1. insanların yaptıkları tüm fenalıkların suçunu atıp, gece rahat uyuyabilen varlıklar haline getirebilen hayali günah paratoneri.

    (bkz: şeytana uydum hakim bey)
  2. tanrıdan daha samimi bulduğum varlık.
  3. dostoyevski "şeytanlar"da stavrogin vasıtasıyla şöyle sorar: "tanrıdan önce (ona inanmadan önce) şeytana inanmak mümkün müdür?" evet, yaratılış tarihinin en tehlikeli ve muazzam sorularından birisini sormuştur stavrogin; ve sorduğu soru, aynı zamanda, "iyi" ile "kötü" imgelerinin savaşıdır.
    önce hangisi vardı? iyi mi yoksa kötü mü? kötülük mü iyilikten, yoksa iyilik mi kötülükten doğmuştur? zira, teistik açıdan değerlendirirsek "iyi" (göreceli "iyi"yi) tanrının temsil ettiğini, şeytanınsa bu tabloda kötülüğü resmettiğini düşünelim. tanrı dünyayı altı günde yaratmıştır, her şeyi bilen ve görendir; şeytan uzun asırlar boyunca tanrıya melek pozisyonunda sonsuz hizmetler vermiş, onun gibi belirsizlikten değil, ateşten doğmuş, ve topraktan (çamurdan) insan tasarısına karşı çıktığı için (soylu bir başkaldırıdır bu aynı zamanda) tanrı tarafından lanetlenmiştir. hikayenin sonrası malum. bu verilerce düşünmek (çok da basit olurdu) ilk olarak iyilik kavramının var olduğunu, fakat her şey gibi çatışmaya ihtiyaç duyduğu için, kötülük dualizminin sonra geldiğini savunabiliriz. işte dostoyevskinin büyüsü burada boy gösterir; der ki mihayloviç, ya tam tersi, tanrı, şeytandan türediyse? (oh, o zaman benim yüzbaşılık rütbem ve apoletlerim ne olacak?!) veya, kötülük tanrının doğaötesi bir ötekisi olabilir mi? tanrı - insan tasarısıyla - kendi sanat eserine yabancılaşıp kötülüğünü mü keşfetti?
    şöyle düşünüyorum en nihayetinde: "şeytan bir gün tanrıyı düşünür... ve tanrı insanı yaratır."

    soyludur...