğrendim kurallarını. o vakitten beri bütün maçları kaybettim, birini bile kazanamadım. o kadar berbatım bu işte.
  2. eğer dedeniz sovyet kökenliyse, evde mutlaka akşamları oynanan oyundur.
  3. böyle şeyler yapan biri değilim ancak 35.hamleden itibaren izleyin pişman olmazsınız. karşımdakinin ne yapmaya çalıştığını biri bana anlatsın lütfen :)

  4. klasik edebiyatta pek çok benzetme ve hayalle karşımıza çıkan oyun.

    şair kabuli şöyle buyurmuş:

    "ferzin gibi kejrevlük iden şâha mukârin
    dogrı yüriyen ruh gibi bakar ırakdan"

    vezir gibi yan-yamuk giden, sağı solu belli olmayanlar şahın bitişiğindeyken, dosdoğru olan, dürüst insanlarsa kale gibi uzaktan bakar.

    malum, satranç diziliminde vezir, şahın hemen yanındayken, kaleler tahtanın en ucunda şaha en uzak köşededir. burada şah, sevgiliye, vezir yavşak meriçlere, kaleler ise efendi adamlara benzetilmiş. (bkz: kadınların efendi erkek yerine piç tercihi)

    15. asrın en büyük şairi necati beyin bir gazeli, özellikle de aşağıdaki beyitleri, satranç üstünedir:

    "pâdişâhum boynı baglu kulunam
    dile öldür dile sakla dile sat"

    burada sevgiliye yine şahım diye hitap var. "boynu bağlı kulunum ister öldür, ister sakla, ister sat!" oyunu düşünürsek, her şey şahı korumak için, gerekirse piyon feda eder, gerekirse atı tutar ve yeri gelirse veziri bile takas edersiniz. şiirdeki aşk anlayışı da oyundaki mantığa benziyor.

    "şöhret âfetdür gözet şatrenci kim
    şehden ayruga gelür mi şâh-mât"

    bilinmek afettir, satrancı gözet dikkatli ol, şaha sahip çık. şah olmadan, şat mat olmaz.

    bilinmekten kasıt hamlelerin tahmin edilmesi olsa gerek. hamlenizi belli ederseniz mat olursunuz.

    "şehleri mât itmek içün zülf-i dôst
    ruhların açmaza kodı iki kat"

    sevgilinin saçları, şahı mat etmek için kalelerini iki yana alıp şahı açmaza aldı.

    bu bence gazelin en güzel beyti. zülüf, alından yanaklara doğru sarkan saçlardır. sevgilinin yüzünün iki tarafındaki saçlar kaleye benzetilmiş ve bu güzelliğin insanı nasıl çaresiz bıraktığı satrançtaki merdiven matına denk tutulmuş. ruh farsça yanak anlamıındayken, arapça ruhh (çift h, şeddeli) satrançtaki kale anlamına da geliyor. kelimeyi iki anlamıyla da kullanarak anlamı daha da zenginleştirmiş şair.

    "şâhtır hüsn bisâtında bugün ol gül-ruh
    ey fuzûlî men-i âvâre sürülmüş beydak" (fuzûlî)

    o gül yanaklı, bugün güzellik ülkesinde şahtır, ben avare fuzuli ise sürülmüş piyon.

    fuzuli üstad, sevgiliyi şaha kendisini piyona benzetiyor. ilk bakışta basit bir teşbih gibi ama tabii ki değil. kelimelerin yan ve mecaz anlamlarına da bakınca beyitte anlam cümbüşü olduğu görülüyor. bisat yaymak, sermek demek mecazen de dünya anlamında kullanılır. "güzellik ülkesinin padişahısın" derken bir yandan da satrançtaki taşları açmaya, sermeye atıf yapıyor. sonrasında kendini beydak yani piyona benzetirken "sürülmüş" sıfatını ekliyor. bu sürülmüş hem sevgilinin güzellik ülkesinden sürülüp, uzaklaştırılmış hem de satrançta taşları özellikle de piyonları ilerletme anlamında kullanılmış. gül-ruh derken de ruh'un hem yanak hem kale anlamını da ilham ediyor. zaten fuzuli bu yüzden king.

    "re’y-i nâkıs mât eder nat’-ı cihânın şâhını
    ferz eder tedbîr-i sâib bir piyâde beydakı "

    bayburtlu zihni

    zayıf bir kişi, cihan şahını mat eder, doğru bir ilerleyiş piyonu vezir eder.

    burada da yine piyon gibi önemsiz görülen bir taşın yeri geldiğinde en güçlü rakipleri alt edebileceği, doğru yolda ilerlerse vezir gibi olabileceği ifade edilmiştir. malum, satrançta piyonu tahtanın diğer ucuna geçirebilirseniz, piyonu vezir, kale, at veya fil yapabilirsiniz.

    "dil beydakını verir ü şeh mât olur ol kim
    satranc-ı mahabbette ruh-ı yâr ile oynar" ahmed paşa

    aşk satrancında sevgilinin ruhuyla (yanağı ve kalesiyle) oynayan gönül piyonunu verir ve mat olur.

    burada da şair sevgilinin yanaklarını kaleye kendi gönlünü ise piyona benzetmiştir. malum olduğu üzere piyonun kale karşısında hiç şansı yoktur.

    bazı açıklamalar ve beyitler ilave edilecektir. yoruldum. :)
  5. turnuva maçları 3-4 saat sürüyor. zor oyun. bilmem kaç tane açılış ve savunma var. böyle de teorik. biz fanilerin bu oyunu iyi oynayabilmesi için teorik çalışmaların yanısıra bir sürü de antrenman yapması gerekiyor. stratejiler, tecrübe edilmiş doğru ve yanlışlarla oluşturulabiliyor. sadece düşünce oyunu olsa yine iyi; rakibin saçma sapan hareketleriyle psikolojik mecraya da kayıyor. şimdi herif masa başında sallanıp duruyor. konsantre olamıyorsun. şahı alıp adama yediresin geliyor. böyle de sinir harbi oyun.
    yok
  6. özellikle sovyetler birliği döneminde gürcistan'da gelinlerin çeyizinde bir şiir kitabıyla birlikte satranç takımı bulunması geleneği var imiş.
  7. son günlerde merak sardığım muazzam oyun.
    ankara'da tartışabileceğim, beraber oynayabileceğim bir satranç kulübüne üye olan varsa lütfen mesaj atsın.
    kurslarla görüştüm fakat benim yaşımda kazık gibi adamlara eğitim vermiyorlar. açıkçası ben de turnuvalara katılmaktan ziyade bir komünitenin üyesi olabilmek için çabalıyorum. satranç oldu oldu, olmazsa briç atarım emekli albaylarla.
  8. aslında pek farkında olmasam da çevremde çok oynayan varmış, muhtemelen kendim oynamayı pek tercih etmediğimden. ayrıca çanakkale'de antre cafede oynayanları sıklıkla görebilirsiniz bu arada, gelin, tanışın, oynayın efenim.
    kimbo