1. o bir köpek. toplumun ağzındaki anlamı taşımıyor. kadıköydeki beşiktaş iskelesinin moda tarafında istikamet etmekte. kulağındaki plastik şeyin rengi turuncu. gövdesinin rengi siyah. - aralarında beyazlarda var - ayakları ve kafası krem renginde. normal ebatlarda olan bir köpek.
    isırmaz, havlamaz. biraz nazlıdır. sevgiye ve yemeğe açtır. en sevdiği yemek tavuktur. - hiç et yememesiyle alakalı olabilir - sevmek isterseniz engellemez ama yanınızda oturmasını istiyorsanız açlığını gidermeniz gerekir. siz ona bir adım atarsanız o sizi bir daha bırakmak istemez. giderseniz çok üzülür. uyumasını beklemenizi öneririm. mecbursanız eğer dikkatini dağıtmaya çalışın. yoksa metroya ya da vapura sizinle binmeye çalışabilir.

    sizden ricam sevgiye yakınsanız bir merhaba demeden geçmeyin. fazladan paranız varsa karnını doyurun. ben onu sahiplenip kendime saklıyordum ama artık sevginin böyle bir şey olmadığına inanıyorum.
  2. http://i.hizliresim.com/p0jgkN.png

    Sevebilir misiniz? Karşılıksız,beklentisiz,hesapsız,çıkarız,özgür bırakarak.Sırf bir başkasının iyiliğini,mutluluğunu isteyerek ^^
  3. erkekler kadınların bedenini tüketiyor, kadınlar erkeklerin duygularını sonra yalnızım diye ağlıyolar gülesim geliyor.sevgi bu değil.sevgi ne biliyor musun evlat sevgi karşındaki insana yeni doğan bir tomurcuk gibi her daim her gün aynı şefkati aynı özeni aynı emeği verebilme istencidir.insanlar birbirini tükettiği için ayrılıyorlar.sevmek bu değil.sevmek özlemek gelmese bile beklemek bazen bazen sevmek ne biliyor musun evlat, sadece yürekten gelen narin ama sağlam adımları kalbinin her atışında duyabilmektir beklentisiz, o öyle hissetmese bile.yalnız kalsan bile bir ömür boyu. insanlar birbirlerinin bedenlerini duygularını tüketiyorlar.sevmek bu değil evlat sevmek bu değil.sevmek insan eskitmek değil sevmek göt ister emek ister yaa.öyle işte.
  4. "sen güçsüzlüğünü sergilemek için geri çekildiğinde karşındaki bundan faydalanmıyorsa, bil ki seviliyorsun" demiş adorno.^:minima moralia^ ne güzel söylemiş, zira bu sevme uysallığı, diğerinin kırılganlığını kendinden bile korumakla gerçekleşiyor.
    nisa
  5. sevgi, kişinin karşısındakini bütünüyle kabul etmesidir. insan yeri gelir gökteki kuşu, yeri gelir dağları sever. bazende en zoru seçer sevmek için, sabrın ve umudun ne demek olduğunu o zaman anlar.
  6. bir nar ağacı var burada,üzerinde olgunlaşmamış narlar,gelip gidip izliyorum üzerindekilerini,meyvesini,çiçeğini.
    arada fark ediyorum,aslında içten içte istiyorum ki dalından koparayım,arada engel çengel olmadan dokunayım, istediğim an avucumun içinde olsun.
    fakat sevgi tam da bunu önleyen şey olsa gerek.

    sen sevdiğinle kurduğun ilişkide bir öznesin, kendi düşüncesi ve arzusu, ve kendince "hakkı ve sorumluluğu" da olan bir özne.
    ancak kurduğun bağ, sevileni olduğu yerden,olduğu şeyden koparıp kendine ayırmaktan bambaşka bir şey olmalı.
    sevdiğini senden bir parça yaptığını iddia ettiğinde,insanca(evet "pek insanca") hırsınla onu avucunda tutmaktan ve yıkıcı sonuçları olan bir kendine tabi etmeden  başka şey olmayacak bu.
    işte sevgi sen dalların bu yanındayken, dalında olgunlaşmayı bekleyen narı öylece izleyebilmek galiba.
    ya da başıma güneş geçti, konuşuyorum öyle.
  7. "sevgi emekti." demiş güzel gözlü kadın.

    sevgi emektir. size emek vereni seversiniz. emek verdiğiniz şeyi seversiniz. bu yüzden küçükken yaptığınız resmi, iyi not aldığınız dersleri, hobilerinizi, dostlarınızı, sevgilinizi seversiniz. hepsinde emeğiniz, alın teriniz var.

    çok doğru söylemiş güzel gözlü kadın. "sevgi emekti."
  8. sözlüğe girdiğim ilk zamanlarda tanıştığım bir köpeğin adıydı o. sevgili kadıköy halkına onu tanıtmıştım ve insanlardan ona - tabii ki diğer köpeklerede - bakmalarını, imkanları müsait ise yedirmelerini ve özellikle sevmelerini istemiştim.

    bu isteğimin sebebi onu sahiplenip, onu bir eşya imiş gibi kendime saklama düşüncesine engel olmak olduğunu belirtmiştim. şimdiyse bu isteğimin altında başka bir sebep daha görüyorum; sevginin gitme ihtimalini ortadan kaldırmak.

    sevgiyi ne kadar çok sevsemde her an yanında olamayacağımın farkındaydım. benim de tüm insanlarımız gibi geçmiş insanlığın teşekkül ettiği insan işleriyle uğraşmak - takım tutmak, siyaset yapmak, diploma için okumak, sosyal ilişkiler için dizi, film izlemek veya müzik dinlemek - zorundaydım. cünkü sevginin yanındaki manevi gerçekliğe engel olacak şekilde düzenlenmiş bir dünya idi burası. ona o kadar alışmama izin veremezlerdi. o zaman birçok sey yapamaz hale gelirdim çünkü. - özellikle tüketici karakterimin zayıflaması bir grubu çok üzerdi -

    yaşamın içinde yaşanmaz hale gelmemek için sevgiden bir doz almalıydım. bir taraftan insanlığımı koruyacak bir taraftan da insanlarla olacaktım ve bir grup kadıköy insanı da böyle yapacaktı. sevgi onunla ilk tanıştığım yerden asla ayrılmayacaktı. ve biz sevgimizi tabii ki sevgiye borçlu olacaktık.

    ama sevgi gitti. iki gün önce yine aradım onu. arkadaşlarını - diğer kadıköy köpekleri - gördüm, onlara sordum bilmiyorum dediler. yattığı yerdeki polis amcaya sordum bayadır buralarda köpek yok dedi. gittim oturdum ilk tanıştığımız yere, bekledim bir süre. konuşmalarımız ve oynaşmalarımız geldi aklıma. insanların bu çocuk napiyor böyle diye bakışları ve bizim umursamaz tavrımız geldiml.

    ah ondan bahsedince kızmak da çok zor. yaziya - insanımıza - öfkeyle başlayan ben sevgiyi hatırlayınca yine duruldum, onun gittiğini unutturan, onun şuan içinde bulunma ihtimalinde olduğu tüm kötü ihtimalleri unutturan yine o oldu.
    ancak ufak bir şey söylemek istiyorum yine de. bir yandan bunu kendime de söylüyorum. - ayrı gayrı yok -

    zamanımızı ve paramızı boşa harcadığımızı düşünerek harcadığımız o kadar şey var ki. - şey birçok şeyi barındırır - herhangi bir karşılık beklemeden sevginize karşılık verecek, onunla yaşayacak, ona tutunacak olan bu hayvanları, sizi daha popüler, daha havalı, daha marjinal yapmamasına rağmen yardım etmenin, onlarla konuşmanın hem size hem de onlara ne kadar iyi geldiğini onların yanında olduğunuzda göreceksiniz.

    sevgimizi tutmak istiyorsak hep beraber, hep birlikte sevmeliyiz. yoksa benim sevgim - köpeğim - gibi bir süre sonra bir yerlerde kaybolacağız ve elimizden hiçbir şey gelmeyecek.
  9. onun somut bir şey olduğunu düşünmekle beraber, yokluğunda kendimi hiç kimse gibi hissediyorum. sanki birinin var olması için sevmesi veyahut sevilmesi gerekiyor. belki de öyledir gerçekten? somut bir şey dedim ya, sevgi benim bedenimin içinde bulunan bir organ kadar somut. ciğerlerim kadar, kalbim kadar... hep belli bir miktar bulunuyor içimde. bazen çok artıyor, çok sevdiğimde. bazen çok azalıyor, çok üzüldüğümde. ya sevdiğim birini kaybettiğimde? içimdeki sevgiyle kalakalıyorum, onun için artan sevgim içimde kalıyor öylece. amacı olmayan, nedeni olmayan, sonucu olmayan bir şeymiş, fazlalıkmış, istenmeyenmiş gibi... içimden çıkıp gitmek istiyor, diğer sahibine gitmek istiyor. ona "ben senin için var oldum" demek istiyor. ama istenmeyeceğini bildiğim için çıkmasına izin vermiyorum. bir sağ tarafıma bir sol tarafıma çarpıyor, çıkmak için. canımı yakıyor içerilerde bir yerlerde "ben buraya ait değilim!" diyor. gitmek istediği kişi artık yok. bunu bilmiyor. işte bu çıkıp gitmek isteyen sevgiyi, asıl gitmesi gereken yerin yine benim kalbim olduğuna inandırıyorum şimdi. kendim için sevgi büyütüp kendimi seviyorum şimdi. sevgim, şefkatim, merhametim gideceği yeri çok iyi öğrendi şimdi.
  10. çocukken dışarıda yağmurun, soğuğun, fırtınanın olduğu, yani havanın “bozduğu” gecelerde o an aynı evi paylaşmadığım, uzaktaki sevdiğim insanları düşünürdüm ister istemez. bu havalardan sonra gerçekleşmesi muhtemel bir afette nasıl biraraya gelebiliriz, gelebilir miyiz, ya da onlar bu yağmurun fırtınanın sesini nasıl duyarlar, ürkerler mi, yoksa bir evde barınıyor oldukları için şükür edip uyurlar mı?..
    o insanları sıcak yatağımdan düşlemek içimi eziyor şimdi. yine böyle havalarda, açık denizde bir teknede devrilmeye bir kala aklıma getirmek istiyorum sevdiklerimi.
    en ücralarıma, kılcallarıma işleyen hüzünlü bir sevgidense, sınırlı zamanın, ölümlülüğün karşısına geçen dirençli, kuvvetli bir sevgiyi taşımak.