• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.59)
Yazar paulo coelho
simyacı - paulo coelho
paulo coelho'nun 25 yıl önce kaleme aldığı ilk romanı simyacı, çeyrek asırlık macerasını tamamladı. kitabın abd'deki basımının ardından tam 271 hafta boyunca new york times'ın çok satanlarında kalarak eşi görülmemiş bir rekora imza atan simyacı, tüm dünyada olduğu gibi türk okurları da şaşırtacak bir sürprizle doğum gününü kutluyor.25. yıla özel, ciltli ve kutulu baskısı yapılan simyacı çıktı..(tanıtım bülteninden) (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. tek oturuşta bitirdiğim, ağzımı açık bırakan kitap. yukarıda vıcık vıcık mistisizm denmiş, katılmıyorum. bu kitaba mistisizm derseniz dönüşüm - franz kafka'a da insanların böceğe dönüştüğü bilim kurgu kitaplarından biri demeniz gerek. işin özünü kaçırırız yani.

    kitapta mistik ögeler kullanılmış, doğru. dini referanslar gayet fazla, bu da doğru. ancak kitabın özünün önüne geçecek şekilde bir şekilde bulmadım ben bunları.

    !---- spoiler ----!
    kitapta insanın hedefine ulaşması için gerekli motivasyonu nerede araması gerektiği çok hoş açıklanmış. hatta öyle diyebilirim ki, bu okuduğum en güzel kurgulardan birisiydi. gerek bilge kral, gerek simyacı, gerek çölün kendisi. müthiş bir metafor örgüsü kurmuş paul coelho

    çölde değişen tek bir şey vardır: rüzgar esince kumullar.

    rüzgar eser, kumullar yeniden şekil alır, çöl hep aynıdır. çöl, kitapta hayat yerine kullanılmış. hedefe ulaşırken içinden geçtiğiniz zorlu ama kadim yol. dünyanın başından beri böyleydi, hala böyle. görünüşü değişse de aynı şey. onunla barış içinde olmak, onu anlamak, öylece kabul etmek zorundasınız. yoksa barınamazsınız. çöl elbette kurak, insan yaşamına elverişsiz çirkin bir yerdir. ama önemli olan onun dilini anlamak, güzel yanlarını görebilmek, onu o olarak kabul etmek. kendiyle ve hedefine ulaşırken geçtiği yollarla barışık olmak.

    simyacı, hayatta bir şeyler öğrenebildiğiniz yegane bilgi kaynağı. ve o bile bilgileri size hibe etmiyor. size öğrenmeniz için yol gösteriyor. kapıyı gösteriyor, içeri siz giriyorsunuz. kitapta ilk gözüktüğü andan itibaren karizmatik ve bilge bir kişi olduğunu anlıyorsunuz.

    bunların hepsinin yanında, sadece hedefe giden yolda olmanın bile ne kadar onurlu bir şey olduğunu anlatıyor. billuriyeci adam, arap kızı, ingiliz simyacı, çingene kadın, bilge kral... hepsi hayatta karşılaştığınız mutluluk veren birer kilometre taşı. ve yola düşmediğiniz sürece bunların hiçbirini göremiyorsunuz. mutluluk size oturduğunuz yerden gelmeyecek, çıkın ve onu arayın. bulamadım diye de üzülmeyin, çünkü sadece yolda olmak bile yeterince mutluluk verici. yeter ki doğru perspektiften bakmayı bilin. insanin kendi hazinesini bulması budur.
    !---- spoiler ----!

    son olarak:

    !---- spoiler ----!
    belki de tanrı, çölü insanlar hurma ağaçlarını görünce sevinsinler diye yarattı.
    !---- spoiler ----!
  2. kitabı tek oturuşta son sayfasına kadar adeta soluksuz okumam sonrası, arka kapağını da kapattım. öylece hareketsiz kaldım. sonra aklıma, çok sevdiğim mevlana'nın mesnevi'sinin kıssalarına ne kadar benzediği geldi. arka kapağını okumaya başladım ve bu mükemmel eserin yazarı paulo coelho'nun hikayeyi yazarken mesnevi'deki bir hikayeden etkilendiğini okudum.
    kişisel görüşüm, bu nadide eserin 10-15 yaş aralığına okumasının tavsiye edilmesinin yanlış olduğudur. bu eser okunmadan önce kişisel bir birikim gerektirir. mesnevi, bu eserden önce okunmalı, felsefesi anlaşılmalıdır. bu sayede bu eser okunan 'basit' bir hikaye kitabı olmaktan kurtarılacak, okuyucusuna yeni ufuklar açacaktır.
    !---- spoiler ----!

    "bir şeyi gerçekten istersen," demişti yaşlı adam ona, "onu gerçekleştirmen için bütün evren işbirliği yapar"

    !---- spoiler ----!
  3. !---- spoiler ----!

    "insan sevince," diye düşündü, "nesneler daha çok anlam kazanıyor."

    !---- spoiler ----!
  4. !---- spoiler ----!

    bazen aradığın şey ayağının dibinde de olsa onu bulman için tüm dünyayı gezmen gerekebilir

    !---- spoiler ----!
  5. gerçekten ya ben anlayamadım ya da çok abartılıyor.
    şimdi öncelikle, sevmediğimi söyleyemem. hatta gayet yalın bir minvalle kaleme alınmış bir kitap. didaktik boyutundan mı bunca ölünüp bitiliyor anlamıyorum. yoksa benim ''oo süpermiş''lik bir alt metin gördüğüm yok ortada. ama dediğim gibi kötü bir kitap da değil kesinlikle..
    kitaptaki faydacılık olgusunu ele alan kısmı çok sevdiğimi söyleyebilirim.

    ''yağmurun yağması ekinlerini dikmiş bir çiftçi için iyi olabilirken, kuruması için güneşe çıkardığı çömlekleri ıslanan bir çömlekçi için kötüdür.''

    tam olarak cümle bu değildi fakat okuyanlar bilir mantık aynı. ben sadece bir kısım vermek istedim..
  6. bu kitabı beğenmeyenler olduğunu görmek beni cidden çok şaşırttı.
    hayatımda 3 kereden fazla okuduğum tek kitap. neden çok etkiliyor bilmiyorum ama büyük ihtimal ölene kadar en beğendiğim kitap olmaya devam edecek.